Bir eşek vardı!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Şeyhî’nin enfes şiirlerindendir Harnâme… 

Yani Eşekname… 

Divan edebiyatının usta isminin mesnevi türünde kaleme aldığı bir hikâyedir Harnâme. 126 beyitten oluşmaktadır. Türk edebiyatında ilk fabl örneği sayılabilir. Sonunda canından olan, öküze özenen bir eşeğin hikâyesi anlatılır. Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhî; Çelebi Mehmed’i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy (Tokuzlu Köyü) hediye eder. Köye doğru yola koyulan Şeyhî, yolda eşkıyalar tarafından soyulur ve dövülür. Bunun üzerine Harnâme’yi kaleme alır. Eserde toplumun kötü yönleri hicvedilmekte; fakat bu mizahi bir üslup ile yapılmaktadır. Har eşek demektir ve eser belirttiğim gibi, Türk edebiyatının ilk Fabl örneği olarak kabul edilir. Mesnevi, “feilatün mefailün feilün” kalıbıyla yazılmıştır.

Epik bir öyküyü lirik olarak anlatır usta şair, selam, ihtiram kısmından sonra mevzuya şöyle başlar Şeyhi: 

“Bir eşek var idi zâif ü nizâr
Yük elinde kat’i şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamışdı yağır
Nice tü kalmamışdı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri
Eydür idi gören bu sûretlu
Tan degül mi yürür sünük çatlu
Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorılur arkasına konsa sinek
Toğranur idi arpa arpa teni
Gözi görince bir avuç samanı”

Sadeleştirilmiş metni ise şöyle bu kısmın: 

“Zayıf bir eşek vardı
Yük çekmekten anası ağlardı
Bazen odun çeker, bazen su taşırdı
Gece gündüz sıkıntılıydı
O kadar ağır yükler taşıdı ki
Yaralardan tüyü kalmadı
Eti ve derisi de kalmadı
Teri yükler altında kan gibi akıyordu
Onu görenler
Sanki bir iskelet gidiyor diyordu
Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü
Arkasına sinek konsa yoruluyordu
Gözü bir avuç saman görünceye dek
Teni kıyım kıyım doğranırdı…”

Şiirin tamamını şuradan okuyabilirsiniz. 

Değerli araştırmacı Mehmet Kanar’ın orijinal metin, manzum deneme ve lügatçeli araştırmasını ise şuradan okuyabilirsiniz. 

Eşekname nereden aklıma geldi?

Malum; Oscar ödüllerinin adayları açıklandı. 

Polonya’nın “uluslararası en iyi film” dalında adayı olan EO-Aİ’yi izlerken zihnimin bir köşesinde Harnâme dönüp durdu.  

Ai, bildiğimiz eşek sesi. Zaten filmde bir eşeğin hikayesi. 

Usta yönetmen Jerzy Skolimowski’nin filminden önce, izlerken aklıma gelen yine eşeğin de önemli bir rolü olan başka bir film oldu. Bir Robert Bresson klasiği: Au Hasard Balthazar…

Usta yönetmen Bresson “Au Hasard Balthazar”da bir eşeğin hayatını doğumdan ölüme kadar takip ederken, her zaman kendisi olmanın onurunu yaşarken – üzerinde hiçbir kontrolü olmayan bir hayatı kabul eden dilsiz bir asil olarak çizer. Balthazar, konuşabilen ve şarkı söyleyebilen çizgi film hayvanlarından biri değil, sanki insan gibi, 4 ayaklı şuurlu bir varlıktır.  

Bresson 1966 yapımı bu filminde kilisenin cennete yalnızca insanların girebileceğini öğretisine çok sağlam bir karşı duruşta bulunur. 

Jerzy Skolimowski’nin Ai’si epey farklı bir temaya sahip. Polonyalı yönetmen yularını koparıp bir yolculuğa çıkan sıradan bir eşeğin peşine takıyor kamerasını. Bir belgesel gerçekliğiyle, yolculuk esnasında iyi ve kötü insanlarla karşılaşan, neşe ve acıyı deneyimleyen bir eşeği takip ediyor, onun gözünden modern bir Avrupa vizyonunu keşfe çıkarıyor seyirciyi.

İngilizce ve Lehçe’de (“EE-OH”) kabaca aynı olan EO, Fransızlar “Hi-Han” olarak tercüme ediyorlar. Biz ise doğal olarak “Aİ” diyebiliriz. 

Film, Eo’nun bir sirk gösterisinin koyu kırmızı flaşlarının arasından görüldüğü, yönünü şaşıran bir sekansla açılıyor; İlk başta, oyuncunun eşeği canlandırmaya mı yoksa şefkatle, yoksa şiddetle mi davrandığını tam kestiremediğimiz bu sahneden sonra hayvan bu sevgi anından tüyler ürpertici bir şekilde duyulan ama gösterilmeyen kaçınılmaz, acımasız bir kadere geçiyor. 

Yol boyunca, diğer durakların yanı sıra, rakip futbol taraftarları bir barda kavga ederken (sonunda Eo’ya da ulaşan bir şiddet spazmı) Eo’nun memnuniyetle çimleri kemirmesi; salam yapılmak üzere bir kamyona yüklenmesi, ancak beklenmedik bir başka katliamın bu kaderin önüne geçmesi; ve kısa bir süre, görünüşü seyircilerde sesli bir şaşkınlık uyandıran ünlü bir aktrisin canlandırdığı bir kontesin evinde yaşıyor kahramanımız.

Şüphesiz Bresson’un, Skolimowski’nin eşeğin bakış açısını taklit etmek için kullandığı ve uzun mesafeler boyunca titizlikle gözlemlenen kamera sabitleyicileri, steady-camler, gymballar ve dronlara sahip değildi. 

Misal; Eşek bir rüzgar türbininin yanından dörtnala geçtiğinde, kamera kanatların hareketine ayak uydurmak için tam daire şeklinde dönüyor. Sanki eşek Kubrick’in ” 2001: A Space Odyssey” filminin Yıldız Geçidi bölümüne sapmış gibi hissediyoruz.

Bana göre dramanın gerçekliğe kurban verildiği klasik olamayacak kadar sıradanlaşabilen bir film olmuş Eo..

İşin sanat kısmını bitirip biraz da bilimden bahsedelim. 

Genomik, farklı türlere ait genomların tüm yapısal ve işlevsel yönlerini inceleyen bilim dalına deniyor Genomik. Bir dolu alt dalı ve bu bilimin. Ve en önemlilerinden biri de Genomik Tarih kavramı. 

Ünlü bilim dergisi Science’nin geçtiğimiz eylül ayındaki kapağı çok enteresandı. 

Eşeğin 6 bin yıllık evcilleştirilmesini konu edinen bir araştırma kapak konusuydu.

Pek çok Avrupa ülkesinden 50 yakın bilim insanının (Bunlardan biri de Türk, Ankara Üniversitesi’nden) yaptıkları araştırmanın çarpıcı sonuçlarını okuyunca insan en az Bresson ve Skolimowski’nin filmleri kadar hayrete düşüyor. 

Araştırmanın başlığı enteresan: Yerli eşeklerin genomik tarihi ve küresel genişlemesi..

Fransa, Toulouse’daki Purpan Tıp Fakültesi, Toulouse Biyolojik Antropoloji ve Genomik Merkezi Direktörü olan Ludovic Orlando  Fransa’da bulunan eşek kalıntılarını inceleyen bir ekibin başında çalışırken Avrupa Birliği fonları sayesinde ekibini ve araştırma sahasını genişletiyor. 

Eşeklerin insanlık tarihi boyunca nasıl rol oynadıklarını anlamak için 37 laboratuvardan 49 bilim insanından oluşan uluslararası bir ekip, dünyanın her yerinden 31 antik ve 207 modern eşeğin genlerini incelemiş.

Ekipteki uzmanlar araştırmanın, zorlu koşullara adapte olabilen eşeklerle olan ilişkilerine bakıldığında, insanlık tarihi hakkında da çok ilginç konuları gündeme getirdiğini söylüyor. Başkan Orlando’ya göre Boinville-en-Woëvre’de kalıntıları bulunan eşeklerin yerden kürek kemiğine kadar boyu yaklaşık 155 santimetreymiş. Günümüz eşekler ise tam her açıdan 25 santim daha küçük. 

Yani eşek nesli yüzde 20 küçülmüş. 

Araştırmanın ilk ve önemli neticelerinden biri, 7 bin yıl önce Doğu Afrika’da yabani eşeklerden evcilleştirilen eşeklerin insanların daha kurak koşullara uyum sağlamasına yardımcı olmuş olabileceği.

Enteresan bulgulardan biri de, eşeklerin bazı hallerde krallar ve hükümdarlarla gömülmesi. 

Bir başka bulgu: eşekler ve bazı diğer at türleri aynı dönemde savaşların da gidişatını değiştirmesi.

Araştırmacılar, “Bu noktada eşekleri savaşların ön cephelerinde, tekerlekli araçları sürerken ve aynı zamanda askeri teçhizat taşırken görebiliyoruz” diye anlatıyorlar.

Öte yandan eşeklerin dönemin önemli ritüellerinde de kullanıldığına dair bulgular var.

Graz Üniversitesi’nde arkeolog Laerke Recht, “Hem Mısır hem de Mezopotamya’da eşekler, insanlarla, hatta bazı durumlarda krallar ve hükümdarlarla birlikte gömülecek kadar önemli görülüyordu. Bazı durumlarda eşeklerin tek başına gömüldüğüne bile denk geliyoruz.” Diyor.

Türk eşeklerinin atası!

Araştırmada öte yandan MÖ 2. binyılda eşeklerin çeşitli antlaşma imzası törenlerinin bir parçası olarak kurban edildiğine dair de bulgular var. Başkan Orlando ve ekibinin üzerinde çalıştığı en eski örnekler, bronz çağında Türkiye’de yaşamış olan üç eşeğe ait.

Araştırmacılara göre bu örnekler 4 bin 500 yıllık radyokarbon parçacıkları ve genetik yapıları ile modern Asya alt popülasyonlarına benziyor.

Bu bulgular, Asya kökenli eşek türünün diğer türlerden bu noktada ayrıldığına işaret ediyor.

Tarihte eşeğin insanlara yakınlığı ve gündelik hayatta kullanımı, günümüzdeki rolüyle karşılaştırılınca tezat fark ediliyor.

Öte yandan Boinville-en-Woëvre’deki gibi dev eşeklerin, Roma İmparatorluğu’nun genişlemesinde ve daha sonra kendi topraklarına tutunma girişimlerinde önemli ve yeterince bilinmeyen bir rolü olabileceğini söylüyor uzmanlar.

Bugün eşekler dünyanın birçok yerinde büyük ölçüde göz ardı edilirken, bazı yerlerde hala eskisi kadar önemli.

 

Eşeklerin tarihi ve filmleri böyle. 

Eşekliğin tarihini bir gün birilerinin araştırması dileğiyle… 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. “Mey Biter Saki Kalır, Her Renk Solar Haki Kalır, Diploma(icazet vesikası) İnsanın Cehlini Alsa Da Hamurunda Varsa Eşeklik, Baki Kalır”

    yani kısaca Eşekliğin tarihini araştırmak insanı eşeklikten kurtarmayabilir, kıyamete kadar bu iş gider…

  2. Süleymaniye şehrinde eşeklere saygı için hayvanseverler tarafından kurulan bir eşekler topluluğu vardı..insanlar ve eşeklerin kaderinin bir olduğuna, yükümüzü sırtlayan vefalı dostlarımıza vefasız davranıldığını söyleyen cesur insanlar vardı.hala varlarmı bilmiyorum, araştırmanın eksik kalan kısmı bence bu topluluk..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin