Biz kendi akıbetimize bakalım!

YORUM | AHMET KURUCAN

(Gelecek Projeksiyonu Yazıları 56)

Bir önceki yazımın son cümleleri şöyleydi: “Fetret dönemi açıklamalarından bağımsız olarak dile getirdiğim bu düşünceleri bir hafta daha detaylandıracak, bir sonraki yazımda da genel bir değerlendirme ile bu defteri kapatacağım.”

Şöyle ki, İslam dinini hakkıyla duymamış veya anti propaganda ile duymuş ya da Müslümanların durumundan dolayı İslam hakkında yanlış bilgilere sahip olmuş gibi şeyler söylemiyorum. Hristiyandır, Yahudidir, Budisttir, Şintoisttir, Brahmanisttir, Deisttir, Agnostiktir, Ateisttir demiyorum. Dini kimlikleri bir kenara bırakarak insan üst kimliği üzerinden meseleye bakıyor ve tıpkı dünyada hukuk ve ahlak sistemlerinin yaptığı gibi eylemlerin iyi-kötü, faydalı-zararlı, salih-fasit olmalarına göre bir değerlendirmede bulunuyorum. Ahirette de Allah’ın bu türlü bir yargılamaya gidebileceği kapısının açık tutulması gerektiğini söylüyor ve “Allah bilir” diyorum. Hatta bu geniş perspektife Müslümanların da dahil edilmesinin gerekliliğine inanıyorum. Zira daha önce zikrettiğimiz iman-salih amel beraberliği ve zorunluluğunu beyan eden nice ayet ve hadisler zaten bunu gösteriyor. “Allah kullarının dış görünüşüne ve mallarına bakmaz, kalplerine ve amellerine bakar” (Müslim, Birr 33; İbn Mace, Zühd,9) “hadisi kime ne anlatıyor? Ya da şu hadis: “İnsanlardan bazıları vardır ki, halkın nazarında cennet ehline yaraşan hayırlı ameller yaparlar. Halbuki onlar (o işlerini yaparken taşıdıkları niyetleri sebebiyle) cehennemliktir. Yine bazı kimseler vardır ki insanlara göre onlar cehennem ehlinin amelini işler. Halbuki o, cennetliktir.”(Buharî, Cihad 77; Müslim, İman 179) Bunlar  kimin cennete ya da cehenneme gideceği konusundaki nihai hükmün Allah’a ait olduğunu göstermiyor mu?

Burada Ebu Talib’in iman edip etmediği ve ahiretteki akıbeti ile alakalı hadis akla gelebilir. Bunu müstakil olarak bir başka zaman ele alacağım. Ama şu kadarını söyleyeyim; bu konudaki hadis rivayetlerinin hepsi hem sened hem de metin tenkidi açısından İslam ilim tarihi boyunca üzerinde büyük müzakerelere konu olmuştur. Özellikle Şia-Sünni ayrımının etkili olduğu bu müzakere hatta tartışmalarda hadislere zayıf ve uydurma diyenden tutun tarafgir yorumlara bağlı olarak Ebu Talip’in son nefeste iman ettiğini veya etmediğini, cehennemde cennenümûn bir hayat yaşayacağını ya da cehennemde yaptığı bütün iyiliklere rağmen sair müşriklerle birlikte azap çekeceğini söyleyen siyah beyaz ölçüsünde birbirine zıt yorumlar yapılmıştır.

İşin aslına bakılacak olursa İslam’ın ruhuna ve özüne uygun olan gaybın Allah’tan başka kimse tarafından bilinemeyeceği ve nihai hükmün Allah tarafından verileceği gerçeğidir. İsterseniz burada “Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez” hadisini hatırlayabiliriz. Sahabi sorar “Sen de mi Ya Resulallah?” Cevabı şudur Efendimizin bu soruya: “Evet, ben de. Ama Rabbim rahmeti ve fazlıyla sarıp sarmalarsa bu hariç.” (Buhari, Rikak, 18) 

Veya Ensar hanımlarından Ümmü’l Ala’nın anlattığı şu hadis: “Osman b. Maz’un şehadeti sonrası kefenlemiştik ki Allah Resulü geldi. Ben o arada Osman için: “Ey Ebu Said! Sana şahidim. Kesinlikle Allah sana ikram edecektir” dedim. Hz. Peygamber bana dönüp: “Nereden biliyorsun?” dedi. Ben de “bilmem ki!” dedim. Bunun üzerine: “Ona gelince, işte şimdi kendisine yakin geldi ve gerçeği gördü. Bense, onun için Allah’tan sadece hayır dilenirim. Ama, vallahi, ben Allah’ın elçisi olduğum halde, Allah’ın bana ve size ne yapacağını bilemem.” (Buhari, Cenaiz, 3)

Bu eksende Bediüzzaman’ın getirdiği şu yorum oldukça enfestir: “İşte ey gafil insan! Bak Cenab-ı Hakk’ın fazlına ve keremine! Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adalet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bazen yetmiş, bazen yediyüz, bazen yedi bin yazar. Hem şu nükteden anla ki; o müthiş Cehenneme girmek ceza-yı ameldir, ayn-ı adildir. Fakat Cennet’e girmek, mahz-ı fazıldır.” (Sözler, 320-321)

Bu fasıldaki görüşlerimi sonlandırırken Sacit Arvasi yukarıda iktibas ettiğim görüşlerini anlattıktan sonra bir yerde kelimesi kelimesine aynen şunları söylüyor: “Genel olan şey, bile bile reddetmişse o cennete gidemeyecektir. Onun dışındakilerin ise mazeretleri hak katında geçerli midir, onu Allah bilir. Fert fert herkesin durumu Allah’a kalmıştır. Bunu bu şekilde ifade etmiş olayım.” 

İnsafla bakalım, önceki sözleriyle o sözlerin fezlekesi sayılan bu cümleler birbiri ile çelişmiyor mu?  Ve bu fezleke ile aslında “Allah bilir” demiş olunmuyor mu? 

Ayrıca bu zihniyet, bu anlayış, bu kabul dini yozlaştırma anlamına gelmez mi? Bunun “cehennem azabı bize sayılı birkaç gün dokunacak” diyen bazı Yahudilerden ne farkı var? Kaldı ki Allah buna karşılık diyor ki: “(Ey Peygamber! De ki onlara: “Ne o yoksa bu konuda Allah’tan bir söz mü aldınız?” (2/80-81) Ya da şu zihniyetten ne farkı var: “(Yahudiler) ‘Yahudi olandan başkası’, (Hristiyanlar) ‘Hristiyan olandan başkası Cennet’e giremez’ dediler.” Ayetin devamı konumuz açısından önemlidir. Der ki Allah: “Bu iddialar onların kuruntularından/temennilerinden ibarettir.” Ardından Hz. Peygamber’e hitaben: “De ki onlara “Eğer doğru söylüyorsanız, bu iddialarınızda samimiyseniz delilinizi getirin de görelim!” (2/111) Var mı elimizde aksi ispat edilemeyecek ölçüde bir delil?

Sonuç itibariyle; mutlak hakikatin bilgisi Allah’a aittir. Biz ancak ve ancak elimizde bulunan Kur’an ve hadislerden hareketle yorum yaparak o hakikati bulmaya çalışırız ama bulduğumuz şeye mutlak hakikat diyemeyiz. Objektif bir nesnellikten söz edip hakikat budur diyemeyiz. Hiç kimse de diyemez. Zira bizim elimizde bir metin vardır ve hakikat o metnin içindedir. Zaten hakikat bütün çıplaklığı ve netliği ile objektif bir şekilde ortada dursaydı bu kadar Kur’an tefsirinin, bu kadar hadis şerhinin yapılmasının da anlamı kalmazdı. 

Biz biliyoruz ki beşerin idraki zorunlu olarak sübjektiftir. Kur’an ve hadis metninden benim idrak aynama yansıyan şey özneldir, nesnel değil. İçine girdiği kabın şeklini alan su gibi. O zaman hakikat tekelciliği iddiasında bulunmak, “Allah’ın maksadı budur, cennete gidecektir, cehenneme gidecektir” demek haddi aşmışlıktır. Zaten ilmi mirasımıza baktığımız zaman bunu kimse de yapmamış. Yorumlarının sonuna “Allah-u a’lem bissevab” veya “Allah-u a’lem bimuradihi” yani “Allah en doğrusunu bilir, muradını en iyi bilen O’dur” diye yazmalarının sebebi bu. Literatürde buna “Eşbeh bi’l hak nazariyesi” denir. Zira insan Allah’ın objektifliğini, muradını tam anlamıyla ihata edemez. Ayetlerin nazil olduğu ortam tabii ki bundan müstesna. Allah Resulü hayatta. Olay ve o olaya bağlı olarak nazil olan ayet ve hadis ortada. Hatalı uygulama olduğunda vahiy devreye giriyor ve düzeltiyor. Bu dediklerimiz Hitap’ın kitap haline Kur’an’ın mushaf (okunan sahife ki metin ile aynı manada) geldiği dönemden sonrası için geçerlidir. Dolayısıyla Hz. Peygamber pratiğini bu çerçevenin dışında tutmak lazım. Sahabe yorumları bundan müstağni değil ama onların nüzule şahit olanlarının yorumlarının öncelik hakkı var. Nüzul dönemine şahit olmayanlar için Ebu Hanife’nin sözleri oldukça manidardır: “hum rical ve nahnu rical.” Yani Kur’an’ı yorumlama, hadisleri şerh etme ve hükümler çıkartma noktasında bizim onlardan bir farkımız yok.

Son sözüm; Allah bize dünyada iken kimin cennete ya da cehenneme gideceğini belirleme gibi bir görev ve yetki vermedi. O’nun rahmetini dağıtmak, affetmek ya da etmemek bizim işimiz değil. İlahi rahmetten sadece Müslümanlar istifade etsin demek de bencilliğin ve dini yozlaştırmanın ta kendisidir. Allah Rahman ve Rahimdir. Allah adildir. Kime rahmet, merhamet edip etmeyeceği, kime mağfirette bulunup bulunmayacağını sadece O (cc) bilir. Bize düşen o rahmetten istifade etmektir. Gayrimüslim olduğu halde Müslümanlardan çok daha öte insani, ahlaki, İslami değerlere uygun bir hayat yaşayan insanları cehenneme, her türlü ahlaksızlıklığı yapan, zulmü irtikap eden Müslümanları cennete göndermek bizim işimiz olmamalı. Nüzul döneminde imansızlık ve zulüm birlikteliğini nazara veren ayetlerdeki kategorik yaklaşımlar bir yana benzerlikler olsa da bütünüyle aynı özelliklere sahip olmayan kişiler için konuşurken dikkatli olmalı. Ahirette kimin nereye gideceğini, nasıl bir muamele göreceğini sadece Allah bilir demek Kur’an’ın ruhuna, İslam’ın özüne daha uygun ve daha temkinli bir yaklaşım geliyor bana. Bizler Allah’ın bazı Medine Yahudilerine atıfla belirttiği sıfatlara sahip olmamalıyız. Şöyle diyor Kur’an: “Yoksa onlar Allah’ın mülküne hissedar mıdır?! Eğer böyle bir imkân sahibi olsalardı insanlara lütuf ve nimet namına zırnık koklatmazlardı” (4/53) Ya da Kureyşli müşriklerin vasıflarından da uzak olmalıyız. Onlara da onları şöyle anlatıyor Allah: “(Ey Peygamber!) De ki onlara: “Rabbimin rahmet, rızık ve nimet hazineleri sizin elinizde olsaydı, harcamakla tükenir korkusuyla hiç kimseye zırnık koklatmazdınız. Doğrusu nankör insan ne kadar da çok cimridir.”(17/100)

Hulasatu’l hulasa: “Ey Müminler! Siz her şeyden önce kendi sorumluluklarınızı yerine getirmeye, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz hidayette ve doğru yolda olduğunuz müddetçe dalalette olanların dalaleti size zarar veremez. Unutmayın sonunda varacağınız yer Allah’ın huzurudur. İşte o zaman Allah size yaptıklarınızı tek tek bildirecek ve hak ettiğiniz karşılığı verecektir.” (5/105)

Bu faslı kapattım. Gelecek Projeksiyonunda 9 ana başlıktan geriye iki ana başlık kaldı. 

(Devam edecek)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

47 YORUMLAR

  1. Ahmet Bey. Kendi kişisel hayat tecrübelerinizin ve Türkiye’deki siyasi olayların etkisiyle 1400 yıllık İslam geleneğinin neredeyse tamamına zıt bir fikir oluşturmuşsunuz kafanızda; ayetleri, hadisleri, Üstad’ın ve diğer alimlerin sözlerini de o fikri destekleyecek şekilde yontuyorsunuz. Buna psikolojide olumlama hatası diyoruz. Kendi fikrinizi olumlayacak şekilde bir şeyleri alıyor, başka şeyleri almıyor veya Ebu Talib ile ilgili hadisler için de yaptığınız gibi değersizleştiriyorsunuz. Bu yaptığınız şey sadece bu kimin cennete gideceği mevzusunda da değil, daha başka birçok dini konuda (mortgage ve faiz gibi) geleneğe aykırı hüküm veriyor ama bunu yaparken de yine işinize gelen ayet, hadisleri alıyor, onları da tamamen kendinizi haklı çıkartacak şekilde yorumluyorsunuz.

    Maalesef sizi modernizm ve reformizm batağına batmış görüyorum. “Bugünün insanına biz şu şu İslami hükmü nasıl anlatırız?!” diye diye bu modern zamanın onaylamayacağını düşündüğünüz bir çok İslami hükmü bu zamanın insanına şirin gelecek şekilde yorumladınız. Belki siz değil ama sizi rehber edinecek gelecek nesil de bir şekilde LGBT’yi de meşrulaştırır. Onların neyi eksik değil mi? Oysa görmeniz gereken şey bu modern zamanın insanının sorunlu olduğuydu, İslamın geleneksel yorumlamalarının değil. Modern insana çözümler sunacam ve onlara İslam’ın “korkulacak bir şey olmadığını” gösterecem diye gelenekten kopmak ve onun tam zıttı şeyler söylemek tehlikelidir. Ha siz kendinizi bir reformcu ve kahraman, geleneğe bağlı olanları ise bağnaz görüyorsanız onu bilemem.

    Ve en kötüsü de Hizmet içinde sizi seven ve sayan insanları çok yanlış yönlendiriyorsunuz. Bu yazdıklarınız ve verdiğiniz hükümleri hadi doğru varsayalım. Ama arkasındaki zihniyet hep “modern insana güzel gözükelim” ve “İslam’ın bu devirde bir reforma ihtiyacı var” zihniyeti ve bu, yanlış bir zihniyet çünkü modern dünya da, içindeki insanlar da büyük bir fetret ve cahiliye döneminde. Onlara güzel gözükmekle görevli değiliz, onların akıllarını başlarına alması gerek.

    Sizi okuyan ama sizin kadar dini bilgiye sahip olmayan Hizmet insanları sizin araladığınız bu modernizm/reformizm kapısını ardına kadar açacak ve çeşit çeşit yorumlamalara girecek. Şu anki 30 yaş üstü nesil bunu belki daha az yapacak ama o yaşın altı ve daha sonraki nesiller için durum daha da kötü olacak. Bunun da belki müsebbibi siz olacaksınız. Değer mi bu riske anlamıyorum.

    • Keşşaf (en sayilir tefsirlerden biri) sahibi Zemahşeri mutezile olsa da, hatirladigim kadariyla halk-ı şeri Yaratıcıya vermemesi gibi hususları samimice takdis olarak gordugu icin ulemadan onu Mutezileden biraz ayri tutmasi var..

      onun gibi ben de samimice, tasaffi etmiş kitap ehlinin ehli necat olmalarını gönlüme oturuyor. belki kucuklugumde babamin demesinden kalma, bana demisti ki musulman, hristiyan yahudi hak dinidir gibisinden.. yok burda heveskarane ictihatlara yeltenip bid’akarane hiyanet yapma diyorsaniz, baş üstüne..

    • Madem bu kadar kendinize güveniyorsunuz yazarın yazı/yazılarına reddiye yazın. Bu siteye gönderin yayınlansın. 1400 yıllık İslam geleneğine hakim olduğunuzu bize de gösterin.biz de faydalanalım.

    • Ahmet Kurucan Bey,

      Öncelikle bu seriyi yazmanından dolayı teşekkür ediyorum. Bütün yazılarınızı, -yorumlar da dahil- dikkatle okudum. Söz verdiğiniz üzere, ‘gayrimüslimlerin’ durumu hakkında hem önceki asırlardaki yorumları hem MFG-BSN nun yorumlarını hem de kendi yorumlarınızı Kur’an ve Sünnet referanslı olarak okuyucuyla paylaştınız. İsabetin dercesine göre bu yorumların 2 veya 1 sevabı var.

      Davut Bey,

      – Yazarın, Türkiye’deki siyasi olayların ETKİSİYLE yazdığını iddia ediyorsunuz? Nasıl anladınız? Deliliniz nedir? Hangi fikrini/yorumunu HATALI buldunuz?
      – Yazar, sizin iddia ettiğiniz gibi ayetleri ve hadisleri YONTMADI. Aksine vahye ve akla bağla kalarak yorumladı, kesin bilgi sunmadı, Allah bilir dedi.
      – Yazar, geleneğe zıt değil, gelenekten kastınız nübüvvet ise şayet. Ama siz GELENEKÇİLİK yapıyorsunuz. Arasındaki farkı araştırmanızı dilerim. Kendi doğru kabul ettiğiniz yorumu HAK görüp, bunun dışında kalanlara karşı BATIL deme yetkisini kimden aldınız?
      – Yazarı, reformizm batağına batmış görüyorum, dediniz. Dikkat edin başka bir bataklıkta sizin oluyor olma ihtimaliniz de var. Yazar hiçbir yorumu BAĞNAZLIKTIR olarak yazmadı. Bir daha okuyun derim.
      – LGBT nin konuyla bir alakası yok. Meşrudur, helaldir de demedi zaten, takip ediyorsanız.
      – Yazara karşı, ‘yanlış yönlendiriyorsun, güzel gözükmeye çalışıyorsun’ gibi ÖNYARGILI niyet okumaları yaparak, FİKRİN dışına çıkarak ve yazarın KENDİSİNE veya KİŞİLİĞİNE saldırarak bir doğru nokta bulunamaz.
      – Çeşit çeşit yorumlamalara girilmesinden, araştırılmasından, bu kapıların açık kalmasından…vb gerekçelerle, sorulardan KORKMAK ve sorunlarla YÜZLEŞMEMEK, nesiller için daha mı hayırlı olacak?
      – Yazarın demediğini, DEMİŞ gibi yapan bariz hatalı yorumlar var aşağıda. Mesela, yazar ‘İslamı terk edin, İYİ olun yeter’ demek istiyor insafa sığmayan iftira gibi. Çok yazık..

      • LGBT ile ilgili kısma gelene kadar sizin sorularınıza cevap yazmayı düşünüyordum ama belli ki amacınız üzüm yemek değil bağcıyı dövmek, ben de böyle meyve vermeyeceği belli bir tartışmaya girmeyeceğim sizle. Neden meyve vermeyecek? Çünkü beni önyargılı olmakla ve yazarın kişiliğine saldırmakla suçlarken asıl siz bana bunları yapıyorsunuz ve demediğim şeyleri demişim gibi gösteriyorsunuz. Yazdığım şeyleri anlamamışsınız ki, size nasıl cevap vereyim? Tekrardan okuyun bakalım, ben “Ahmet Kurucan LGBT’ye helaldir, meşrudur dedi” şeklinde bir şey mi yazmışım? Ve Eyüp Doğan’ın yazdığını da tekrardan okuyun bakalım: Orada okur “Ahmet Kurucan İslam’ı terk edin, iyi olun yeter dedi” mi diyor? Siz önce önyargılı okumalarınızı ve demediğimiz şeyleri demişiz gibi konuşup bize iftira atmayı bırakın, ondan sonra sorularınıza cevap bekleyebilirsiniz. Benim diyeceklerim bu kadar, bu tartışmayı da daha devam ettirmeyeceğim.

      • Cemil Bey, önerdiğiniz yazılar için teşekkür ederim. Yorumlar yeni ve orijinal..

        Fakat bazı insanlar, insan olduklarını unutup, melek olmaya kalkıyor. Hem de özel bir melek.. Adı ‘CEHENNEM ZEBANİSİ’ rolü.. Rol çalmaya çalışan, İNSAN olduğunu unutanlar var. Üstelik, ZEBANİ, hayatın tamamı bittikten, mahkeme neticelendikten, Allah ‘atın’ emrini verdikten ve acıma-öfke değil de sadece adaletin-emrin gereğini yaparken, buradan yorum yapan bazı ZEBANİMSİLER, ZEBANİLERDEN DE ZEBANİ..

      • Siz de bir kez olsun bu konuya Rasulullah(sav) ne dedi nasıl anladı nasıl anlattı, Ashab-ı Kiram ve Tabiin dönemi alimleri(Radyallahu anhum ecmain) ne dediler, nasıl anladilar ve nasıl anlattılar diye baksanız ne olur? Allah (CC) aşkına, ayetleri baglamlarindan koparmadan, sebebi nüzullerinden koparmadan salt kendi kafamıza göre anlamaya kalkmasak… Sınırlı olan akıllarımızın sınırlarını idrak edip de Rasulullah(sav) ne dedi nasıl anladıyı araştırıp kendi aklımız yerine O’na(sav) tabi olmaya çalışsak… Gaybın son habercisinin Rasulullah(sav) olduğunu unutmasak keşke… Ne olur Allah aşkına had bilsek, akıllarımızın had ve hududunu bilsek…
        Bu konuya dayanak getirilen en temel iki ayet, Bakara suresi 62. ayet ile Maide suresi 69. ayet olup ilk Sahabe ve Tabiin dönemi âlimlerinin (ra) bu ayetleri nasıl anladıklarını, ayetlerin nüzul sebeplerini ve ayetlerden kimlerin kastedildigini öğrenmek için günümüze ulaşan en eski yazılı tefsir olan Taberi tefsirine bir kere bakmaktan üşenmesek keşke… Kendi kafamıza göre anlam çıkarmaya kalkmadigimizda ayetlerin Abdullah İbn-i Selam(ra), Selman-ı Farisi(ra) ve müslüman olan Necasi(ra) gibi insanlar ile Rasulullah(sav) dönemi öncesindeki müslümanları kastettiği oldukça açık bir şekilde ortaya konmuştur. Hal böyleyken böyle bir konuyu açmak bile abesle iştigal değildir de nedir, Allah(CC) aşkına?

      • Ben inanmayanların hepsi cehenneme gider falan demedim. Yorumumda da öyle bir iddia yok. Biri de kalkmış bizi zebaniye benzetmiş, böyle şeyler komik arkadaşlar. Ben de bu konuda İmam Gazali’nin dediği şeyi mantıklı olarak görüyorum. Bu konuda ne dediğini araştırabilirsiniz. Benim karşı çıktığım şey bu konuya Ahmet Kurucan’ın yaklaşım tarzıdır. Bu tarzı doğru bulmuyorum.

        • Allah bunu Kitab-ı Kerim’inde diyor.
          Siz kim oluyorsunuz?
          Rğer ölüm anında küfür üzere canını teslim etmişse- حفظنا الله- inanmayanların hepsi gidecek.
          Buna inanmayan küfre giriyor.

        • Gazali ayan beyan şunu diyebiliyordu: “Bugün bir Hıristiyan Hazret-i Peygamberi kabul etmekle mükellef değildir. Hıristiyan medeniyetinin Hazret-i Muhammed’e karşı öyle kökleşmiş bir önyargısı vardır ki bir Hıristiyan istese de onu doğru tanıyamaz. Allah onları bu hususta yargılamaz. Güzel yaşamışsa böyle insanlar cennetliktir.”

  2. Yazar kendi açtığı bu konu başlığı altında yazdığı onca yazıdan sonra hiç şunu düşündü mü acaba…
    Bu yazıları okuyan bir insan, madem ki önemli olan iyi insan olmak, iyi işler yapmak, (salih-fasit kavramı ayrı bir konu ve girmiyorum burada) evrensel insanî değerlere uygun hareket etmek, yalandan düzenbazlıktan uzak durmak, herkese iyilikte bulunmak, çevresindeki tüm insanlar tarafından sevilen, hiç kimsenin yahu bu adamdan da şu yanlışı bu kötülüğü gördük diyemeyeceği salt “iyi” bir insan, çok iyi ahlaklı bir insan olmak… veya olmaya çalışmak… madem ki önemli olan bu… bir insan müslüman olsa ne olur olmasa ne olur… iyi ahlaklı olsun, iyi insan olsun, “iyi” olsun da… gerekirse hristiyan olsun, ateist olsun, deist olsun… ya da müslüman olduktan sonra İslami terk etsin… İslam’dan sonra ateizme, deizme, agnostizme, nihilizme veya başka bir dine geçsin… hiç fark etmez… gibi düşüncelere kapılır ve “aklıyla” böyle bir sonuca varırsa… yazar bunun kendisini bağlamayacağına emin olabilir mi acaba?
    “Gelecek projeksiyonu” kavramının bizatihi kendisini kritik etmeyi geçtim, bu yazı silsilesi neye hizmet ediyor, amacı nedir, cevaplayabilir mi yazar zahmet olmazsa?
    Onlarca okuyucu yorumuna alıntı yaparak açık ve net bir tarzda cevap vermedi şimdiye kadar, müstear kullanarak yorumların altına yazdıysa bilmek mümkün değil tabii ki, lakin bir kez olsun bu soruya açık yüreklilikle cevap verebilir mi?
    İleride kitaplaştırmaktan bahsettiği bu yazı dizisi ile neyi amaçlıyor? İslam’dan çıkmak kişiye hiçbir şey kaybettirmez, iyi olduktan sonra neye inandığın ikinci planda kalır… bu mu verilmek istenen mesaj? Nedir amaç?

    • Eyüp Bey, “iyi ahlaklı olsun, iyi insan olsun, “iyi” olsun da… gerekirse hristiyan olsun..” yorumu, “ KÖTÜ ahlaklı olsun, KÖTÜ insan olsun, “KÖTÜ” olsun da… gerekirse MÜSLÜMAN olsun” yorumu ile kıyaslanırsa, sizin tercihiniz hangisi acaba?

      • Benim tercihimin ne olduğunun zerre kadar önemi yok. Önemi olan tek şey hakikatin ne olduğudur.
        Ahmet Kurucan’in “salih amel” kavramını tüm insanları kapsayacak şekilde bambaşka bir anlam kaymasına uğrattığını görmek isteyen Bakara Suresi 25. ayetin ve Asr Suresinin Rasulullah(sav) ve Ashabı tarafından nasıl anlaşıldığını kendisi araştırabilir. Allah’a (CC) iman “salih amel”in olmazsa olmaz şartıdır, yani bir amele “salih” denebilmesi için “Allah için olma şartı” vardır. Aksi takdirde bu amel sadece “iyi amel” olur. Ebu Talip bir sürü “iyi amel” yapmıştır lakin yaptıkları “salih amel” olmamıştır. “iyi amel” ile “salih amel” aynı şey değildir. Yazar kavramları kaydırınca herşey kayıyor. İlk düğme yanlış iliklenince diğerleri de yanlış ilikleniyor lakin Kur’an ve Sünnet aynasına bakıp acaba doğru mu duruyor zahmetine girilmiyor.
        Akıl kavramını sorgulamayan insanlar kalkıp da Sahabeyi, Tabiini (Radyallahu anhum ecmain) pas geçip de İslami salt kendi akıllarına göre değerlendirmeye kalkınca ortaya böyle sonuçlar çıkıyor.
        Rabbim Kur’an ve Sünnet’ten ayırmasın. Nefsim başta olmak üzere kendini İslam’a nispet eden herkese Kur’an ve Sünnette ne varsa satır satır kelime kelime ayet ayet cümle cümle hadis hadis okuyup anlayıp idrak edebilmeyi, ben nasıl anlıyorsam değil Rasulullah(sav) nasıl anladı ve anlattı ise, Ashab-ı Kiram(ra) ne şekilde anladı ve anlattı ise o şekilde anlayip itikat edebilmeyi nasip etsin.
        Allah(CC) aşkına Kur’an’ı anlamaya gayret edelim. Rasulullah(sav) aşkına Sahih-i Buhari’de ne var, Müslim’de ne var hiç olmazsa bir defa okuyalım, hiç olmazsa bir defa. Ayetleri hadisleri Sahabe-i Kiram nasıl anladı ise öyle anlamaya gayret edelim. Hem bağlamından koparmamaktan bahsedip de hem de kendi zannlarımıza veya daha da kötüsü peşinden gidilen başka insanların zannlarına tabi olmayalım.
        Vahye dayanmayan, sünnete ittiba etmeyen akıl ürünü “zann”dan başka hiçbir şey değildir.

        Nefsim adına şu ayetlerin tehdidinden Allah’a(CC) sığınırım:

        وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
        Onların içinden Kitab’ı bilmeyen ümmiler vardır. (Kitab’a dair) birtakım emaniyye/kuruntuya/kulaktan dolma bilgiye sahiplerdir ve onlar yalnızca zannetmektelerdir.
        (2/Bakara Suresi, 78)

        وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟
        Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi yalnız ve tek olarak bize geldiniz. Size nimet olarak verdiklerimizi de arkanızda bıraktınız. Size şefaat edeceğine inandığınız ortaklarınızı da yanınızda görmedik. Andolsun ki, aranızdaki bağlar kesildi ve (size fayda vereceğini) zannettiğiniz şeyler kaybolup gitti.
        (6/En’âm Suresi, 94)

        وَاِنْ تُطِعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
        Şayet yeryüzündeki çoğunluğa uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar, sadece zanna uyarlar ve yalnızca tahminle iş yaparlar.
        (6/En’âm Suresi, 116)

        وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَنًّاۜ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
        Onların çoğu yalnızca zanna uyar. Doğrusu zan, (hak gibi kesin bilgiye/vahye dayanmaz. Bu sebeple de) hakkın yerine geçmez/hakkın verdiği (mutmainliği) sağlamaz. Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını bilir.
        (10/Yûnus Suresi, 36)

        وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۚ
        Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyarlar. Doğrusu zan, (hak gibi kesin bilgiye/vahye dayanmaz. Bu sebeple de) hakkın yerine geçmez/hakkın verdiği (mutmainliği) sağlamaz.
        (53/Necm Suresi, 28)

        ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
        Sonra: “Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz müşriklerden değildik.” sözleri dışında bir mazeretleri olmaz.
        (6/En’âm Suresi, 23)

        وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟
        Hepsi beraber Allah’ın huzuruna çıkarlar. (sömürülüp fakirleştirilerek, işkence ve zorbalıkla onursuzlaştırılmış olan) mustazaflar, müstekbirlere derler ki: “Biz (dünyada) sizin tebaanızdık. Şimdi siz, Allah’ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz/bize bir faydanız olacak mı?” Diyecekler ki: “Şayet Allah bizi hidayet etmiş olsaydı, biz de sizi hidayet edebilirdik. (Artık bir önemi yok.) İster (bu azaba) sabredelim, ister dövünüp yakınalım farketmez, bizim için kaçış yoktur.”
        (14/İbrahîm, 21)

        وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يبًا مِنَ النَّارِ
        Ateşin içerisinde karşılıklı suçlamalarda bulunup tartıştıkları zaman, zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) diyecekler ki: “Şüphesiz ki biz, sizin tebaanızdık. Şimdi siz, ateşten bir parçayı bizden savabilir misiniz?”
        (40/Mü’min Suresi, 47)

        فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
        O gün, zalimlere bahaneleri fayda sağlamaz ve (dünyaya geri dönüp Allah’ı razı edecek amel yapma istekleri de) kabul görmez.
        (30/Rûm Suresi, 57)

        وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
        Andolsun ki biz, bu Kur’ân’da insanlar için her türlü örneği verdik. Şayet sen onlara bir ayet/mucize getirecek olsan o kâfirler mutlaka: “Siz, batıl uyduranlardan başkası değilsiniz.” derler.
        (30/Rûm Suresi, 58)

        وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًاۨۙ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًاۜ قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
        Onlardan bir topluluk: “Allah’ın helak edeceği ya da çetin bir azaba çarptıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediği zaman: “Rabbinize sunacağımız bir mazeretimiz olsun ve umulur ki korkup sakınırlar.” demişlerdi.
        (7/A’râf, 164)

        • “Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.” BSN

          ‘Salih Amel’ demek, İHLAS demektir yani ‘Allah için yapmak’ demektir gibi tanımlamanız doğru olsaydı, BSN böyle bir cümle kurmazdı.
          Çünkü Allah için haksızlık yapılmaz. Oysa haksızlık, ihlasla/samimiyetle yapılır diyor BSN.

    • ما شاء الله
      بارك الله فيك
      Allah razı olsun, abi.
      Doğruları söylemekten çekinmemek lazım.
      Yukarıdaki yazı açıkça bir küfürdür.
      Ayetlerin manası açık ve net.
      KÂFİR CENNETE Gİ-RE-MEZ!!!
      Bu modernciler dinimizi bozmaya çalışıyor. Bunlar zındıkların ta kendisidir.

  3. Ben bu TR724 okurunu annamıyom. Ya arkadaş, siz niye kendi akıbetinize bakmıyosunuz da böyle gereksiz konular açıp yazarı yoruyosunuz? Senin muhitinde kimin cennete, kimin cehenneme gideceği konusunda yıllarca ‘Allah bilir’ dendi mi dendi, soora bak, bu cemaatin üstadı dünya savaşlarında ölen masumlara cennetin kapılarını kapamamış, hatta şehitlik, velilik mertebesi vermiş, gasp olunan mallarını sadaka gibi görmüş. Bunlar oldu mu, oldu! Du bitmedi, senin cemaatin gün gelecek Hristiyanlık tasaffi edecek diyo, sen böyle Türkiye’de belki de İslam dünyasında eşi bulunmayan bi cemaatin ferdiyken ve başında da türlü belalar dolanıyoken, başka konu bulamadın mı da yazarı yorup duruyosun.
    Bak artık o kadar yoruldu ki yazmaktan artık o da Selefiye bağladı iyice. Ha bire ayet-hadis verip soru soruyo, sormuyo dövüyo adam resmen. Yapmayın arkadaşlar, Allah bilir, lütfen.

      • Gargamel ve gargarayı çok beğendim, çok başarılı.. da.. Aklıma ne gelse beğenirsin? Bak şimdi, pass auf, iyi dinne! Biliyosun AKP tabanını aptal ilan ettik ya hani.. Hatta şu an bence muhalefeti şu haliyle seçmek bile aptallığa girer mi tartışmak lazım… Neyse aptallık diyodum.. Ya aptal bi insanı elinden gelmeyen durumlardan ötürü cehenneme atmak Allah’ın merhametine sığıyo mu? Biz niye bu adamlara habire sövüp duruyoz, Türk halkı şöle Türk halkı böle diye? Allah akıl vermemiş abi, napsın bu adam şimdi, suçu ne, niye gidiyo cehenneme, niye sövüp duruyoz biz bu adamlara. Veya biz çok akıllıysak niye bu kadar geç annadık aptal olduklarını, düne kadar destannar yazmıyo muyduk bu halka biz?
        Veya bak merak ettiğim konudur, çıkamadım içinden, yazarımız bi el atsa diyom. Misal bak psikologlar diyo ki, narsist gördün mü kaç, bu insannar asla iyileşmezler. Düşün bak şizofrensen, bipolarsan ilaçla bi yere kadar muhatap alınabilirsin, ama abicim narsist dediğin adamla konuşamazsın, tartışamazsın, kavga edemezsin, yer bitirir seni. Bu adamnarın içinde öylesine eziklik vardır ki, kişilikleri bir saat gibi bozuktur, nasıl bozuk saat saatlik yapamazsa narsist de insanlık yapamaz, hasta diildir bak, bozuktur o insan.
        Bak böyle seni aslında gayet bilinçli olaraktan manipüle eder, sabote eder, Sedat Peker’in deyimiyle hasta eder, iyileştirir bi daha hasta eder. Ve fakat bu insanlar bu bilinçlilik görevini ne bileyim kötü bir insandan almazlar, bilemiyorum şeytanın dürtüklemesiynen almazlar, bozuk oldukları için böyle bir mekanizma gelişmiştir ve saf kötülükten değil bu bozukluktan ötürü içlerinde bu mekanizma işler.
        Şimdi büyük soru. Narsistler cehenneme gider mi? O akıl almaz manevralarıyla insannarı yaşayan bir ölü haline getiren, hatta ölümünü öne çeken bu insanlar cehennemlik midir yoksa ellerinden bi şey gelmediği için cennete mi alınacaklardır.
        Daha ileri gideyim, bak şimdi, Türkiye Cumhuriyetini kurannar ve onnarın devamları, belli yani saklayamazsın o narsizmi. Eziklik var adam da ve bu ezikliği kapatmak için birilerini eziklemeknen geçirmiş bir asrı. Bak Türkiye toplumunu hasta etmiş bu narsizm Türküynen, Kürdüynen, Alevisiynen, dindarıynan. Ve bak Türk toplumunun kaçamayanı bitmiş ama narsist bünye hala aktif, dinamik, heyecannı. Çünkü ezdikçe var oluyo annadın mı. Bozuk çünkü.
        O yüzden 56 adet yazı yazıp ardından da kendi akıbetimize bakalım demek bilmiyom yani, insanı aptal yerine koymak gibi oluyo. Evet kendi akımetimize bakmamız gerekiyo, kendi akıbetimize kaçmamız gerekiyo.

      • Allah bunu Kitab-ı Kerim’inde diyor.
        Siz kim oluyorsunuz?
        Rğer ölüm anında küfür üzere canını teslim etmişse- حفظنا الله- inanmayanların hepsi gidecek.
        Buna inanmayan küfre giriyor.

  4. icime oturuyor demisim.. yazilanlardan cok etkilenen birisi olarak, yüzde 60 oturuyor diyeyim aciklama yaparak..

    okuyorum ha dogru diyor, bu da guzel diyor, sonra baskasi karsi fikir soyluyor ha bu da guzel diyorum.. ama konu hakkinda okumalar yapsam, buyuk ihtimal bir acik kapi birakarak (belki diye), ehli necat olmayacagini savunurum.. cunku bu konuda soylenenler az cok belli.. benim ilmim olmadigim icin konusuyorum.. konuyu irdeleyince icimde bak simdi bile degisti.. bidakarane hiyanet agir bir ifade

  5. Biz insanlar hesapla is görüyoruz, ölcü aliyoruz, böyle yasiyoruz. Bu dünyada Allahin istedigi bir kul olmak istiyorsaniz bitakim hesaplara, ölcümlere ihtiyaciniz var. Cennet-Cehennem böyle bi sey, kimin hangisine, hangi hallerde gideceginin belli olmasi lazim. Böyle yaratildigimiz icin zaten kendi hayatimiza da kurallar, direktifler, adabi muaseretler, kanunlar, anayasalar koymusuz. Bunlara göre bazi seyler, ayip olur yasak olur vesaire. Böyle yolunu bulursun.
    Ve fakat öyle durumlar olur ki, kurala uymayan kahraman ilan edilir, adabi muaserete uymayan aferin alir, kanuna riayet etmeyen ceza almaz, aksine mükafat bile alabilir. Bunu normal halk bilmez; yol yordam bilenler bilir, hakimler-savcilar bilir veya cumhurbaskani bilir mesela ve affeder.
    Mülk Allah´in, bazi insanlar O´nun koydugu kurallara göre yasamadigi halde, bize verilen ölcümlere göre cehenneme gidecegi halde cennete gidebilir bazi insanlar. Fakat bu, o hesaplamalarin, ölcümlerin gereksiz veya sirf isimize gelmiyor diye kenara itilmesi anlamina da gelmez. Nitekim o hesap ve ölcümleri biz gelistirmedik, Allah önümüze koydu ve böyle yasayin dedi.
    Dolayisiyla ‘kapiyi kapatmak’ tabiri ne kadar ne kadar yanlissa, “acik birakmak” da o kadar yanlistir. Kapiyi acik tutan da, kapali tutan da Allah´tir.
    Sayet bunlara “karar” vermek bizim elimizdeyse, din mevzuuna hic girmeden, “iyi insan” söylemi üzerinden hizmet etmek daha mantikli olurdu, sirtimizda en azindan bir Islam “yükü” olmazdi, kolaylikla bütün bir insanliga ulasir ve devasa büyük isler yapardik. Fakat bunu yapamiyoruz biz. Neden? Iyi insan olmak kurtaracaksa neden?

  6. “Oldukca enfes” denmez. Enfes zaten cok nefis, en nefis demek. Oldukca cok nefis, oldukca en nefis diyemezsin. Yazar enfes kelimesini cok seviyor, haz aliyor enfes deyince, ama yanlis kullaniyor.

  7. Allah cc “Cennetime, bana şirk koşanı almayacagim; cennetin kokusu bile haram” diyor, ama yazarimiz (haşa!), Allah cc ye “Ya Rabbi, sen böyle diyorsun, ama biz şimdi bu söylediklerin gerçekten öyle mi anlaşılmalı, böyle mi anlaşılmalı bilemedik! Resulünden (sas) bu yana da 1400 sene geçmiş; o yüzden hadislere de güvenemiyoruz. Ben senin salih bir kulun olarak, kullarına diyeceğim ki, iyi insan olun (ne demekse?), kurtulursunuz! Sen beni yalancı çıkarmazsın, biliyorum. Yoksa bana bu âlî ilmi niye verecektin ki, mürşidlere, bediüzzamanlara, hocaefendilere vermediğin. Ya da vermişssin de, onlar biraz korkak mı ne, etliye sütlüye karışmamışlar.”

    Ortaokulda yaşlıca bir sosyal hocamız vardı. İçimizden biri saçmaladığında “Buyrun cenaze namazına! derdi.

    Haydi buyrun “toplu cenaze namazına”!

  8. Sacit bey, ‘bile bile reddetmişSE’ derken, buradaki SE çok önemlidir.
    Yani redden insan, BİLEREK mi yoksa BİLMEYEREK mi reddettiğine bakalım diyor. Peki nasıl bakacağız buna?

    Mesela, Yaratıcıya, peygamberliğe, ahirete inanan iyi bir insan olsun. Efendimizi (sav) duymuş ama hakkıyla bilmiyorsa ve bu kişi ‘Muhammet de peygamberdir dememişse, bilmeyerek reddetmişSE nereye gidecek? Sacit bey cevap verebilirse..

  9. Bu tür konular çok ihtiyaç olam mevzular değil.Ama KURUCAN böylesi kafa karıştırıcı konularla güya dikkati başka yerlere çekmeye çalışıyor. Pek çok insan onu cemaatin bir vicdanı olara görüyor aslında. Osman Şimşek i gördüğü gibi. Ama Kurucan hiç bir derde olumsuzluklara parmak basmıyor değinmiyor gündem etmiyor. TAM BİR YANDAŞ YAZAR

  10. Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Mealinde çok ayet var.

    Islamdan başkası kabul olunmaz (ali-imran 85) ayeti yanı sıra biz müsülmanlardanız, müsülmanlardan eyle (bakara 128, 132; yunus 84 vs) gibi geçmiş peygamberlerin sözleri nakledilir.
    hem kuranda hem gecmis yazilanlarda size musulman ismini verdi(hac 78)
    Demek bu ayetlere gore ehli kitap=musulman denilerbilir..

    ALI-IMRAN
    64. De ki: ‘Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda ortak (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.’ Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.

    Ennehu muslimun-biz gercekten musulmaniz.. kabul etmezlerse -biz daha musulmaniz..gercegi biziz..
    Hem ortak kelimeye cagirmanin bir anlami olsa gerek ki reddetmiyor..

    Kuran musulmanlara hidayet, rahmet ve mujde olarak indirilmis (nahl 89)
    Ehli kitap musulmanlara Kuran hidayet, rahmet ve mujdedir..

  11. amatorce kuranda arama yaparak birseylere ulasmak istedim.. onda da cok ayetleri tararken hac 78 ayeti yanlis anlamisim.. ama oncekileri yine de o manayi teyid eder gibi..

    kisa bir tecrube olsa da konuyu kurandan simkidi teknolojik imkanlarla belli konuyu arastirmak sahsim adina faydali gordum.. biraz farkli bakiliyormus normal okumadan..

    muctehitlerin yazilari seffaf bir ayna olmasi lazimken, asil kurana gore.. biz yazilari asil demisiz diyor..

    ne kadar da az vakit ayiriyormusum, anlama, tedkik ve dusunmeye..hiic

  12. Diyanet Isleri:
    İnkar edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
    3/116

    • Diyanet Isleri:
      Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar.
      -(3:117)

    • Ahsen Bey,

      Kafir demeden önce, kafir olduğunu bilmek lazım. Sizin bildiğiniz bir yol var mı?
      Ayrıca size bir sorum olacak:

      Farzı muhal 2 daireden birini kiralayacaksınız. Birincisi, pedofili, işkenceci, hırsız, tecavüzcü, namussuz AMA ben ‘Müslümanım’ , sonunda Cennete gideceğim diyor. Birincisi, inanlara zarı olmayan hatta faydası olan, namuslu, ahlaklı, yardımsever AMA ben ‘Hristiyanım’, müslümanlara göre Cehenneme gidecekmişim diyor. Ahsen Bey, hangi evi kiralardınız, gerçekten merak ediyorum? Şu BİRİNCİ KAFİR OLMAYAN MÜSLÜMANI MI komşu seçerdin? İstersen ailenle, hanımınla, kızınla bir istişare et derim..

  13. Ahsen Bey,

    Kafir demeden önce, kafir olduğunu bilmek lazım. Sizin bildiğiniz bir yol var mı?
    Ayrıca size bir sorum olacak:

    Farzı muhal 2 daireden birini kiralayacaksınız. Birincisi, pedofili, işkenceci, hırsız, tecavüzcü, namussuz AMA ben ‘Müslümanım’ , sonunda Cennete gideceğim diyor. İkincisi, inanlara zarı olmayan hatta faydası olan, namuslu, ahlaklı, yardımsever AMA ben ‘Hristiyanım’, müslümanlara göre Cehenneme gidecekmişim diyor. Ahsen Bey, hangi evi kiralardınız, gerçekten merak ediyorum? Şu BİRİNCİ KAFİR OLMAYAN MÜSLÜMANI MI komşu seçerdin? İstersen ailenle, hanımınla, kızınla bir istişare et derim..

    • 1) Bey olduğumu nereden çikarıyorsunuz?
      2) Daha kimseye hitaben ve ismini vererek kâfir demedim.
      3) Birinin kâfir olduğunu söyleyebilmek için onun millet önünde 4 mezhep tarafından kesinlikle merdud saydıkları bir şey söylemesi yeterlidir.
      Sadece bir şart var. Söylediğine inanıp inanmadığı sorulur adama.
      Eğer “Evet, bu sözlerime inanıyorum” dese tekfir hükmü çıkarılır ve gerekeni yapılır.

      • İnsanların, Kafir olup olmadığının nihai yetkisi ve kararını 4 mezhep verir, diyorsunuz yani.. Ahsen hanım okuyucuları biraz daha aydınlatsanız? Bu mezheplerin, mezhep imamlarının KRİTERLERİNİ yazar mısınız? Biz de buradan sayenizde öğrenmiş oluruz.

    • Kira ile alakalı sorunuza gelince:
      1) Üzerinde durulan konu ile alakası hiç ama hiç yoktur. Çünkü konu itikad meselesi, günah-mükafat falan değil.
      Yani demagoji yapıyorsunuz.
      2) Pedofili konusunu açmanız zaten sizin ne mal olduğunuzu ve Peygamber Efendimiz’e صلى الله عليه وسلم karşı düşmanlığını açıkça göstermektedir.
      Bilindiği üzere o Aişe Validemizle رضي الله عنها Anamız 9 yaşına geldiğinde evli olarak aynı evde yaşamaya başlanmıştır. Konuyu zaten o tarafa çekmek istiyorsunuz.
      Kendi “çağdaş, liberal, modern” sapkınlık fikirlerinizi bize empoze edemezsiniz.
      Biz Kur’an ve Sünnet diyoruz.
      Ve bizim dediğimiz olacaktır.
      ان شاءالله

  14. Dikkat ederseniz adam selam ile, hamd-ü salavatla başlamadı sözüne.
    Zoruna gidiyor çünkü.
    “Hayırlı günler” sözü Türkiye’de özellikle kâfirlerin “Selamünaleyküm” dememek için kullandıkları sözdür.

  15. Diyanet Isleri:
    Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
    (2:120)

  16. Diyanet Isleri:
    Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
    (3:85)

  17. ”Daha kimseye hitaben ve ismini vererek kâfir demedim.” Ahsen Hanım
    ”Kâfire kâfir demeyen Kâfirdir.’ Ahsen Hanım

    Bu iki cümle, yukarıda yazığınız üzere size aittir. Ne duruma düştüğünüzü bir düşünün sakince..

    • Hanım olduğumu nereden çıkarıyorsunuz?
      İlk önce birinci soruma cevap veremediniz.
      Birinci sorum şuydu: 1) Bey olduğumu nereden çıkarıyorsunuz?
      Niye sordum biliyor musunuz?
      Çünkü normalde Türkiye’de bu Ahsen ismi kızlara verilir. Ama ben Türkiye vatandaşı değilim. Rusya Tatarlarından birisiyim.
      Bizde bu Arap ismi erkeklere verilir. Zaten çok nadir bir isimdir.
      Onun için sordum. Hemen ilk başta benim erkek olduğumu nasıl bildiniz?
      Tanışıyor muyuz?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin