Bir savcının hezeyanları (2) – Halley’e seyahat… [Veysel Ayhan]

(Not: Metinlerdeki bold yazılar iddianameden alınmıştır.)

Savcı Serdar Coşkun iddianameyi okuyacak hâkimlerin zekâsından şüpheli olmalı ki ki her bir yazdığını en az 20 defa tekrarlamış. 20 defa himmet tanımı yapmış. 20 defa okulların amacını yazmış, 20 defa soru çalmayı uzun uzun anlatmış. 20 defa mütevelli nedir, açıklamış. Belki de alıntıladıklarını okumadığından da olabilir. İddianamenin en büyük kaynağı havuz medyası. Fakat her nedense oradan alıntıladığı metinlere kaynak göstermemiş.

ZİFT ÇARKI ŞÖYLE İŞLİYOR:

1- Birileri yalan ve İftiraları uyduruyor.

2- Havuz medyası yazıyor.

3- Savcı kaynak göstermeden iddianameye yerleştiriyor.

4- İddianame yayınlanınca Havuz medyası burdan alıp tekrar manşet yapıyor.

5- Erdoğan bunlar gerçekmiş gibi meydan meydan haykırıyor.

Savcı iddianameye başlarken doğru bir sözle başlıyor:

“Soruşturmayı zorlaştıran bir diğer sorun ise kişilerin her şeyi paralel yapıya havale ederek bundan ‘yarar sağlama beklentileri’ olmuştur. Alakası olsun olmasın her olayı paralel yapının işlediği iddia edilerek başvurular yapılmış ve sonuçta soruşturmada gerçekten paralel yapının faaliyeti ile ona atfedilen olayları ayırmak için uzun süren çaba gerektirmiştir. Mesela 2001 yılında ırza geçmeye teşebbüsten mahkûm olan bile bunu paralel yaptırdı diyerek dilekçe göndermiştir.”

Savcı önceleri kınadığı bu “yarar sağlama” işine 400’lü sayfalardan sonra kendisi de başvurmuş. Son 20 yılda işlenen her cinayeti cemaate yamamaya çalışmış. Danıştay’dan Hrant Dink’e… Bu işi yaparken de en sevdiği kelime “iddia edildi” olmuş. Bunu deyince her rezaleti rahatça cemaate yıkmış. İddianamenin önemli bir başka kaynağı kimliği gizli ihbar mektuplar.

Bu, şu demek “istediğini uydur sonra kendine gönder”

Örnekler:

“06.03.2014 günü ulaşan acılı bir baba tarafından yazıldığı anlaşılan…”

“… göndereni belli olmayan”

“…anlatılan olaydan da kim olduğu tespit edilemeyen dilekçede…”

“…açık kimlik bilgilerini vermeyen kişinin gönderdiği, elektronik postada…”

Böyle örnekler iddianamede bolca var.

Bir savcı eğer hukukla bağını koparmadıysa hazırladığı iddianamede yasal olarak suç olan konuları ele alır. Delillendirir. Bir cinayet iddianamesi yazıyorsa cinayet delillerini toplar. İp uçlarını sıralar. Zanlının dinlediği müziği eleştirirse saçmalamış olur. Zanlı niye boğazlı kazak giymiş derse tuhaf kaçar. Savcı Coşkun delil bulamayınca cemaat faaliyetlerini tenkit yolunu seçmiş. Müftülük yapmış, edebiyat eleştirmenliği yapmış, tarihçlilik yapmış, teologluk yapmış. Yapmadığı tek şey savcılık olmuş.

Örnekler:

“Cemaat, bir yanda içki içenleri, kumarbazları, tefecileri bünyesine alırken diğer yanda da dindar ve muhafazakâr kesimlere de hitap etmiştir.”

Bir cemaat zaten her kesime hitap etmek için vardır. Böyle bir tuhaf suçlama olabilir mi?

Önce güzel sözler:

“Yurt dışına 1991’den sonra açılmaya başlayan cemaat, zaman içerisinde dünya genelinde 160 ülkede, Türkiye’nin temsilciliğinin olmadığı yerlerde dahi Türkiye’yi temsil eden, Müslümanlığı tanıtan, Bayrağımızı ve İstiklal Marşımızı en uzak Afrika ülkelerinde dahi duyuran bir gönül hareketi izlenimi yaratmıştır.”

Savcı önce doğru sözler söylemiş ama sonradan iki kelimeyle durumu kurtarayım demiş. “İzlenimi yaratmıştır.” Ne demekse?

Pek çok yerde ne yazacağını, neye suç diyeceğini şaşırmış. Aşağıdaki cümleler psikoloji kitaplarına şizofren örneği olarak da alınabilir. Şöyle ki: Mesela falan filanı bıçakladı diye zihninde kuruyor. Sonra “Bıçaklanan niye şikâyet etmiyor?” diye yakınıyor. Oysa ne bıçaklayan var, ne de bıçaklanan.

Buyurun okuyun:

“Soruşturmada bir diğer engel ise bu örgütün faaliyeti nedeniyle zarar görenler, mağdurlar, sonradan “Stockholm Sendromu” yaşayarak (örgüt) ile iyi ilişkiler kurarak sanki kendilerine karşı hiç suç işlenmemiş ve suçtan kazanç sağlamış gibi davranmalarıdır. Mağdur edilen kimseler, örgüt tarafından algı yönetiminde kullanılmışladır ve bu durum anlaşılır gibi değildir. Örgütün işlediği suç karşısında ezilenlerin sonradan yıllardır bu cemaatten biri gibi hareket etmeleri akılla mantıkla izah edilememektedir.”

Kendi kurguladığını izahta zorlanıyormuş!

SAVCI CEMAATİ BENZETMEDİĞİ KİMSE KALMAMIŞ.

Savcı cemaati çözememiş. Bir miktar ansiklopedi ve tarih karıştırıp kendini teolog zannedip iddianamenin her bir yerinde aklına estiği şekilde birilerine benzetmiş. Örnekler:

“Şia” izleri örgütte çok barizdir; İmamet Şia kaynaklıdır.”

“Melamilik anlayışına benzemektedir.”

“Şia’nın kötü bir kopyası ve taklidi bir harekettir.”

“Kıtmanilik dediği bir görüş geliştirmiştir.”

“Hristiyanlığın Katolik Mezhebinin Cizvit Tarikatı ile aradaki ilginç benzerlik ve paralellikler vardır.”

“Nizari-İsmaili Hasan Sabbah”

“Fâtımîler ve Bahailik örgütlenmesi”

“Safevi Devletinin temelini atan Erdebil Tekkesi”

“Şeyh Bedrettin Tekkesi”

“Alevi Tekkeleri”

“Gerçekte ise Katolik Hıristiyanlığın yayılması ve güçlenmesine verilen bir destektir.”

“Bâtıni İsmaili davet sistemine benzemektedir.”

“Opus Dei, Tapınak Şövalyeleri türü örgütler”

“Ameli ve hareketleri misyoner Hristiyani bir görüştür.”

“Yahudilerin çeşitli özellikleri benzeşmektedir.”

“Bahailik örgütlenmesi ve anlayışının uyuştuğu…”

Neyse ki bu kadar benzetmeden sonra dengesini iyice yitirip kendini bir psikologda bulmamış!

Ama bu kadar araştırmadan sonra Hizmet’in çok çok gizli amacına ulaşmış.

Şöyle sonuca varmış:

“Örgütün Nihai Hedefi ‘kâinatı yönetmek’tir.”

buldum

SERDAR COŞKUN HALLEY’DE

Savcı Havuz medyasının, ağaçla röportaj yapan Takvim’in saçmalamalarını ciddiye almış. Hizmete bir logo-sembol de bulmuş:

“…Örgütün sembolü Halley Kuyruklu yıldızdır. Örgütün genel kabulü ve öğretisine göre ahir zamanda yeryüzüne gelecek “mesih/mehdi” Halley kuyruklu yıldızından zuhur edecektir.”

“Emniyet Genel Müdürlüğünün bazı birimlerinin de sembolü olarak kuyruklu yıldız” aynı zihniyet tarafından seçilmiştir.”

“Örgütün egemen olduğu Merkez Bankasının bastığı bütün “banknot paralar” üzerinde de Halley Kuyrukluyıldızı sembolü yer almaktadır.”

“Kamu kurum ve kuruluşlarının sembol ve simgelerine fark ettirmeden bu örgüt sembolü yerleştirilmiştir.”

“Milli simgemiz ay-yıldız sanılan ama gerçekte örgütün sembolü Halley Kuyrukluyıldızının seçilmesi, örgütün gücünü ve armasını her yere vurması anlamına gelmektedir.”

“Kimse Yok Mu Derneği’nin amblemi “tek göz” olarak seçilmiştir.”

“Bank Asya’ya amblem olarak seçilen “piramit ve bu piramidi çevreleyen elipstir”.

“Örgüte ait Aktif Eğitimciler Sendikasının internet sitesinde ışık evleri, ışığı yayacak yuvalar şeklinde ifade edilerek kum sanatı gösterisinde “el” işaretinin kullanılmış, “tek göze” yer verilmiştir (Tanrı Ra’nın gözü).”

“Yine İzmir Yamanlar Kolejinde Fetullah Gülen’in kullandığı odada “el” heykeli bulunmuştur.”

Savcı Halley’le başlamış sonra logolar çoğalınca ne yapacağını şaşırmış ve şu enteresan sonuca varmış:

“Bütün bunlar örgütün başka din ve gizli teşkilatların sembollerini alıp kullandığını ve onlara hizmet ve fikir birliğini göstermektedir.”

Türkiye’nin geldiği noktada Savcı Serdar Coşkun’un hezeyanlarını çok görmemek lazım. Böyle ülkeye böyle savcı…

(Devamı yarın)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin