Ana Sayfa Manşet Bir seçim gecesi

Bir seçim gecesi

Yorum | Naci Karadağ

AKP kurulduğu günden bugüne kadar siyasetin nabzını elinde tutarak, ülke kamuoyunu arzuladığı şekilde yönetiyordu. Erdoğan hedeflediği noktaya doğru adım adım ilerlerken önündeki parti içi ve dışı tüm engelleri birer birer temizleyerek gelmişti son seçimlere. Herkes çok iyi biliyordu ki eğer erken seçim kararı almazsa yaklaşan tarihin en ağır ekonomik krizinin altında ezilecek ve on yıllardır binbir emekle yükselttiği piramit yerle bir olacaktı.

Erken seçim kararından sonra hiç beklemediği ve şaşırdığını itiraf ettiği hamleler peş peşe geldi. Önce CHP kendisinden beklenmeyecek bir akıl hamlesiyle İyi Parti’yi seçimlere girmeye hak kazandırdı ve ardından Millet İttifakı’nı kurdu. Sonrasında Meral Akşener Abdullah Gül tuzağını bertaraf etti ve Muharrem İnce, uzun yıllardır uyutulan muhalif kitleye adeta kan oldu.

Meydanlardaki tablo tersine dönmüştü. Kürtaj Dede gibi semboller AKP’yi daha da dibe çekerken iktidar kitlesindeki bıkkınlık ve partinin metal yorgunluğu her geçen gün daha da belirginleşiyordu. Bizzat Erdoğan bile meydanlarda arzu ettiği kalabalıkları bulamıyor, bulamadıkça morali bozuluyor ve kendisinden beklenmeyecek hataları yapıyordu.

Söylediği her cümle bir şekilde yine kendine dönüyor ve olumsuz algıya sebep oluyordu. İnce ve Akşener karşısında, ardına aldığı devlet ve korkunç medya desteğine rağmen eziliyor ve çaresizliği gün gibi ortaya çıkıyordu.

Özellikle Muharrem İnce’nin üç büyük kent mitinginden sonra artık batı medyası bile Erdoğan için her şeyin çok daha zor olduğunu yazıp çizmeye başladı. Erdoğan’ın yedeğine aldığı MHP ise tamamen bir tükenmişlik sendromu yaşıyordu. Doğru dürüst miting bile yapmamıştı Devlet Bahçeli. Garip bir şekilde “af da af” deyip duruyordu. İktidarın güdümünde olan anket şirketleri dahil hiç kimse MHP’ye şans tanımıyordu. En iyi döneminde yüzde 15’i zor bulan partinin içinden en az yüzde 13’lük bir kitle ayrılıp Akşener’e katılmıştı. MHP’nin en iyimser beklentisi yüzde 5 ancak olabilirdi.

İnce’nin seçimden bir gün önce yaptığı İstanbul mitingine resmi rakamlara göre 5 milyon insan katılmıştı ve meydanlarda gaf üstüne gaf yapan Erdoğan “hele bakın 500 kişi bile yok” dediği anda gösterdiği ekranda beliren milyonlar bir kez daha sinirlendirmişti yorgun tek adamı.

Durum böyleydi ama Erdoğan YSK ve Anadolu Ajansı gibi iki önemli silaha sahipti. Muhalefet de boş durmamış ortak bir platform kurmuştu Adil Seçim… CHP kadroları çıtayı epey yukarı koymuşlardı.

Bu arada enteresan bir şey olmuş yandaş bir kanal canlı yayında iken arka planda bir seçim sonuç ekranı belirmişti. Açılan sandık oranı yüzde 100 idi ve kazanan yüzde 52,7 ile Tayyip Erdoğan’dı. Aldığı oy sayısı bile belliydi: 26.568.993

Dahası vardı, Akşener açıktan bizzat Damat Bey’i suçlayarak ““AA’yı arayıp saat 21:30’da bizi yüzde 52 ile galip ilan edeceksin” dedin mi demedin mi?” diye sordu.

Ankara’da bir kişinin bildiği sır değildir, iki kişinin bildiği ise devlet sırrı değildir, derler. Pek çok şey konuşuluyordu. Bunlardan ilki YSK’nın seçim sonuçlarının açıklaması beklenmeden AA’nın birinciyi ilan etmesi, halkın sokağa çağrılması ve Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşması yapmasıydı.

Muharrem İnce ve Meral Akşener bu tür entrikalara karşı yeterli önlem almışlardı. Biri, 50 bin avukatı YSK önüne yığacağını söylemişti, gideri “Beni YSK’dan jiletle kazıyabilirler” demişti.

Seçim günü tahmin edildiği üzere (Tayyip Erdoğan yayınlanan bir gizli konuşmasında “seçim sabahı erkenden sandıklara hakim olup işi bitirin” demişti çünkü) sabah erkenden özellikle Doğu ve Güneydoğu’dan tuhaf haberler gelmeye başladı. Pek çok muhalif partinin sandık görevlisi, bağımsız müşahitler odalara alınmıyor, toplu oy kullanılmış sandıklar beliriyordu. Silah çekenler, tehdit edenler, darp edenler vardı.

İnce ve Akşener olayları yakından takip ediyordu. Bu arada muhalefetin seçim sistemine siber saldırı düzenlenip sistemi kitlendi. Herkes mecburen sonuçları AA’dan alıyordu ama sonuçlara bakarak tahminde bulunmak hiç de güç değildi.

Kalemle çizilmiş gibi İyi Parti ve HDP baraj üzerinde kalmışlardı. Belli ki birileri bu iki partinin barajı geçme sevincine odaklanmasını istiyordu. Ancak HDP bunu yutmadı. Taraftarlarına zafer kutlaması yapmak yerine Siirt, Tunceli, Mardin, Urfa gibi yerlerde sandıklara sahip çıkmaya çağırdı taraftarlarını. Çünkü buralarda MHP’nin göstermiş olduğu yüzde 200-300’lük artışlar eşyanın tabiatına tersti. Kürtler zokayı yutmamış tuzağa düşmemişti. Belli ki iktidar Kürtlerin sevinç gösterisiyle bu tür şeyleri geç fark edeceğini hesaplamıştı.

Anadolu Ajansı AKP ve Erdoğan’ı bu kez yüzde 70 ile seçime başlattı. Plan belliydi, kademeli olarak yüzde 50-55 bandına psikolojik duruma göre ineceklerdi ama başta CHP olmak üzere muhalefet bunu yutmamıştı. “Kimse AA’ya inanmasın, her ne kadar bizim sonuç platformlarımız sabote edilse de, bu kez trafoda kedi numarasını yemeyeceğiz” türünden açıklamalar yaparak iktidarı endişelendiriyordu.

İnce ve Akşener etrafı hafriyat kamyonu ve TOMAlarla çevrili olan YSK içine girmiş yiğitçe duruş sergileyince YSK da tedirgin olmaya başlamıştı.

İktidar sözcüsü ekrana çıktığında saat 23:00 bile olmamıştı ve kendi galibiyetlerini ilan etti. Üstelik oy sayısı 3 farkla birkaç gün önce yandaş kanalda yayınlanan sayıyla aynıydı. Tüm partilerin oranları da öyleydi aşağı yukarı. Üstelik “Kimse tahrikte bulunmasın, provokasyon yapmasın” şeklinde tehdit ederek yaptı iktidar sözcüsü. Bunun üzerine muhalefet toplanıp bir ortak açıklama yaptı. Bu kez Millet İttifakı’na HDP de katılmıştı ve “Seçimler bitmeden zafer konuşması yapmak demokrasiye ihanettir. Bu millet iktidarın tehditlerine boyun eğmeyecektir” şeklinde bir açıklama yaptı…

İktidar pabucun ucuz olmadığını anlamış bu kez, ikinci aşamaya geçmişti. Sıra Tayyip Erdoğan’ın basın toplantısındaydı. Balkon konuşması yapmaması içlerindeki tedirginliğin en bariz örneğiydi. Erdoğan yandaş basının önüne çıkıp yuvarlak kelimelerle seçimi kazandığını ilan etti. Öte yandan partililere gönderilen SMS’lerde herkesin silahlarını alıp sokağa kutlama yapmaya çıkması söyleniyordu.

Muhalefet yine elini çabuk tuttu ve gecenin ikinci önemli açıklamasını bu kez Muharrem İnce Başkanlığında yaptı… Yine tüm muhalefet liderleri yanında oturuyordu Muharrem İnce’nin.

İnce son derece kararlı ve kendinden emin bir şekilde şunları söyledi:

“Önce iktidar sözcüsü, ardından bizzat Cumhurbaşkanı kendi galibiyetini ilan etti. Soruyoruz bu acele nedir? Bilmediğimiz bir kaynak mı size sonuçları söyledi? Bu açıklamalar kanunsuzdur, kabul edilemez ve geçersizdir.

İktidarın silahlı milisleri sokaklara saldığını ve terör estirmeye başlayacağını öğrendik. Buradan uyarıyoruz, sakın ola ki kimse böyle bir şeye tevessül etmesin. Güvenlik güçlerine sesleniyorum, siz bir partinin ya da kişinin değil, devletin güvenlik güçlerisiniz ve vazifeniz asayişi sağlamaktır. Seçim günü içki satılması, silah taşınması bile yasakken sokağa ruhsatlı-ruhsatsız silahla çıkanlar hakkında derhal işlem yapmalısınız aksi halde hesabınızı devlete ve millete verirsiniz.

Öte yandan YSK’ya da sesleniyoruz.

Bir takım tuhaf duyumlar alıyor ama her biri devlet memuru ve namuslu olması gereken insanların bu tür oyunlara yüz vermeyeceğini tahmin ediyor, inanmak istiyoruz.

Bir milletin tercihleriyle oynamak o millete yapılmış en büyük ihanettir.

Bir tek oyun bile haksız yere başkasına yazıldığını tespit edersek Türkiye’yi başınıza yıkarız.

Biz kimseye kanun dışı bir şey yapmasını tavsiye etmiyoruz. Demokratik, özgür ve adil bir seçim için herkesin dürüstçe vazifesini yapmasını talep ediyoruz.

Namusluların da en az namussuzlar kadar cesur olduğunu göstermek hiç de zor değildir. Bu ülke sahipsiz değil, bu milletin özgür iradesine kimse ipotek koyamaz.

Özellikle Doğu illerinde bir takım tuhaflıkları görüyor ve bizzat belgeliyoruz. Bunlar hakkında nihai işlemler bitmeden kimse kendini galip etmesin. Kimse oldubittiye getirmesin. Aksini yapanlar çıkacak olan tablodan sorumlu olacaktır.

Kimsenin demokratik bir seçime gölge düşürmeye hakkı yoktur. Bu ülke kimsenin babasının malı olmadığı gibi, hiçbir padişahlık ve dikta heveslisine de prim verecek değildir. İçinde bu tür heves taşıyanlar varsa kendilerine başka bir ülke bulmalılar.

Bu ülke demokratik ve laik bir cumhuriyettir ve sonsuza kadar böyle kalacaktır.

Şimdi iktidarın varsa hala kalmış olan sağduyulu sorumlularına sesleniyorum, lütfen eli silahlı fanatiklerinizi sokaktan geri çekiniz. Milletin polisiyle askeriyle çatışmaya sokmayınız. Bundan hiç kimseye fayda gelmeyeceği gibi demokrasimiz büyük yara alabilir.

Sükûnetle sonucu bekleyelim ve herkesin içi rahat olarak sonuçları kabul etmesinden sonra kazananı hep beraber alkışlayalım.

Bakın, tüm haksızlığa, adil olmayan şartlara rağmen yarışa katılan 4 partinin lideri olarak söylüyoruz bunları. Toplumun en az yarısını temsil ediyoruz ve başta Erdoğan olmak üzere tarihe karşı sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz.

Herkes soğukkanlılıkla adil ve hilesiz, açık şekilde sonuçları takip etsin, herkes mutmain şekilde neticeyi görünce hakkını teslim etsin… Aksi durumda çıkacak olan müessif olayların sorumluları bellidir…

Tüm halkımıza sağduyu, sükunet ve seçim sonuçlarını beklemeyi tavsiye ediyor sonuç her ne olursa olsun milletimize hayırlı olmasını diliyoruz.

Son olarak, son oy sayılıncaya ve son tereddüt giderilinceye kadar evlerimize gitmeyeceğimizi, bu ülkeyi oldubittiye teslim etmeyeceğimizi burada alenen ilan ediyoruz…”

Toplantının yapıldığı salon alkıştan yıkılma noktasına gelmişti, CHP, SP; İyi P ve HDP yetkilileri birbiriyle tokalaştıktan sonra beraberce salondan çıkıp tekrar YSK binasına yöneldiler…

Derinlerden tuhaf sesler geliyordu… Sesler gittikçe yaklaştı… Birden gözümü açtım…

Acayip bir rüya görmüştüm… Açık kalan camdan sesler geliyordu, dışarı baktığımda ellerinde pompalı silahlar, makinalı tüfekler ile örtülü kadınlar, sakallı İslamcılar zaferlerini kutluyorlardı!

Bense hala gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Gerçek olsa bugün Türkiye nasıl bir ülkeydi acaba?

HENÜZ YORUM YOK