Ben Erdoğan’ın yolundayım, özel değil genel

HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

“Özel hayat” kavramı nerede başlar nerede biter? Dünyada yıllardır tartışılan bir konu. Bizde CHP’li Aykut Erdoğdu’nun eski eşiyle olan tartışması ve TGRT’nin de bünyesinde bulunduğu İhlas Holding üst düzey yöneticisinin başka erkeklerle olan ilişkisine ilişkin görüntülerinin medyaya düşmesiyle özel hayat tartışması yeniden gündemde. TGRT sunucusu Cem Küçük de bu işin hedefi gibiyken çerezi oldu.

Önce CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun eski eşiyle yaptığı bir telefon görüşmesinin görüntülü kaydı sosyal medyaya düştü. CHP muhalifi çevreler ve AK Troller, bunun üzerine hayli yorum yaptılar.

Bir kısım isimler bunun gizli bir kayıt olduğu ve Erdoğdu’nun bilgisi dışında kaydedildiği için yok hükmünde sayılacağını savundu. Gücünü iktidardan alan çevreler, Erdoğdu’nun sözlerinin çok önemli olduğunu ve partiden ve milletvekilliğinden istifa etmesini istedi.

Yandaş çevrelerin bu video üzerine tepinirken, TGRT sunucusu ve Türkiye Gazetesi yazarı Cem Küçük’ün, kaçak mafya lideri Sedat Peker’le giriştiği düello tırmandı. Cem Küçük’ün, Sedat Peker’in elinde “önemli şeyler yok” blöfü üzerine İhlas Holding yöneticisi ve AK Parti aday adayı Prof. Dr. Rasim Kaan Aytoğu’nun görüntüleri internete düştü.

Aytoğu’nun iki erkekle çıplak görüntülerinin yayınlanması üzerine bu kez iktidar yanlıları “özel hayatın gizliliği” ilkesini gündeme getirdi. Yandaşlara göre, bunun altında bir kumpas vardı. Mehmet Barlas’ın oğlu A Haber yorumcusu Cemil Barlas’a göre, “Kaçak bir mafyanın işareti vermesiyle bir kanala operasyon” yapılıyordu.

Konuya devam etmeden bir noktaya açıklık getirmekte fayda var. Prof. Dr. Aytoğu, AK Parti milletvekili değil, hatta aday bile olmadı. Her partilinin yaptığı gibi AK Parti’den aday adayı oldu.

İkinci bir düzeltme de İhlas Holding CEO’su olduğuna ilişkin… İhlas Holding CEO’luğu görevini, 1998 yılından bu yana Ahmet Mücahit Ören yürütüyor. Yani babası 2013 yılında ölmeden 17 yıl önce bu göreve geldi ve halen bu görevi yürütüyor. Mücahit Ören, babasının vefatından bu yana 9 yıldan beri de İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanlığını da sürdürüyor.

Prof. Dr. Aytoğu, İhlas Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı (GSYO), Genel Müdürü olarak görev yapıyor.

Ancak, görüntülerin sosyal medyaya düşmesinin hemen ardından, Prof. Dr. Aytoğu’nun yönetici olduğu site bakıma alındı.

Tekrar ana konuya dönelim.

Prof. Dr. Aytoğu’nun iki erkekle olan görüntülerinin yayınlanmasının savunulacak bir tarafı yok. Ama kendilerini ahlak bekçisi sayanların bu çirkinlikler içinde yer almasının izahı da yok.

Tanrı tanımaz fikirlerini bir tarafa koyarsanız Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin, toplumu anlatan pek çok önemli tespiti var. Toplumda ahlakçı kesilenler için söylediği söz unutulmaz nitelikte:

“Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu odur.”

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ÜN BARABBAS HATIRLATMASI

Maalesef, bizim toplumda en değerli sözler, hep en değersiz kişilerin ağzında dolaşır. O sözleri öyle allayıp pullayıp söylerler ki sizin elinizi kolunuzu bağlarlar. Onların yanında kendinizi değersiz bir yaratık gibi hissedebilirsiniz.

Bu konu üzerinde arkadaşlarla konuşurken, sohbete dahil olan bir arkadaş, oyuncu Kemal Sunal’ın bir filminde geçen, “Hiçbir şeyden çekmedik, namuslu gibi görünen namussuzlardan çektiğimiz kadar” sözünü hatırlattı.

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün, bu toplumda anlaşılmayan isimlerden olduğunu biliyorum. Yakından tanıma fırsatım oldu. Kişilik olarak biraz çekilmez birisi olsa da bu topluma yalın düşünmeyi öğretmeye çalışanlardandı.

Katıldığı bir programda 4 İncil’de de geçen Barabbas isimli birini anlatmıştı. Roma döneminde valinin hangi suçluyu affetme konusunda halka sorduğunda, halk Hz. İsa’yı değil her türlü pisliğiyle tanınan Barabbas’ın affedilmesini ister.

