YORUM | M. NEDİM HAZAR
Ömrü hayatımda iki kez Müslüm Gürses konserine gitmek nasip oldu. Birini vaktiyle kaleme almıştım ama günümüz tiranları arşivleri yok ettikleri için o yazıya ulaşmak sanırım mümkün değil. Bir gün tekrar yayınlarım nasip olursa.
İkinci gidişimden bahsetmek isterim.
Adana’daydı…
Müslüm Baba’nın hayran kitlesi malum. Organizatörler kalabalığı kontrol edebilmek ve taşkınlıkların önüne geçebilmek adına bir önlem düşünmüşlerdi. Çözüm: Müslüm Gürses ile dinleyicilerin arasında bulunan çok da derin olmayan bir havuz…
Konser başladıktan sonra bunun hiç de iyi bir fikir olmadığı hemen ortaya çıktı.
Müslüm hayranları Bizans surlarına saldıran yeniçeriler gibi atladılar havuza. Tabii korumalar da…
Konser filan unutuldu. Havuz ana baba günü.
Bir Müslümcünün yüzme bilmemesi garip değildir.
Ama bele kadar bile gelmeyen derinlikte onlarca boğulma tehlikesi atlatılması tarihin en enteresan olaylarından biriydi kanaatimce.
“Baba” nidalarıyla gözü kara şekilde havuza atlayan fanatikler ayaklarının üzerine dikilmeyi akıl edemiyor mu neydi bilmem ama boğulma çırpınışları onlarcaydı.
Bu hatıra nereden aklıma geldi?
Önceki gün Kuzey Kore diktatörünün tekne gezisi videosunu izledim.
Bir ziyaret sonrası tekne ile ayrılırken olanlar oluyor.
Yüzlerce hayranı denize ölümüne atlıyor, yatına dokunmaya çabalıyordu.
Üstelik Müslüm Baba’nın hayran kitlesi gibi de değillerdi. Hemen hepsi üniformalı resmi kişilerdi.
https://edition.cnn.com/videos/world/2013/03/08/nr-soldiers-clamor-for-kim-jong-un.cnn
Fanatizm buydu sanırım.
Recep İvedik serisinin hangisiydi bilmiyorum ama fragmanına denk gelmiştim. Yanımda oturan arkadaşım, “Bu film izlenme rekoru kırar” demişti.
Şaşkınlıkla bakarken açıkladı:
“Abicim fragmanda köpek balığına kafa atıyor, tam bizim millete göre!”
Gerçekten de haklı çıkmıştı.
Ve bir haber:
“Mısır’da 1 kişinin öldüğü köpek balığı saldırısının ardından bugün Marmaris’te de köpek balığı saldırısı oldu. Marmaris’teki köpek balığının kafasına vatandaşlar tarafından süpürge vurularak tehlike uzaklaştırıldı.”
https://www.youtube.com/shorts/dTmNMePRo0I
Ve hemen sonrasında bir de açıklama:
Marmaris Belediyesi’nden…
Dünya bir yerlere gidiyor ama sonumuz hayrolsun!
Eline sağlık usta…Daha kötüsü artık şaşırmıyoruz bile, nic’olur halimiz bilinmez. Bindik bir alamete gidiyoz kıyamete.
Çok güzel bir konuya değindiniz. Kendime göre bunun adını koymaya çalışacam. İnsanlar gerçek mücadele yada gerçek sevgi görmediler. Mücadelenin ne olduğunu bilmiyorlar. Evcil hayvan gibiler. Batı büyük bir savaş gördü. Gerçek hayatı ve mücadeleyi, yokluğu, düşmanlığı, kahramanlığı, mücadeleyi iyi biliyorlar. Biz ise akvaryumdaki balık gibiyiz. Bizim biz olmamız hep engellendi. Hep baskılandık. O yüzden insanlar bir sevgi uğruna yada ilah uğruna küçük bir havuzdan geçmeyi mücadele sanıyor. Bir balıkla evindeki paspas çubuğu ile mücadeleyi yeterli görüyor. Aslanın karşısındaki yavru geyik gibi düşmanı ciddiye bile almıyor. İnsanların gelişimi bir noktada tıkanmış. Daha doğrusu gelişmesi istenmemiş. Sürekli psikolojik olarak düşman varlığı ile yıpratılmış. Düşman görmeden yıllarca düşman ile boğuşmak zorunda bırakılmış. Akıl sağlığını zorlayıcı bir durum. Birgün biryerde bulunuyorum. Arkadaşlar da var. O kadar baskı uygulanıyor ki psikolojim bozuldu. Arkadaşlar konuştukça onların sanki çocukluğunu izler gibi oluyordum. Çocukca davranıyorlardı. Çünkü sana insani beceri seviyeni gösterme fırsatı vermiyorlardı. Türkiyede işkence yasaktır derseniz medeni bir insan tepkisi vermiş olursunuz. Ama kimse sizi dinlemezse tepkinizin anlamı kalmıyor. Bir de üstüne kafanıza bir sopa yediğinizde insani seviyenizi terk etmeye başlıyorsunuz ve daha geriden konuşmaya başlıyorsunuz. Yine kafanıza sopayı yediğinizde bu sefer artık tepki vermiyorsunuz çok gerilere giderek çocuksulaşarak konuşmaya başlıyorsunuz. Bu seviyede kalmanızı istediklerinden daha ileri gidemiyorsunuz. Yoksa kafanıza sopayı yiyorsunuz. Koskoca adnan menderesin düştüğü durum buna örnektir. Kimse onu dinlemiyor. Bütün sosyal statüsü ve entellektuel yönü yok hükmündedir. Zamanla insanlar kişisel gelişimini sağlayamıyor. Çocuksu anne babalar çocukların olgunlaşmasına ve en üst insani değerleri yakalamasını engelliyor. En üst değerlerin karşılığı terörist olmaktır. Bunun da karşılığı it muamelesi görmektir. O zaman insanlar ne yapıyor? Koredeki insanlar gibi çocuksu seviyenin üzerine çıkamıyorlar. Artık bütün savunma mekanizmaları, kişisel gelişim bu seviyede kalmaktadır. Zamanla bu toplumun normali olur. O beldeye eğer bir peygamber gelse ve insanlara insani yönlerini hatırlatsa insanlar o peygamberi anlayamayacaktır. Çünkü alçak insani seviyede yaşamlarını kurmuşlardır. Tanrıları da ona göre şekillenmiştir. Çocuklar şekle önem verdiklerinden şekilcilikten kurtulamamaktadırlar. Hizmet hareketini anlayamamaktadır. Anlayamadığı için terörist demektedir. Ama bir yanı aslında hizmeti çok iyi anlamaktadır. Hizmet gibi insani değerleri öne çıkaran ve bu uğurda taviz vermeyen insanların başına gelenleri çok iyi görmektedir. Neden insanlar sokakta konuşmaktan korkuyor? Hani bu hocayla tayyip arasındaydı? Demek ki baskılanmış kişilikleri içinde susturdukları ileri insani özellikleri olup biteni sadece seyretmektedir. Eğer birisi gelip onları kurtarırsa o zaman uyanacaklar ve baskı kalkacak. O zaman biz sizin iyi olduğunuzu biliyorduk diyecekler. Ama o ana kadar balığa kafa atmaya devam edecekler. Namuslu insanlara terörist demeye devam edecekler. Bir çocuğu baskı altında tutaran o çocuk gelişemez. Karakteri atılım yapmak isteyecek ama hep baskı altında tutulacak. Hayatını en ilkel savunma mekanizmalarını geliştirerek sürdürecek. İçine kin, nefret girecek. Mesela rejimin baskısı bizi devlete karşı kin ve nefrete sürüklüyor. Rejim de bunu istiyor zaten. Kin ve nefrete yakalanmış bir insandan istenen neticeyi alamazsınız. O artık insani vazifesini eksik yapacaktır. Devlete karşı kimse kin ve nefretini ifade etmez. Yok sayar. Hatta devleti kutsallaştırmak zorunda kalır. Çünkü kin ve nefretini devlete karşı ifade edemez. Olgun toplumlarda bunları konuşabilirsin. Çünkü olgun toplumlar seni dikkate alacaktır. Devlete nefretini ifade edemezsin çünkü kafana sopayı yersin. Nefretini baskılamak zorunda kalırsın. İnsanın kendi kendine yapmak zorunda kaldığı ne büyük bir işkence. Bu mekanizmalara takılmayan tek insan hizmet insanıdır. Çünkü hocaefendi onları bu insani tuzaklardan uzak tutmaktadır. Ama sonuçta nefret duymak da bir insani şeydir. İnsan devlete karşı duygularını gizlemeye çalışırken otomatikman onu bilerek yada bilmeyerek yüceltmeye başlar. Aslında devlete en bağlı insanlar, devlet derken kesinlikle hukuk devletini kastetmiyorum, aslında devleti ele geçiren rejimleri kastediyorum, bence devletle en problemli insanlardır diye düşünüyorum. Buradan da tayyipi en çok sevenlerin devlet ile en çok problemi olan kesim olduğunu düşünüyorum. Zaten bunlar beraber devleti yıkmadılar mı? İnsan devleti yüceltince insanın içindeki duyguların yer değiştirdiği, karıştığı ve yönelimin bozulduğu anlaşılabilir. Demek ki nefret insanın Allaha olması gereken yönelimini devlete yönlendiriyor. Çünkü devlet öyle bir baskı kuruyor ki insanın Allaha karşı olan görevlerini kıskanıyor ve görevleri kendisine yapmasını istiyor. İnsan baskı altında ezilince zamanla dejenrasyon başlıyor ve evrensel düzeydeki insani yapılanmasını türkiye düzeyinde insan yapılanmasına dönüştürüyor. O yüzden insanlar çocuksulaşıyor ve mücadeleyi küçücük havuzda boğulma tehlikesini aşmaya çalışan bir sevgili olarak gösteriyor. Küçük yaşta kafama takılan çok soru oldu. Beynim beni zorluyordu. Ama türkiyede kimse farkında değil ama soru sormak yasak. Sorarsan kafana sopayı yersin. İkinci dünya savaşında alman askerler romen askerlere göre psikolojik olarak üstünmüş. Alman askerlerde dayak yoktu. Kendini ifade edebiliyordun. Romen askerler dayak yediği için daha ezik ve daha korkakmış. Sürekli kafaya sopa yersen korkak olursun. Dayak yiyen uyuz it gibi. Köpeklerin yüz karası. Korkaklığı hazmedemeyince de bu seder abartılı erkek şovlar yapılır. Ama bu şovu devlete karşı yapmaz. Kendinden zayıf bulduğu insanlara yapar. Mesela kadın şiddeti artar. Şiddet zamanla övünülecek bir durum halini alır. Erkekliğin göstergesi gibi. O yüzden şiddet yaygındır ve mafya, çete gibi oluşumlar ve silahlanma ezik insanların yaşadığı yerlerde popülerdir. Çünkü insanların kendini ifade edebileceği hiçbir şey bırakmamıştır devlet yada devleti yöneten yabancılar. Yabancılar çocuklarına disiplini öğretirken bizim gibi çocuksulaşmış insanların olduğu yerde çocuklara hakkını araması yani biraz kavgacı olması öğretilir. Ezilmesin diye. İşte olay dönüp dolaşıp devletin ezmesine geliyor ama kimse devlet eziyor diyemiyor. Bu sefer herkes ezikliği başkalarından çıkartıyor. Bunun nedeni devlet bilinçli olarak insanları çaresizleştiriyor. İnsanları kontrol altında tutmak istiyor. Belki devletin bilinç altında bu olduğu için eğitim seviyesinin yükselmesine fırsat vermiyor. Kronik çaresizlik zamanla kabul edilmektedir. Bu ise bence köleleşmenin bir tık ötesi. Kölelerin köleliği nasıl kabullendiklerini hep merak ederim. Kölelerin iyi yanı devleti kutsallaştırmıyorlar. Çünkü onların sahibi var. Bizim de sahibimiz olmaya çalışanlar var. Mafya, çeteler, terör örgütleri, vesayet rejimi; zaten hepsi aynı kapıya çıkıyor.