YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bugün size muhtemelen daha önce duymadığınız bir hastalıktan bahsedeceğim.
Modern dünyanın açtığı pek çok belayı daha keşfetmediğimiz için, birçok sıkıntımızın henüz farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz.
Öyledir, bir rahatsızlık eğer tanımlanmamışsa, yok sayılabiliyor. Modern tıp, bugün hastalık olarak gördüğü pek çok sendromu düne kadar bilmediği için geçmişte öyle hastalıklar yoktu zannediyoruz. Aslında olmayan teşhis ve tedaviydi. Panikatak örneğin…
Son devrin rahatsızlığı olduğu için, geçmişe yönelik uzman teşhislerindeki belirtileri toparlayarak, insanların eskiden de bu rahatsızlığı yaşadığını öğreniyoruz ancak…
Neyse, yazımızın konusu bu değil. İnsanlar gibi çevrenin de hasta olabileceğini, olduğunu söylüyor bugün bilim.
Şüphesiz, bu rahatsızlıkların hemen hepsi insan kaynaklı. Ama netice değişmiyor, tıpkı insanlar gibi, mekânlar da hastalanabiliyor. Üstelik az buz bir oran da değil hasta mekân sayısı. Misal, Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre yaşadığımız binaların yüzde 30’a yakını hasta. Bakın yaşlılıktan bahsetmiyorum, hastalık diyorum. Zaten, hasta olan binaların neredeyse tamamı yeni ya da tadil edilmiş binalar. Uzmanlar buna Hasta Bina Sendromu (HBS) [Sick Building Syndrome (SBS)] diyorlar. Hasta olan bina, bittabi içinde yaşayanları da hasta ediyor.
Merhum şair “Şimdi bir nesil geldi, üst üste binenlerden/göğe çıkalım derken, boşluğa inenlerden” diyor ya, modernizmin yeryüzüne diktiği yüksek binalar, kapalı ortamlar, camı açılmayan odalar, elektronik alet edevat; tekmili birden bu hastalığı oluşturuyor.
Kitabi tanım ve belirtileri şöyle; daha çok yüksek mevkide ve teknolojide tasarlanmış ofislerde görülen bir sendromdur. HBS belirtileri öncelikle yorgunluk hissi, baş ağrısı ve baş dönmesiyle başlıyor. Ardından değişken ruh hali, uyku düzensizliği, konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık, ciltte kuruluk, solunumda bozukluk gibi belirtilerle kendini gösteriyor.
Tedavisi ise basit aslında. Elbette ağırlaşmamışsa durum. Hastalık ilerlememişse. Bahse konu binalardan uzaklaşınca belirtiler büyük oranda kalkıyor. Ancak önemsenmeyip, bir de buna iş stresi eklenince tedavisi çok zor ruhi ve fiziki rahatsızlıklar kalıcı olmaya başlıyor.
Dolayısıyla, öncelikli çözüm açık havada yaşamakta ısrar etmek. Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre, günümüz insanları zamanlarının yüzde 90’ını kapalı mekânlarda, bu oranın yüzde 70’ini iş, geri kalanın yüzde 20’sini ise ev ortamlarında geçiriyor. Örneğin, ABD’de yaşayan insanlar, zamanlarının yüzde 89’unu, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlar da zamanlarının yüzde 79’unu kapalı ortamlarda geçiriyor. Kapalı mekânlardaki hava kalitesi hiçbir zaman açık alandaki gibi olmadığı için, ne kadar dikkat edilirse edilsin hastalığın şartları oluşmaya başlıyor. Buna bir de ofis ve evlerdeki sentetik malzemeler, elektromanyetik alanlar eklenince insan bedeni ve ruhu hasar görmeye devam ediyor.
HBS’nin semptomları ise şöyle: Göz, burun ve boğazda tahriş, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, kusma, fiziksel ve zihinsel yorgunluk, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği, deride kızarıklık, ağrı, kaşıntı ve kuruluk, astım benzeri semptomlar, göz ve burun akıntısı, koku ve tat duyusunda değişiklikler…
Semptomların tedavi yöntemleri belli. Ancak uzmanlar bu aşamaya gelmeden çok daha basit ve kalıcı bir çözümü daima tercih ediyorlar; dışarı çıkın, hayatınızın önemli bir bölümünü açık havada yaşayın. Bunu yapamıyorsanız camlarınızı açın, balkonlara çıkın…
İnsan, bitmek bilmeyen bir hırs ve iştahla hastalık yayıyor. Çevreyi hasta ettiği gibi, binalarını, odalarını da hastalandırıp, sonunda yine kendi çekiyor cezasını.
Panik atak bir hastalık değildir. Tam tersi beynin vücudu koruma refleksidir. Bu konuda mustarip olduğunu düşünen arkadaşlar Youtube kanalında Psikolog İzzet Güllü ‘nün Yol Haritası 1,2, ..9 videoların ellerine kağıt kalem alarak not tutarak izlemelerini ve dediklerini uygulayarak normalleştiklerini göreceklerdir. Allah’ın izni ve inayetiyle.