Futbol bir marka değeri midir? Kimilerine göre evet, kimilerine göre hayır. Buradaki tarafınız, çoğunlukla ülkesine göre değişir. İspanya, İngiltere, Brezilya ve Arjantin’de yaşıyorsanız, futbol bir marka değerdir. ABD veya Japonya’da yaşıyorsanız futbol sadece bir oyundur. Ancak futbolu sadece oyun olarak görenler son yıllarda iyiden iyiye azınlığa düştü. Futbol artık her şeyden önce bir marka değeri. İngiltere Premier Lig bir mücadele arenası olmasından çok bir ‘marka’, aynı şekilde İspanya’dan Real Madrid ve Barcelona birer ‘marka’. Messi, Ronaldo, David Beckham gibi oyuncular oynadıkları futbolu ‘markalaştırdılar’.
İNGİLTERE İSPANYA FARKI
Premier Lig’i La Liga’dan ayıran en önemli özellik, kulüp sahiplerinin milyarder Arap, Rus ve ABD’li işadamları olması. 2003 yılında Rus milyarder Roman Abramovich’in Chelsea’yi satın almasıyla Ada futbolunun dev kulüpleri bir bir yabancılara satıldı. Zengin sahiplerinden dolayı Premier Lig toplamda La Liga’dan daha değerli oyuncuları bünyesinde barındırıyor. Premier Lig’in piyasa değeri 4,9 milyar Euro olarak hesaplanırken, La Liga’ya biçilen değer 3,6 milyar Euro. Premier Lig’de zenginlik sıralamasında ilk sırada Manchester City gelirken, bu takımı Chelsea, Arsenal ve Manchester United izliyor.
La Liga’nın durumunda ise Real Madrid – Barcelona ikilisi ve diğerleri şeklinde bir bölünme var. Bu takımlara kısmen son yıllarda Atletico Madrid eklense de, Real Madrid – Barcelona ikilisi piyasa değeri olarak açık farkla önde. Real Madrid’in 758 milyon Euro, Barcelona’nın 753 milyon Euro piyasa değerine karşılık A. Madrid’in değeri yalnızca 500 milyon Euro.
212 ÜLKEDE YAYINLANAN LİG
Marka değerinin bir başka ölçüsü ise yayın gelirleri. 1992’de özel bir statüyle kurulan ve dünyanın tartışmasız en heyecan verici futbolu oynanan Premier Lig, dünya genelinden izleyici çekmesiyle de ünlü. Bu ligin yıllık yayın bedeli sadece İngiltere için 2,4 milyar Euro. Tam 212 ülkede yayınlanan Premier Lig’in yayın geliri toplamda 5 milyar Euro’yı buluyor. Ronaldo’lu, Bale’li, Messi’li, Neymar’lı La Liga’nın yıllık yayın bedeli ise 983 milyon Euro. Sadece Barcelona-Real Madrid derbisi bile Dünya Kupası finali kadar seyirci çekiyor tüm dünyada. İkili El Clasico’da karşı karşıya geldiğinde sadece İspanya’da değil, dünyanın birçok ülkesinde hayat duruyor.
DEĞER NASIL KORUNUR?
Marka değeri olmak kadar, bu değeri korumak da önemli. Premier Lige transfer olmak için ‘milli olma’ şartı bulunuyor. Öyle her oyuncu transfer edilemiyor. Kaliteden taviz verilmiyor. Bundan dolayı takımların güç dengesi birbirine yakın. Her yıl en az 4 takım şampiyonluk yarışı veriyor.
Premier Lig ‘zenginler topluluğu’ olmasına karşılık, Real Madrid ve Barcelona sayesinde yıldız oyuncuların toplandığı yer İspanya. İki kulübün zengin mali yapısının yanı sıra başarısı da bu tercihte rol oynuyor. Transfer tarihinin en pahalı isimleri Real Madrid ve Barcelona’yı tercih ediyor. Yıllarca dünyanın en pahalı transferlerine Real Madrid imza attı. Çok uzun yıllar sonra ilk kez bu sezon en pahalı oyuncu transferinde ilk sıraya Premier Lig ekibi Manchester United yükseltti. United, Juventus’tan Paul Pogba için tam 105 milyon Euro bonservis ücreti ödedi. (Futbol otoriteleri bu bedelin karşılığının sahaya yansımadığı görüşünde.)
Premier Lig’de yıldızı parlayan oyuncular Real Madrid ve Barcelona yolunu tutuyor. Real Madrid, Tottenham’dan Gareth Bale için 100 milyon Euro ve M. United’den Christiano Ronaldo için 94 milyon Euro bonservis öderken, Barcelona Liverpool’dan Luis Suarez için 81 milyon Euro ödedi. Bu yatırımların karşılığı olarak son 3 yılda Şampiyonlar Ligi kupası Real Madrid ile Barcelona arasında gidip geliyor.
ÜLKELERİNİN DE REKLAMINI YAPIYORLAR
Ronaldo, Messi, Neymar, Suarez, Zlatan İbrahimoviç, Gareth Bale gibi yıldızlar hem bulundukları takıma katkı sağlıyor hem de ülkelerinin adını tüm dünyaya duyuruyor. Bugün Portekiz ismi duyulunca akla gelen isim Ronaldo, Galler deyince Gareth Bale oluyor. Messi adı neredeyse Arjantin’in şuan için dünyada tek markası olmuş durumda. Keza İbrahimoviç adı, tek başına İsveç futbolunun önüne geçmiş bulunuyor.
Marka değeri oluşan bir başka takımlara Almanya’dan Bayern Münih’i, İtalya’dan Juventus’u eklemek gerekiyor. Bu takımlar liglerini domine ederken, Avrupa kupalarında başarılı oluyorlar. Özellikle Bayern Münih, son yıllarda Avrupa’da en çok yükselen değerlerin başında.
TÜRKİYE MARKALARINI HUNHARCA HARCARKEN
Peki, bizde durum nedir? Acı ama kocaman bir sıfır. 2000’li yıllarda oluşan iki markamız vardı: Galatasaray ve Hakan Şükür. Galatasaray giderek sıradanlaşırken, Hakan Şükür’ün futbolu bırakmasıyla bu iki marka değerimiz kaybolmuştu. Son dönemde Arda Turan çıktı. Atletico Madrid’de yükselen bir değer iken yanlış bir tercihle Barcelona’ya gitti. Evet, Barcelona dev bir markaydı ancak Arda bu markayı kaldıracak kapasitede değildi. Nitekim, 40 milyon Euro bonservis ücreti ödenen Arda için bugün biçilen maksimum değer 28 milyon Euro. Arda Turan’ı Andres İniesta’nın yerini dolduracak oyuncu olarak lanse ettik ama Arda 30, İnesta ise 32 yaşında.
Rakitic, Bosquets, Rafinha, İnesta, Gomes ve Denis Suares’le rekabette Arda geride kalarak, yıllar sonra oluşan bir marka ‘Barcelona’da oynadı’ demek adına berhava edildi. Spor basınında Arda Turan’ın her gün bir takımla adının anılması -ki bu takımlar genelde Çin liginden- marka değerinin çıtası hakkında bilgi veriyor. Biz her ne kadar ligimiz Avrupa’nın en iyi 6.’sı desek de gerçekler farklı.
Evet, futbol artık bir marka değeri. Ülkelerin tanınmasında futbol kulüpleri ve yıldız oyuncular büyük görev yapıyor. Akıllı yatırımla bunun karşılığını alan ülkeler olduğu gibi, Türkiye gibi günlük popülist yaklaşımlarla hareket edenler fiyasko yaşıyor.