Prof. Dr. Öztürk, bu topraklarda yaşayanlardan söz ederken, “Barabbası yeğleyen toplum” diye niteliyor.

ERDOĞAN’IN ‘NE ÖZELİ, GENEL GENEL’ SÖZLERİ

Özel hayatı deşifre etme konusunda ahlakçı kesilenler için söylüyorum. Ben toplumun önündeki kanaat önderi ve siyasi liderlerin toplum karşısında daha şeffaf olmaları gerektiğine inanıyorum.

Eğer bu insanlar, toplum önünde dürüstlükten, ahlaktan söz ediyorlarsa, bunların kendi sözünü ettikleri ahlak dışı alışkanlıkları ve yaşayışı varsa bunun “özel hayat” kavramı içinde yer almayacağını düşünenlerdenim.

Bir dilenci düşünün. Fakirliğini sergileyerek gün içinde belli saatlerde dileniyor. İnsanlar, onun fakir olduğunu düşünerek para veriyor. Bu kişi fakir değil de zenginse eğer, bunun zenginliğini teşhir etmek yanlış olmamalı.

Çünkü insanları fakir olduğunu sergileyerek duygularını sömürüyor. Siyasiler ve kanaat önderleri de toplumu “dürüstlük” duygularını sergileyerek insanları sömürüyor. Bu insanların ikiyüzlülüğünü sergilemenin yolu elbette bu yaşadıkları iğrençliklerin sergilenmesi olmamalı. Ama bunların foyalarının ortaya konulması mutlaka sağlanmalı.

Bu ülke yakın geçmişte CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın bir kadınla olan görüntülerini tartıştı. Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde konuştuğu meydanlarda haykırıp durdu:

“Kendi eşiyle değil ya, buna nasıl özel dersin. Bu özel değil genel genel. Bu genel bir ahlaksızlıktır başka bir şey değil.”

Konuşmasını bilmeyen Cem Küçük’ün,  çalıştığı gruba kurt getirmesi ayrı bir tartışma. Bunun faturasını kurumu kendisine kesti. Esas Cem Küçük, kışkırtmalarıyla, savunduğu işkence yöntemleriyle tartışılmalı. Bunlardan yargılanmalı. Yargılanacağı günler de uzak değil.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Yaşar Nuri Öztürk ile ilgili düşüncelerinize katılıyorum. Belki bazı düşünceleri hizmet hareketine de ters gelebilirdi. Ama yine de bağımsız ve değerli bir beyindi. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

  2. Nietzsche’nin “Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu odur.” diye bir sözü yok. İster Almanca, ister İngilizce olarak aratın, böyle bir sözü bulamazsınız. Nedense bir tek Türkçe kaynaklarda mevcut böyle sansasyonel bir söz. Zaten ülkemizde ünlü insanlara atfedilen sözlerin birçoğu yalan. Bırakın yabancı birini, daha kendi edebiyatçılarımız için bile onlar söylemiş gibi söz uyduruyoruz. Cemal Süreya’ya atfedilen birçok yalan aforizma bulabilirsiniz.

    İkinci olarak da, “siyasiler için özel hayat” olmaz sözüne katılmıyorum, böyle bir şeyi de İslami bulmuyorum. Dinimizde ev mahremdir. Kimsenin evine kamera yerleştiremez, onu evinde takip edemezsin. Bu kişinin kim olduğunun veya o evde ne yaptığının bir önemi yok. Bunla ilgili Hazreti Ömer’in meşhur bir kıssası da mevcut. Hocaefendi kitaplarında da bahsetmiştir hep. Dini kaideleri yok o siyasi, yok bu kanaat önderi, yok şu bilmem hangi gruptan bilmem kim diye kafamıza göre esnetemeyiz. Dinimizde var mı “eğer kişi siyasetten biriyse evi gözlenebilir ve evde yaptığı mahrem işler ifşa edilebilir” diye bir şey? Eğer varsa söyleyin. Ben yok diye biliyorum. Ve eğer yoksa konu kapanmıştır. Sizin o kişiye veya kişinin bağlı olduğu gruba olan duygularınız sizi bağlar. Lütfen bu duygularınızın görüşünüzü bulandırmasına izin vermeyin. Ve küçük bir de tavsiye vermek istiyorum: Gündemi bu kadar takip edip, onun hakkında bu kadar yazmaktan vazgeçin zira gündemi çok takip etmek, insanı İslam’dan yavaş yavaş uzaklaştırıyor.

