Biz bu seçimi neden yaptık?

Saçma başlığı düzeltiyorum. Neden erken seçime gittik?

Devlet Bahçeli’nin karşılıklı paslaşarak işaret fişeğini ateşlediği hatta tarih olarak subliminal 26 Ağustos’u verdiği erken seçim, 18 Nisan’da Erdoğan’la görüşmesinden sonra baskın seçime dönüşmüştü.

Peki bir yıl önce referandumda beraber hareket etmiş iki partinin kurduğu Cumhur ittifakı ilk kez kamuoyuna ne zaman ilan edilmiş? 21 Şubat günü…

Erdoğan’ın tek karar verici olarak ülkeyi yönettiği o günlerde de neden şok bir seçime gittiği ile ilgili yorumlar yapılmıştı. Öyle ya o anki mevcut yetki ve pozisyonu seçimleri erkene aldırmaya hiç gerek bırakmıyordu. Meclis’teki çoğunluğunun yanı sıra buna da gerek kalmayacak bir şekilde hiç bir denetime tabii olmayan KHK’larla ülkeyi yönetiyordu. Meclis sadece göstermelikti. Adliye, ordu, emniyet o günde emri altındaydı. İktidarını cilalamaktan başka bir işe yaramayacak bir seçime neden ihtiyaç duymuştu.

Şok seçim ilan edildiğinde bunun sebepleri olarak konuştuğumuz şeyler aşağı yukarı şunlardı:

-Ekonomik gidişat kötü. Ciddi bir kriz çıktığında Erdoğan epey kredi kaybedecek. Milletin cebine dokunduğunda vatan-millet-Sakarya edebiyatı işe yaramayabilir.

-Referandum gösterdi ki yerel seçimlerde psikolojik anlamı olan büyük şehirler kaybedilebilir. Yerel seçimden olası oy ve güç kaybı ile çıkılırsa bu genel seçimlere de etki edebilir.

Foto | AFP

-Özellikle MHP’nin de rahatsız olduğu düşman kardeşi İYİ parti ve Meral Akşener  başta olmak üzere muhalefeti hazırlıksız yakalamak. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Cumhur İttifakı’na zaten 21 Şubat’ta karar verilmişti ve Erdoğan MHP’nin de adayı olarak çok önceden ilan edilmişti. Akşener dışında muhalefetin cumhurbaşkanı adayları dahi belli değildi.

Şimdi, yaklaşık 2 ay süren ve hepimizin rol aldığı ‘Demokrasi’ adlı oyundan sonra Erdoğan’ın mutlak iktidarını pekiştirerek çıktığı seçimleri sebep-sonuç yönünden analiz edebiliriz. Seçim sonuçlarının rakamsal analizini yapmak oldukça komik çünkü seçim çalışması bile yapmayan yakın zamanda ortadan ikiye ayrılmış MHP’nin oylarının Güneydoğu’da dahi artması artması yeteri kadar fikir veriyor.

Gördük ki, seçimmiş, sandıkmış, CHP’ymiş, İnce’ymiş bunlar Erdoğan için oldukça basit şeyler. Önceki seçimlerle kıyas dahi kabul etmeyecek başarısız bir kampanya ve oldukça kötü bir performans sergilemiş olmasına rağmen ilk günden son güne kadarki rahat duruşunun bir anlamı olduğuna bir kez daha kanaat getirdik.

Erdoğan’ın şok seçime gitmesine ihtiyaç duyduğu gerekçelerin bir çoğunu hallettiğini söyleyebiliriz.

Ben şahsen seçimin hemen ardından yaptığımız sıcağı sıcağına yorumlardan farklı şekilde seçimin kazananlarından biri MHP olsa da Erdoğan’ın MHP’ye bağımlı ya da muhtaç kalmayacağını düşünüyorum. Akşener’in daha MHP’deyken yargı yoluyla önünün kesilmesi ile başlayan çıkar ve suç ortaklığı MHP’nin AKP kanatları altına girerek varlığını sürdürmesi ile sonuç verse de bu ilişkide Erdoğan’a muhtaç olan MHP’dir. Bahçeli’nin aldıkları dijital oyun gazıyla -ki bu nasıl bir sevinç anlamak mümkün değil Türk milliyetçisi parti en haz etmediği Kürtlerin partisi HDP’nin altında bir oy almış-  haddini aşan yardımcısını görevden almış olması bunun gösteriyor. Erdoğan’ın yola çıktıklarına istisnasız yaptığını MHP’ye de yapmaya çalışacak ve ortaklık tahmin edildiği gibi Bahçeli’nin sürpriz çıkışları ile değil tam tersine Erdoğan’ın paranoyaklığı ile son bulacak. Ama halen devam eden balayında MHP bir kaz şey elde edebilir.

Şu an Erdoğan gücünün zirvesinde. İstediği rejim değişikliğini gerçekleştirdi. Görüntü de hükümet kurulacak olsa da bütün bakanlıkları kendisinin ifa edeceği yönetime kavuştu.

-Her zaman bir düşmana ihtiyacı var. Hem kitlesini zinde tutmak hem de yapacağı şeyleri formülize etmek için. Tahmin edileceği gibi bu düşman Fetö ve PKK olarak sıklıkla dile getirilmeye devam edecek.

-Şu an emri altında olduğunu varsaysak da, en çok korktuğu kurum ordu. Kendi beslemeleri 60 kilobaytlık şebialar paşa olsa dahi ordu gibi eli silahlı bir kurumdan yaşadığı sürece korkacak. Bu diktatörlük mesleğinin bir fıtratı. Orduda tasfiye ve düzenlemelerle uğraşacağını tahmin etmek zor değil. Bürokraside de tasfiyelere devam edecek.

-PKK tehdidin yeni dönemde biraz daha öne çıkarılacağını, kontrollü çatışmalarla 90’lı yıllarda olduğu gibi bir korku iklimi oluşturmaya devam edeceğini düşünüyorum. Bunu yaparken de ordunun güç kazanmaması için de bütün başarının kendisine yazıldığı PR’a devam edecek. Çok daha fazla üniformalı görüntülerini göreceğiz.

-Gelelim ekonomiye. Şahsen şok seçim kararının tek sebebi olarak görüyorum. Erdoğan’ın,  kriz dahi çıksa eskisi kadar etkilenmeyeceğini, krizi de bir şekilde dış güçlerin çıkardığı bulurlarsa “patates soğan yeriz Resi’i yedirmeyiz” propagandası ile krizden çıkabileceğini düşünenler var. Ben o kadar kolay olduğunu sanmıyorum. Erdoğan’ın kurmaya çalıştığı patronaj sistemi diğer bir ifade ile Erdoğan’ın köy ağası olduğu ‘karnınızı doyuran ben, çocuğunuzu doyuran ben, sizi evlendiren ben…’ tarzı bir sistemi henüz başaramadı. Kaldı ki bu sistemlerin kurulduğu ülkelerin ekonomileri ya petrol doğal gaz gibi bir ürüne bağlı. Buralarda bile bu ürünle ilgili gelir düştüğü zaman ülkeler krize giriyor. Türkiye gibi ekonomisi dışa açık ve karşılıklı birbirine bağlı olan ülkenin ekonomik karakteri Erdoğan için sıkıntı doğuruyor.

-Devletlerin ve dev şirketlerin patronun belli olduğu ülkelerde bahşişi neyse verdiği ve işini yaptığını biliyoruz. Erdoğan Türkiye’si için de bunu kabul etme ve bu şekilde çalışmayı tercih edenler çıkacak mülkiyet sorunu olan ve para giriş çıkışlarına müdahalenin olduğu ve ekonominin amentülerinin dikkate alınmadığı bir ülkede büyük yatırımlar haricinde yabancıları pek göremeyeceğiz.

-Yunanistan’da kriz çıktığı zaman bütün rakamların ve istatistiklerin bir aldatmaca olduğu ile yüzleşmeleri epey acı olmuştu. Türkiye’nin tanışması çok daha acı olabilir.

-Erdoğan hayatta olduğu sürece iktidarda kalmayı planlıyor. Şu an için erken olsa da iki defa seçilir şartını değiştirmenin ajandasında olmadığını düşünen yoktur herhalde.

Ekonomik sebeplerle OHAL’i kaldırmaya, otoritesini sarsmadan toplumda biriken gazı almak için zahiren yumuşa belirtileri göstermeye mecbur kalacağını düşünüyorum. Af da bunlardan bir tanesi olacak.

Ekonomide sorun yaşamadığı sürece diğer işleri halledebileceği imtihanı olacak. Çünkü mesele tavuk yumurta ilişkisi gibi. Rakibi kalmadığı ortamda dış politika, ülkedeki sosyoloji ve ertelenmiş hesaplaşmalar yeni dönemin parametreleri olacak.

CHP için konuşmaya gerek yok. Şimdiden kendilerine verilen gündemle meşguller. Şehit cenazeleri olayı tamamen gündem değiştirmek için.  Seçim akşamı konuşulmasın diye. CHP epey bir liderlik mücadelesi ile boğuşacak. Kılıçdaroğlu’nun kolay kolay gideceğini sanmıyorum. İnce de işin peşini bu saatten sonra kolay kolay bırakmaz. Delege baskısıyla aday oldum deyip saha da olacak. Biri referandum akşamı satmıştı diğeri de 24 haziran akşamı. Hafızalar zayıf ve günübirlik yaşandığı için İnce’nin “24 Haziran akşamı neredeydin” repliğine çok takılacağını sanmıyorum. Hatta bence Erdoğan, İnce’yi Kılıçdaroğlu’ndan daha çok sevdi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin