YORUM | Av. MEHMET TAHSİN
Başlık Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e ait. Ankara’da düzenlenen bir sempozyumda söylemiş. “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Yargı konjonktüre, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa’ya bakar. Bizim beklentimiz budur” demiş.
Güzel sözler bunlar.
Üç gün önce de Meclis adalet komisyonunda konuşan Adalet Bakanı “Tutuklama bir cezalandırma aracı değildir, bir tedbirdir. Fakat geçmişte Türkiye tutuklamanın bir ceza gibi uygulandığı dönemleri yaşamıştır,” demiş mesela. Bu sözleri söyleyen birinin adalet bakanı olduğu ülkede hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı oldukça iyi olmalı değil mi?
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Öyle değil işte… Bazı yargı mensupları sadece dosyaya, vicdanına, hukuka ve Anayasa’ya bakmıyor demek ki. Öyle olsa Deva Partisi lideri Ali Babacan’ın “biz iktidara geldiğimizde hakimlere talimat telefonları gitmeyecek” der miydi? Onca yıl AKP hükümetlerinde en kritik görevler almış birisi söylüyor bunu.
Yüzlerce örnek verilebilir. Bunlardan en çarpıcı olanı 31 Mart 2017 günü yaşandı. Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan bir grup gazeteci 8 ay sonra ilk defa hâkim karşısına çıkmışlardı. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinde “silahlı terör örgütüne üyelik” suçlamasıyla yargılanan 30 gazeteciden 21’i ilk duruşmada tahliye edildi. İşte o an kızılca kıyamet koptu. Sosyal medyada başlatılan linç kampanyası sonucu gazeteciler tahliye edilmeden gece yarısı operasyonuyla tekrar tutuklandı. Bu konu çok yazıldı, konuşuldu. O gece olanlar yaklaşık 2,5 yıl önce TR724’te ayrıntılı olarak yer aldı.
O gün yaşanan rezilliğin faillerinden biri geçenlerde çıktığı bir YouTube kanalında o gece neler yaşandığını ballandıra ballandıra anlattı. Anlattıkları bugüne kadar da yalanlanmadı.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye kararları verilir verilmez Abdurrahman isimli bir trol, #KriptoHakimler etiketiyle sosyal medya kampanyası başlatıyor. Tahliye kararı veren hakimlerin isimlerini de yazarak FETÖ’cülerin devrim yaptığını söylüyor ve tahliyelerin durdurulmasını istiyor. AKP’nin goygoycuları da kampanyaya dahil olunca #KriptoHakimler etiketi kısa zamanda Twitter’da gündem oluyor. Sabaha karşı 02:00’de Adalet Bakanı (müsteşarı) açıklama yapıyor. 02:30’da yeni bir mahkeme kuruluyor ve tahliyeleri durduruyor.
Saat 03:30’da Abdurrahman’ın telefonu çalıyor. Arayan Saray’dan bir ağabeyi. “Abdurrahman, Reis senin bu hamleni çok beğendi. Bize zemin hazırlayacaksınız ki siyaseten, biz de böyle yapalım!” diyor.
Evet aynen böyle oldu sevgili okur. Saray’ın dikkatini çekecek kadar cevval bir tetikçinin, yer, şahıs ve saatleri biraz karıştırsa da anlattıkları büyük ölçüde doğru.
Şimdilerde bu usul Türk yargısının rutini haline geldi. Artık hakimler kararlarını sosyal medyaya bakarak veriyor. Twitter’dan habersiz bir hâkim, önündeki dosyaya bakıp kazara karar verecek olsa, o kararın ömrü bir kampanya kadar oluyor. Derhal bir diğer mahkeme toplanıyor ve kararı düzeltiyor(!).
SOSYAL MEDYA FAŞİZMİ
Bu durum iktidar kanadında böyle, muhalefette sanki farklı mı? Değil. Sosyal medya faşizmi eğitimli veya eğitimsiz ayırt etmeksizin toplumun her kesimine yayılmış durumda. Hayatı sosyal medyadan ibaret gören, büyük kısmı tedaviye muhtaç bir kitle var artık. Her konuda fikir sahibi bu kişiler takma hesaplar ardına sığınarak sabah akşam itibar suikastı yapıyor.
Geçenlerde bir şarkıcı komşusunu dövdü diye tutuklandı. Halbuki ceza kanununda bu suçun karşılığı belli. Tutuklanmasını gerektiren bir durum yok. Twitter ahalisi ayağa kalktı ve adamı apar topar tutukladılar. Üstelik bir savcı çıktı, adam hakkında 13 yıl hapis istemiyle dava açtı. Sonuç ne mi oldu? İki hafta önce o şarkıcı hakkında karar verildi, 1 yıl 3 ay hapse mahkum edilerek tahliye edildi. Çünkü olması gereken buydu.
Son örnek Konya’da bir süt toplama merkezinde süt banyosu yaparken kendini videoya kaydeden fabrika sahibinin şımarık oğlunun görüntüleri ortaya çıkınca yaşandı. Sosyal medya ayağa kalktı. Ellerinden gelse o gün darağacı kurup asacaklar adamı. Derhal gözaltına alındı ve tutuklandı. Halbuki en fazla Hıfzıssıhha kanununa muhalefetten cezalandırılması gereken birini cinayet işlemiş gibi tutuklamanın yasal bir dayanağı yoktu. Bütün ülkeye rezil olması zaten ona verilecek en büyük cezaydı. Neyse ki tutuklama kararıyla sosyal medya ahalisi sakinleşti ve yeni kurbanlarının peşine düştü. Gündem değişti ve adam 5 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi.
SEN HERKESİ KÖR, ALEMİ SERSEM Mİ SANIRSIN!
Demem o ki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün hâkim ve savcılara “Yargı konjonktüre, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa’ya bakar.” sözlerinin pratikte bir karşılığı yok.
Devleti idare edenler Twitter trollerinin aklıyla hareket ediyor. Hâkim ve savcılar ‘trending’ listesine bakarak karar veriyor. Yakın zamanda Saray destekli Pelikan Çetesi kendi adamlarını Adalet Bakanlığı’nın en kritik koltuğuna oturtmayı başarmış. Türkiye’nin en ünlü kabadayısı, gittiği yerlerde devlet protokolüyle ağırlanır olmuş.
Türkiye yargıya güven ve hukukun üstünlüğü endeksi sıralamasında üçüncü dünya ülkeleri liginin en altına düşmüş. Bakan Gül, “Benim için en büyük endeks, kalbimdir,” diyor ve o endeksleri dikkate almadığını söylüyor. Bu sözlere diyebilecek bir şeyimiz yok. Merhum Ziya Paşa denilmesi gerekeni çok önceden demiş zaten: Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın!
Tebrikler.
Güzel tespitlerle dolu bir yazı.
Bu tür yazıları her zaman görmek isteriz.