    • Yusuf bey, sizin bu yorumunuz üzerine yukarıdaki yazıyı tekrar okudum. Orada sizin bahsettiğiniz gibi “siyasiler için özel hayat olmaz” denmiyor. Alıntıyı doğru yapmak lazım.
      Zaten yazıda konu açıklanmış.
      Bildiğim kadarıyla gazetecilik etik/yasal kuralları açısından bir haber konusu değerlendirilirken iki noktaya bakılır:
      1. Konu hayatın hangi alanını ilgilendiriyor? Özel hayatı mı, iş hayatını mı vs. En yüksek korumaya yatak odası ile ilgili hususlar sahiptir. Ondan sonra özel hayat, sosyal hayat vs. gelir.
      2. Habere konu kişinin konumu. Eğer sıradan, kamuoyu önünde bir insan değilse, onun hakları daha sıkı korunur. Sıradan bir vatandaş ile sürekli kameraların önünde bir kişi aynı şekilde değerlendirilmez.
      Şimdi bu kuralları söz konusu olaya aktaracak olursak şunu söylemek mümkün:
      Konu yatak odası ile alakalı, dolayısı ile en yüksek korumaya sahip bir alan.
      Peki, söz konusu şahıs sürekli kamuoyunun önünde olan bir kişi mi? Bunu söylemek de pek mümkün değil.
      Bence olaya ancak şu açıdan bir meşruiyet getirilebilir. Bu kişi bir medya organının yöneticisi, bu medya grubu ve arkasındaki cemaat eşcinsellik konusuna tahkir edici yaklaşıyor ve basındaki yönetici de eşcinsel davranış sergilediği için konunun belli bir haber değeri var denilebilir.
      Kaldı ki, bu pisliği ortaya çıkaran da TR724 veya başka bir medya organı değil.
      Aslında zalim bir diktatörlüğün eski ve yeni ortakları arasındaki bir kavganın seyircileriyiz sadece biz. Bir tarafta bu iktidarın eski destekçisi var, suç örgütü liderliği ile iktidar için mitingler bile yapmış. Diğer tarafta ise iktidarın halen destekçiliğini yapan bir cemaatin yayın organları.
      Pisliğe konu olan kendileri, ortaya çıkaran kendileri, çıkarcılık için her türlü ahlaksızlığı meşru gören kendileri. Bu kavganın dışardan bir bakış ile neden haberi yapılmasın?

      • Bir kişinin yatak odasının haber yapılmasının hiçbir zaman, hiçbir kişi için ve hiçbir koşulda İslami olduğunu düşünmüyorum. Haber değeri olabilir çünkü sansasyonel bir durum. Ama haber değeri olması İslami olduğu anlamına gelmez. Dediğim gibi, ben İslami sınırlara bakıyorum ve kişinin yatak odasına ya da evine kamera yerleştirip mahrem görüntülerinin çekilmesini hiçbir İslami kaide ile bağdaştıramıyorum. İster eşcinselliği tahkir etsin, ister etmesin. İnsanlar dual hayat yaşıyor olabilirler ama o hayatı ulu orta yaşamadığı sürece bize bir şey demek düşmez. Peygamberimiz (s.a.v.), zamanındaki tüm münafıkları biliyordu, hatta onların başı olan Abdullah Übey İbn Selul’u de biliyordu. Bu insanlar günümüzdekiler gibi o zamanda da fesat çıkarıyordu, Hz. Aişe’nin (r.a) namusuna bile dil uzatmışlardı. Ama Hz. Peygamber hangi birisinin mahreminin serrişte edilmesine cevaz verdi? Hatta o münafıkları O’nun bildirdiği birkaç kişi dışında kimse de bilmiyordu. Biz ise burada münafık diyemeyeceğimiz ve hüsnü zan ile müslüman diyeceğimiz bir insanın bir evdeki en mahrem görüntülerinin milyonlara servis edilmesine mi meşruiyet kazandıracağız? Bunun İslami açıdan meşru bir yönü yok. Eğer olduğunu düşünüyorsanız ayet, hadis, veya eski İslam devletlerindeki örnek uygulamalardan bir kanıt sunmalısınız. Evet bizler bunu izleyen üçüncü kişileriz ama bu videoları izlediğimizde, paylaştığımızda, buna sevindiğimizde, bunun dedikodusunu yaptığımızda, buna herhangi bir meşruiyet kazandırmaya çalıştığımızda yine sorumlu oluyoruz. Üçüncü kişiler olmamız bir şey değiştirmiyor. Eğer bu ahlaksızlık halka açık yapılsaydı o zaman bizim konuşmamız günah olmayabilirdi çünkü günahı açıktan yapanın o davranışı hakkında konuşmak gıybet olmaz ama burada evde çekilen mahrem görüntülerin milyonlara izinsiz paylaşılmasından bahsediyoruz. Bunun neresi İslami?

        • Türkiye bu olayla çalkalanıyor , yazar ne yapsaydı üç maymunu mu oynasaydı . Adam öldürmekte haram – cinayet haberleri ne yorum yapma , hırsızlık haram ona da yorum yapma . Mantığı yok bu eleştirinizin

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin