Ana Sayfa Yazarlar Hakan Zafer Beton Hastalığı

Beton Hastalığı

Yorum | Hakan Zafer

Her gün, “bu da mı oldu, biz ne ara…” denecek onlarca garip haber okuyoruz. Güvenlik kameraları vs. derken kendi eliyle rezaletini çekip sosyal ağlarda paylaşmak da eklenince birçoğunun videosu da oluyor. Mevcut ahlaki profilin yere kapaklanmasından hareketle daha fazla saflığa dayanamadığım için, bunların bir komplo teorisi çerçevesinde çoğaldığı kanaatinde değilim.

Elbette önceden de oluyordu. Bizim daha fazla görüyor olmamız, istatistik olarak bir şeyin çoğaldığı anlamına gelmeyebilir. Gördüklerimiz sınırlı, hatta olan bitenin hepsi de olabilir. Olayların sınırlılıklarının olması bizim için anlam ifade edebilir etmesine de Charlie Chaplin filmindeymiş gibi aynı anda bir ton iş başına gelen kimselere bunların rastlantısal değerinden ve genelleme yapılamayacağından bahsetmek ikna eder mi?

Görünür olma durumu, kavram ve olguların insan zihnindeki imajını değiştirebilir. Dindarların bu konuyu çok daha iyi anlayacağını beklesek de ayıp ve günahtan pişmanlığın işareti olması gereken örtmenin, nasıl yanlış kullanıldığını şimdi daha fazla görüyoruz. Bu arada bir şeyi ifade etmek durumundayım. Dindeki günahı örtmek, asla bir başkasının hakkını ihlal etmek, hesap sorulmasını engellemek, üstünü örtmek veya iz kaybettirmek anlamına gelmez. O, bireyin kötülükle mücadelesinde bir aşamadır.

*****

Geçen haftanın en sarsıcı videosunda bir çocuk öldü. Öğrenci yurdunda akranı ile kavga ettikten sonra merdivenlerden düşüp başını zemine çarparak yaralanan ve sonra tedavi gördüğü hastanede vefat eden 14 yaşındaki İsmail Kerem.

4 Ağustosta vefat ediyor. “Yaz günü hangi öğrenci yurdu açık olur” sorusu benim de aklıma geldi. Dini içerikli eğitim veren bir cemaat yurdunda olmasının üzüntümü artırması gibi bir çelişkiye düşmek istemem. Falandan feşmekândan bağımsız olarak benim derdim, 14 yaşında bir çocuğun ölümü, buna sebep lakaytlık ve sonrasında sorumlu tutulmamak için ölüm nedeninin tespitine bilinçli müdahale.

Annesi metanetle, “iki çocuk kavga edebilir…” diyor. Bu anlaşılır ama görevli birinin kavgayı müdahale etmeden izlemesi anlaşılır gibi değil. Olay travmatik, kabul ama bön bön kavga izleyen birinin yurtta çocuklara “hocalık” yapmasına neden izin verilir? Çocuk düştükten sonra aranan doktorun kesinlikle sarsılmaması gerektiği uyarısına rağmen kavga izlerini yok etmek adına iç çamaşırına varana dek bütün kıyafetleri neden değiştirilir? Neden aileye kamera kaydının kavga kısmı kesilerek sadece çocuklarının yerdeki elektrik süpürgesi kordonuna takılıp merdivenden aşağı düştüğünü gösteren bölümü verilir? Neden acılı aileye elinde para kozu ile adam gönderilir, “istediğiniz yardımı yapalım” denir, yanına ne tür izah koyarsanız koyun, bunları anlamak mümkün değil.

Olayın vuku bulduğu yerin tabelasından hareket gibi bir çukura kendimi itmeden soruyorum, o çocuğa öğrettiğiniz Kuran’ı, sadece mahreç ve tecvit kurallarından ibaret görmüyorsanız, örtbas etmenin devamlılık sağlayacağı yanılgısına düşmektense çok mu zor çıkıp sorumluluk almak? “Ne olursa olsun hiçbir şey insan hayatı kadar ağır değildir” deyip, ölçüp biçtiklerini bir yana bırakarak insan kalmak çok mu zor?

Bu tür olaylarda bizim milletin garip bir refleksi var, “ne yapsınlar…” diye başlayan, yapılanı mazur gördüğü yetmezmiş gibi bir aşama sonrasında “ben nasıl laf ettim böyle” diye kendinizi kötü hissettirecek duygusal manevi baskılama. Bundan önceki benzer olaylarda da aynısı oldu. Mesela, onlarca çocuğun tecavüze uğradığı bir yerde, 12 çocuğun diri diri yandığı bir başka yerde çocuklara Kur’an öğretilmesi, bu meşum hadiseler sebebiyle o beton yığınlarının kapanma tehlikesi veya ait olduğu dini grubun imajı bozulacağından mukaddes(!) işlerine devam edemeyecekleri gibi kaygılarla -başkasına bırakmadan- insanların kendi kendilerini baskıladığına şahit olduk. Bu tür bir olay sonrası “onlar da hizmet ediyor, çok şaaapmamak lazım” demenin insan dilinde bir tercümesi olabilir mi mesela? Lafı ateşleyen ucuna “hele şu dönemde…” takmışsa zaten hiç şansınız yok.

Hastalık çok belki ama bizde sosyal yapıların en büyük problemi, insan algısı. Yoksa belediye kepçesi, ruhsatsız duvarına değdiğinde çıkardığı gürültüyü, yitip giden çocukların ardından çıkarmayan kimselerin tutulduğu beton hastalığından kim kurtulmuş da onlar kurtulsun?

HENÜZ YORUM YOK