AHMET KURUCAN | YORUM
24 yıllık Amerika hayatımda korona dönemi hariç her sene sonu yapılan otel kamplarındaydım. Birbirinden farklı coğrafyalarda gönül dostları ile birlikte olma fırsatı buldum. Salonlarda yaptığımız konulu sohbetler, sorulu-cevaplı muhabbetler, yemek ve çay-kahve masası etrafındaki karşılıklı fikir teatilerinden şahsen ben çok istifade ettim.
Gençlerle de aynı çerçevede gerçekleşen buluşmalarımız oldu. Herkese gönülden teşekkür eder, minnet ve şükranlarımı sunarım.
Ne gördüm bu kamplarda? Bir kaç madde halinde özetleyeyim.
1- Katılım: Organizatör arkadaşların beyanlarına göre katılım oranları yüksek. Bu yüksek katılımın ölçütü ne? O bölgede kamplara katılımı beklenen nüfus sayısı ve bu sayının geçen senelerle karşılaştırılması. Bana göre çok sevindirici bir gelişme bu. İki ayrı açıdan önemli.
Birincisi, Hocaefendi’nin vefatının hüznünün yaşandığı, yas sürecinin devam ettiği bir zaman diliminde kamplara olan bu teveccüh Hizmet Hareketi’nin geleceği adına ışık tutuyor ve ümide vesile oluyor.
İkincisi, lider merkezli kült olunmadığını gösteriyor. Liderin artık dünyada olmadığı bir zamanda çeyrek asırlık bir geleneği yüksek bir katılımla devam ettirmenin bir anlamı olsa gerek. Ben bu anlamı insanımızın Hizmet’in değerlerini öncelemesi ve önemsemesinde buluyorum.
Fethullah Gülen Hocaefendi vefat etmiş olsa da onun miras olarak bizlere bırakmış olduğu teorik değerler ve 86 yıllık hayatı boyunca pratikte uyguladığı örneklerin devam ettiğini görmek mutluluk verici.
2- Maneviyat: Beş vakit namazın yanı sıra gecenin bir yarısında cemaatle kılınan teheccüd namazları, okunan dualar, duvarlardan yankılanan “Ya Cemil Ya Allah” sesli tesbihatları ve tabii ki dinlenen vaazlar, okunan Kur’an’lar, ferdi planda takip edilen kitaplar… Bunlar, Üstad’ın ifadesiyle “kalb ve ruhun derece-i hayatına” tırmanma merdivenleri gibiydi.
Bunun 20 basamaklı bir merdiven olduğunu düşünürsek kimileri 5, kimiler 10 kimileri belki de en son basamağa kadar yükselmiştir. Gerçekten yükselmiş midir? Bunu bilemem, onun için belki dedim zaten ama maneviyat başlığı altında sözünü ettiğim her bir unsurun kişinin kapasitesi ve kendisini vermesine bağlı olarak ona mertebe kazandırdığını rahatlıkla söyleyebilirim.
3- Sosyalleşme: Diyar-ı gurbet ve kurbette aynı din, aynı dil, aynı kültür etrafında buluşmuş insanların birbirleri ile tanışmaları, kaynaşmaları, eski dostluklarını tazelemenin yanında yeni dostluklar ve arkadaşlıklar kurmanın zeminini oluşturdu bu kamplar. Konuştuğum bazı arkadaşlarımızın düşünceleri de bu yönde oldu.
“Çok yeni dostluklar edindim. Ortak o kadar çok dostumuz varmış ki şimdiye kadar tanışmadığımıza, gelip gitmediğimize pişman oldum.” diyenlerle karşılaştım. Evet, işte bu dostluklar okyanus aşırı bir ülkede diyar-ı gurbeti diyar-ı kurbete çeviren bir unsur.
4- Gelecek tasavvuru: Bilerek “gelecek endişesi” demedim. Çünkü Hocaefendi’nin vefatının ardından endişe kavramının içini dolduracak mahiyette kimseden bir şey duymadım. Ama Hizmet Hareketi’nin hem global hem de lokal anlamda sistemik yapılanmasının nasıl olacağı veya ne tür bir değişime uğrayacağına dair bir takım sorulara muhatap oldum.
Doğal değil mi?
1967 yılından beri Hocaefendi’nin rehberliği ile başlayan ve 50 yılı aşkın bir yapılanmada oluşmuş olan kültürün onun vefatından sonra kesintiye uğramadan nasıl devam edeceği üzerine düşünülmesi son derece doğal.
Daha pek çok başlık açabilir, farklı mülahazalarımı da ekleyebilirim. Ancak “Ârife işaret kâfi” diyerek burada bırakıyorum. Artık dönüş yolundayım. Mutluyum. Ümitliyim. Bana bu mutluluğu bahşeden ve ümidi veren herkese minnettarım.