YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Ne kadar güzel bir sözdür bu ‘Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.’ Bu zulüm Recep’e nasip oldu ama siyasal İslamcılar içinde iktidarı kim eline geçirseydi diğerlerinin başına bugünkü gelenlerin üç aşağı beş yukarı aynısı gelecekti. Çünkü siyasal İslam kendisine biat etmeyen herkesi, her yapıyı tehlikeli bulur ve kendi gibi olmayanın katline bile hemen fetva çıkartır.
Recep T. Erdoğan zulmü daha göstere göstere yapması diğerlerinin daha iyi olduğu anlamına gelmiyor. Erdoğan ya da bir başka siyasal İslamcı eğer devlette ipleri tam anlamıyla ele geçirirse farklı düşünen herkesin başına, hizmete yapılanın aynısının gelecek olmasından kimsenin şüphesi olmasın. Bu tavır, bu yaklaşım sadece devlet kademelerinde görev almakla ilgili bir şey de değil. Kimin sözünü dinleyecek, kimin anlattığı İslam’a inanacak, İslam’ın hangi yorumuyla yaşayacak gibi kişisel alanları da tanzim etmeye mutlaka kalkışacaklardır. İktidara talip olan her İslamcının içinde bir Recep T. Erdoğan yaşar. Sadece yöntemlerde biraz farklılık vardır.
Fazilet, HAS Parti ve CHP arasında gidip gelen Mehmet Bekaroğlu da güç sahibi olmayla sınanmadığı için farklı olana karşı gerçekte ne tür düşünceler besliyor bilemiyoruz. 15 Temmuz’dan sonraki zulmü kendisine şikayet edenlere Twitter’den ‘siz de başımıza bomba yağdırmadınız mı’ diye cevap verdiğini biliyoruz. Psikiyatri profesörü olmasına rağmen içinde beslediği kötücül duyguları kontrolsüz biçimde dışarı vurmaktan kendini alamayan bir tarafı var Bekaroğlu’nun. Politik ortamlar gereği bunu açıkça dillendirmese de kendisinden farklı düşünen, ya da fikirlerini beğenmediklerinin hizaya getirilmesinde bir mahsur görmeyen siyasal İslamcı refleksleri var.
Biyografisinin bir yerinde insan hakları aktivisti olduğu da yazıyor Bekaroğlu’nun. Ancak yüzbinlerce insanın zulüm altında inlediği bir zamanda 1995 yılında Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın organize ettiği gecenin fotoğrafını paylaşıp altına şunu yazabiliyor ‘Bu fotoğrafa zaman zaman bakmak gerekir, hani hepsinin bir arada olduğu fotoğraf’. Bu kadar yazmış olmama rağmen benim asıl konuşmak istediğim Bekaroğlu’nun kendisi değil o fotoğraf.
Evet bence de o fotoğrafa sık sık bakmak gerekir. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanı sıra Recep T. Erdoğan’dan, Toktamış Ateş’e, Barış Manço’dan, Müjdat Gezen, Mehmet Aydın’dan, Abdurahman Dilipak’a Cengiz Çandar’a kadar her kesimden insanın bir araya gelip verdiği bir fotoğraftı o!
Bu ülkede o kadar farklı kesimi, farklı inanç ve gurubunu bir karede gösteren bir fotoğraf bir daha da çekilmedi desem yanlış söylemiş olmam.
Ancak bu fotoğraf bazılarının içinden öylesine oturmuş ki, yıllarca hiç çıkmamış, o kadar acıtmış ki yıllar sonra bile öfke, garez ve jurnal için paylaşmaya devam ediyorlar.
Evet gerçekten de o fotoğraf ülkedeki şer şebekesinin çok öfkesini çekmişti. Öyle ki Fethullah Gülen ve Hizmet hareketinin başına niye bunlar geldi diye sorsalar ben o fotoğrafı gösteririm. Hizmet hareketine karşı böylesine bir öfke ve kin ile hücum edilmesinin ardında bu ülkenin kamplara bölünüp paramparça olmasına karşı verdiği mücadele yatıyor. O fotoğrafın çekildiği yılları hatırlayın. Hani şu derin devletin gemi azıya aldığı, yüzlerce faili meçhul cinayetin işlendiği, JİTEM uygulamalarının hayatımızın günlük rutini haline geldiği yılları. Beyaz Torosların muktedir olduğu dönemler yani. Bir yandan Madımak, Gazi gibi olaylarla alevi-sünni çatışma çıkarmak için her gün bir provakasyonun olduğu zamanlar. İşte böyle bir zamanda bütün riskleri göze alarak herkesi bir araya getiren bir fotoğraftı o.
Şimdi o fotoğrafa bir daha bakın, kötü olan, suç olan ne var? Üstelik cemaat hiçbir zaman o fotoğrafa ihanet etmedi. O fotoğrafa ihanet eden sadece yalancı bir siyasal İslamcı idi.
Eğer o fotoğrafa ihanet edilmeseydi bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olurduk bir düşünsenize.