YÜKSEL DURGUT | YORUM
“Ölüm kapımı ne zaman, nerede çalacak?
Hiç bilinmez, ansızın gelir, beklenmedik ve hızlıca.“
20. yüzyıl İran edebiyatının önemli isimlerinden şair Furuğ Ferruhzad’ın bu dizeleri, geçmişin perdesini aralayıp bugüne bakarken, son bir hafta içinde dünya genelinde çok önemli gelişmeler yaşandı. İç içe geçmiş zamanlar, beklenmeyen kaderler ve ansızın gelen trajediler… Öyle bir hafta yaşandı ki, Ferruhzad’ın dizelerindeki gibi, ölümün kapıda bekleyişinin ve yaşamın garantisinin olmadığını bir kez daha hatırlattı bize.
2009 yılında Türkiye’nin önemli siyasetçilerinden Muhsin Yazıcıoğlu, Kahramanmaraş’ta bir helikopter kazasında hayatını kaybettiğinde Türkiye’nin yaşadığı büyük şoku, şimdi İran halkı yaşıyor. Yazıcıoğlu’nun ölümü, bir liderin beklenmedik bir şekilde hayata veda etmesinin bir ulusun kaderini nasıl etkileyebileceğinin çarpıcı bir örneği.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahyan’ın trajik olayı, dünya tarihinde yaşanan benzer kazaların listesine bir yenisini ekledi. Ancak, bu haftanın başı öyle bir döneme işaret ediyordu ki, tıpkı Vladimir Lenin’in ünlü sözünde olduğu gibi, “On yıllar boyunca hiçbir şey olmaz, haftalar boyunca on yıllar olur.” der gibi, dengelerin alt üst olmasına neden oldu.
İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın bir helikopter kazasında yedi kişiyle birlikte hayatını kaybettiği haberin ardından Tahran beş günlük yas ilan etti. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) başsavcısının İsrail ve Hamas’ın önde gelen isimleri hakkında tutuklama talebi aslında yukarıdaki trajedinin gölgesinde kaldı. Ardından, İngiliz mahkemelerinin Julian Assange’a, ABD’ye iade edilmesine yönelik İngiliz hükümeti kararına karşı temyiz hakkı tanıması gündemin en önemli haberleri oldu.
2021’de seçilen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahyan, geçtiğimiz ay, Pakistan ile arasındaki gerginlikler ve sınır eyaleti Belucistan’da militan gruplara yönelik saldırıların ardından İslamabad’a misafir olmuşlardı. Geçtiğimiz Pazar ise, Azerbaycan sınırında, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de katıldığı bir baraj açılışından dönerken, eski bir ABD tasarımı helikopterle kötü hava koşullarında dağlık arazide seyahat ediyorlardı. Tahran, başlangıçta bu kazayı kabul etmek istemedi. Ayetullah Ali Hamaney, resmi kaynaklar kazada kurtulan olmadığını duyurmadan önce halkı teskin etmeye çalıştı.
Reisi’nin ölümün ardından yerine geçici olarak birinci başkan yardımcısı Muhammed Makber atandı. 50 gün içinde yapılacak yeni cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar görevde kalacak. Geçmişte olduğu gibi, dini liderler, demokratik bir yarışın olmasını engellerken, kendi seçtikleri adayların seçilmesi bekleniyor. Ancak eski cumhurbaşkanlarından Rafsancani, Hatimi ve Ruhani gibi isimlerin liderlikleri döneminde direnişleri unutulmaz. Hatta, muhafazakarlığı ile bilinen Ahmedinejad bile dini liderlerin başına yeterince dert açmış ve fikir ayrılıkları yaşanmıştı.
85 yaşındaki Hamaney ile birlikte Reisi, ülkenin tek söz sahibi olunan ruhani liderlik için aday olarak gösteriliyorlardı. 1979’dan bu yana ikinci yüce lider olan Hamaney, Ruhullah Humeyni’nin ölümünden 10 yıl sonra göreve geldiğinde, Khaleej Times özel bir baskı çıkarmıştı. Humeyni’nin bir yabancı liderle çekilmiş tek fotoğrafı, devrimden sonra Yaser Arafat’la çekilmiş olanıydı ve gazetenin ön sayfasında yer aldı. İran devrimin ilk günlerinden bugüne Filistin lideri istenmeyen kişi olmuştu.
İran, son zamanlarda Gazze’deki soykırıma karşı çıkan en önemli Orta Doğu ülkesi olarak ön planda. Reisi, İran Şahanşah Devleti’ne 54 yıl boyunca hükmeden Pehlevi hanedanına karşı isyanın fitilini ateşlediği için yıllarca suçlanmıştı. Ölümü ise, baskıcı yönetimden kaçan ve direniş mücadelesi gösteren İranlılar tarafından sevinçle karşılandı. Reisi, rejimin sert politikalarının ve baskılarının sembolü olarak görülüyordu ve şimdi ise İran halk, onun ölümünün ülkede bir değişim umudu getirebileceğine inanıyor.
Reisi’nin ölümünde İsrail’in parmağı olabileceği yönünde yorumlar da var. Bu tür spekülasyonlar, İran ve İsrail arasındaki derin düşmanlık ve İsrail’in bölgede nüfuz sahibi olma çabaları düşünüldüğünde şaşırtıcı değil. İsrail’in geçmişte İran’ın nükleer programını hedef alan suikast ve sabotaj girişimleri, böyle bir iddianın temelini oluşturuyor. Ancak, bu iddialar şu ana kadar sadece spekülasyon düzeyinde ve herhangi bir somut kanıtla desteklenmiş değil.
Eğer ABD, yetmiş yıl önce İran’ı İsrail dostu bir Orta Doğu uydusuna dönüştürmek için komplo kurmasaydı, belki de İran çok farklı bir ülke olabilirdi. Bugün, İsrail’i savunmak için kollarını sıvayan Joe Biden, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Hamas ile Siyonist rejimin aynı kefeye konulmasını reddediyor. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin askeri üstünlüğü, ABD askeri donanımlarının sürekli tedariki sayesinde sağlanıyor.
UCM’nin çabası, Hamas, İsrail ve Biden tarafından kınandı. Her ne kadar savcının talebi henüz mahkeme tarafından kabul edilmemiş olsa da, bu çabanın başlı başına değerli olduğunu ortaya koyuyor. Ne İsrail ne de Hamas liderlerinin Lahey’de yargılanması elbette pek olası değil. Ancak bu hesap sorulması yönündeki ilk adım belki de soykırımcı savaşın ateşini söndürebilir. Almanya, UCM’nin yakalama kararını onaylaması durumunda uygulayacağını dün ilan etti.
Assange’ın WikiLeaks’i, Amerika’nın askeri girişimlerinin vahşetini ortaya çıkardı, bu yüzden Trump ve Biden yönetimleri onu susturmak için iş birliği yaptı. İngiliz makamları, Washington’un onayı olmadan onu serbest bırakmak istemiyor.
Tarihte Benzer Kazalar
İran’daki trajik helikopter kazası, dünya tarihinde önemli liderlerin hayatını kaybettiği benzer olayları hatırlatıyor. 1961 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Dag Hammarskjöld, Kongo’daki barış görüşmelerine giderken uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Bu olay hala gizemini koruyan bir trajedi olarak anılıyor.
1986 yılında Mozambik Devlet Başkanı Samora Machel, Güney Afrika sınırında uçağı düştü ve hayatını kaybetti. Kazanın sebebi olarak kötü hava koşulları ve teknik arızalar gösterildi, ancak sabotaj iddiaları da ortaya atıldı.
1994 yılında Ruanda Devlet Başkanı Juvénal Habyarimana ve Burundi Devlet Başkanı Cyprien Ntaryamira’yı taşıyan uçağın vurulması, Ruanda soykırımını tetikleyen olay olarak tarihe geçti. Uçağın kimler tarafından vurulduğu hala tartışılıyor.
1988 yılında Pakistan Devlet Başkanı General Ziya-ul-Hak, ABD Büyükelçisi Arnold Raphel ve birkaç üst düzey Pakistanlı askeri yetkili ile birlikte uçak kazasında öldü. Kazanın nedeni hala tartışmalı olup bazıları sabotaj olasılığını öne sürüyor. 1999 yılında ABD Başkanı John F. Kennedy’nin oğlu John F. Kennedy Jr., eşi Carolyn Bessette ve baldızı ile birlikte kullandığı küçük uçağın düşmesi sonucu hayatını kaybetmişti.
2010 yılında Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczyński ve beraberindeki üst düzey yetkililer, Rusya’nın Smolensk kentinde bir uçak kazasında, kötü hava koşulları ve pilot hatası nedeniyle hayatını kaybetti.
Reisi ve dış işleri bakanının ölümleri, İran’ın iç politikası ve uluslararası ilişkileri üzerindeki etkileri zamanla daha netleşecektir. Bu olaylar, devlet liderlerinin ve önemli figürlerin hayatlarını tehlikeye atmalarının ve bu tür trajedilerin uluslararası siyasette nasıl dalgalanma etkileri yaratabileceğinin bir göstergesi.