YORUM | NEDİM HAZAR
Hemen hatırlatayım, bu bir spor ya da futbol yazısı değil. Dolayısıyla Şampiyonlar Ligi, Okan Buruk filan okumayacaksınız, başka şeylerden bahsedeceğim. Ona
göre vaziyet alınız.
Malum, bu aylar özellikle futbolda gündemin yoğun olduğu dönemler. Avrupa Şampiyonası da tam gaz devam ederken, Fransızların ünlü takımı (PSG) ile İtalyanların güçlü
markası Milan karşı karşıya geldiler.
İlk maç Paris’teydi ve Paris’in köklü takımı Saint Germain’in 100 yaşından daha yaşlı olan Parc des Princes’te oynandı. Özellikle futbolseverler bilir, hem ateşli taraftarı hem de tribün şovlarıyla bu stadyum 1924 yılı olimpiyatlarına ev sahipliği ettiği 100 yıldan beri sporun en renkli platformlarından biridir.
Nitekim öyle de oldu ve Parisli “Sen Cermen” taraftarları, konuklarını kocaman bir tribün figürüyle karşıladılar. Tribünde yer alan görselde, “Renklerimizle gurur duyuyoruz” yazısının bulunduğu tribünde elinde silah tutan bir adamın üç boyutlu görünümü vardı. Adam, montunun içine PSG forması giymişti.
Sinemaya aşina olanlar görseli hemen tanıdılar elbette. Başrolünü Fransız sinemasının yıldızı Jean Paul Belmondo’nun 1981 yapımı “Le professionnel” filminin afişiydi.
Belmondo hem Fransız sineması hem de PSG için önemli bir figürdü. Ancak konuk ekip meseleyi sanırım tam kavrayamadığı için, rövanş maçında yine bir film karesiyle
cevap verdiler. Bu kez meşhur Matrix filminde kahraman Neo’nun kurşunları durduğu sahnenin kareografisiydi cevapları.
Skoru hala bilmeyenler varsa söyleyeyim, ilk maçta Fransızlar 3-0 kazandılar, rövanşı ise İtalyanlar 2-1 aldı.
Dönelim mevzumuza.
Evet, İtalyan taraftarlar kendilerini sinema ile karşılayan Fransızları anlamış ve espriyle taşımışlardı ama meseleyi tam olarak kavramadıkları belliydi. Meseleyi tam olarak anlayabilmek için biraz sinema, biraz da futbol tarihi bilmek gerekiyor sanırım.
Kısaca özetleyeyim…
Sinema belki tarihin en son ana akım sanatlarından biri ama sanırım en bahtsızı da.
Çünkü keşfiyle beraber Dünya birbirine giriyor ve bu önemli sanat askerlerin eline geçiyor. 1. Dünya Savaşı’nda ilk kez askerlerin propaganda malzemesi olarak sinemayı kullandıklarını görüyoruz.
Sonrasında biraz kendine gelmeye başlamışken, bu kez 2. Dünya Savaşı patlak veriyor ve sinema tekrar diktatörlerin ve askerlerin eline geçiyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında tekrar sanatçıların kontrolüne giren sinema bütün dünyada artık kendi sektörünü oluşturmaya başlıyor.
Tam da bu dönemde sinemada bazı akımlardan bahsedebiliriz. Bunların en önemli ikisi, İtalyanların “Yeni Gerçekçilik” akımı ile Fransızların “Yeni Dalga” akımıydı.
Bu arada Türk sineması da kuramsal açıdan birtakım gelişmeler kaydediyor ama bu yazımızın konusu bu değil.
Meseleyi tam olarak kavrayabilmemiz için bir de “Star” sistemine bakmamız gerekiyor.
Dünya sinema tarihinde ‘star sistemi’ olarak adlandırılan uygulama, film oyuncularını yıldızlar olarak tanıtma ve pazarlama pratiğini ifade eder.
Bu sistem 20. yüzyılın başlarında ortaya çıktı ve 1920’lerden 1950’lere kadar olan Hollywood’un Altın Çağı’nda zirveye ulaştı. Hemen tarihteki önemli film yıldızları ve filmlerine bakalım.
Charlie Chaplin: Sessiz film döneminin en önemli yıldızlarından biri olan Charlie Chaplin, The Tramp karakteriyle tanınır. ‘The Kid’ (1921) ve ‘City Light’ (1931) gibi filmleriyle büyük başarı elde etti.
Harold Lloyd: 1920’lerin slapstick komedi ustalarından biri olan Harold Lloyd, ‘Safety Last!’ (1923) ve ‘The Freshman’ (1925) gibi filmlerle ün kazandı.
Buster Keaton: Sessiz film döneminin önemli komedyenlerinden biri olan Buster Keaton, fiziksel komedi ve slapstick tarzıyla tanınır. ‘The General’ (1926) ve ‘Sherlock Jr.’ (1924) gibi filmleriyle ün kazandı.
Greta Garbo: İsveçli oyuncu Greta Garbo, sessiz ve sesli dönemdeki başarılı performanslarıyla tanındı. ‘Ninotchka’ (1939) ve ‘Camille’ (1936) gibi filmleriyle büyük beğeni topladı.
Marlene Dietrich: Alman asıllı oyuncu Marlene Dietrich, Ernst Lubitsch ve Josef von Sternberg gibi yönetmenlerle çalıştığı filmlerle ün kazandı. ‘The Blue Angel’ (1930) ve ‘Morocco’ (1930) gibi filmleriyle tanınır.
Ingrid Bergman: İsveçli oyuncu Ingrid Bergman, Amerikan ve Avrupa sinemasında başarı elde etti. ‘Casablanca’ (1942) ve ‘Notorious’ (1946) gibi filmlerdeki rolleriyle ün kazandı.
Sophia Loren: İtalyan oyuncu Sophia Loren, 1950’ler ve 1960’lar boyunca dünya çapında popülerlik kazandı. ‘Two Women’ (1960) ve ‘Marriage Italian Style’ (1964) gibi filmleriyle dikkat çekti.
Catherine Deneuve: Fransız oyuncu Catherine Deneuve, Jacques Demy ve Luis Buñuel gibi yönetmenlerle çalıştığı filmlerle tanınır. ‘The Umbrellas of Cherbourg’ (1964) ve ‘Belle de Jour’ (1967) gibi filmlerdeki performanslarıyla ün kazandı.
Marcello Mastroianni: İtalyan oyuncu Marcello Mastroianni, Federico Fellini’nin filmlerindeki rolleriyle tanınır. ‘La Dolce Vita’ (1960) ve ‘8½’ (1963) gibi filmlerle ün kazandı.
Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası sinemanın bir sanat kadar eğlence aracına dönüşmesi, salonların yaygınlaşmasından sonrasına denk gelmişti.
Fransız sineması özellikle Alain Delon ve Jean Paul belmonda’ya uluslararası bir ün kazandırmıştı. Fransız oyuncu Alain Delon, 1960’lar ve 1970’lerde Avrupa sinemasının önemli figürlerinden biri oldu. ‘Le Samouraï’ (1967) ve ‘La Piscine’ (1969) gibi filmlerle ün kazandı.
Jean-Paul Belmondo ise, Fransız Yeni Dalga hareketinin önemli bir figürüydü. ‘Breathless’ (1960) ve ‘Pierrot le Fou’ (1965) gibi filmlerdeki rolleriyle tanındı. Elbette onu tüm dünyaya tanıtan ve sayısız ‘remake’i yapılan Le Professionnel (1981) özellikle Fransız sineması için çok önemli bir yapım olmuştu.
Belmondo, aynı zamanda futbol sevdalısı biriydi. Onun da hayat hikayesi epey ilginç.
Jean-Paul Belmondo, 1933 yılında Parisli heykeltıraş Paul Belmondo ve ressam Sarah Rainaud-Richard’ın (1901–1997) oğlu olarak Neuilly-sur-Seine’de doğmuştu ancak kökeni oldukça enteresandı.
Babası Cezayir’de doğmuştu ama aslen Sicilya kökenliydiler. Yani Belmondo baba
tarafından İtalyan’dı. Belmondo’nun babası, Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra Paris’e gelmiş ve sanat alemine dalmıştı. Misal yakın arkadaşları arasında Albert Camus gibi tanınmış yazar ve sanatçılar vardı.
Futbolla da yakından ilgiliydi ve bir süre kalecilik de yapmıştı Belmondo. 1970 yılının Ağustos ayında yakın arkadaşları ünlü modacı Daniel Hechter ve yine ünlü iş adamı
Francis Borelli ile birlikte Paris Saint Germain kulübünü kurmuşlardı.
Belmondo PSG için çok önemli bir isimdi. Nitekim 2021 yılında 88 yaşında vefat ettiğinde, kulüp şöyle bir paylaşımda bulunmuştu.
Tekrar PSG/Milan maçındaki görsele dönecek olursak, Fransız taraftarlar, Belmondo’nun meşhur film afişindeki kıyafetini formasıyla değiştirmişlerdi.
Açıkçası şık ve zekice bir hamleydi bu.
Ancak Milan’dan gelen karşı hamle o kadar zekice olmadı ne yazık ki.
Milan, Belmondo’ya karşı Neo’yu çıkarmıştı. Oysa biraz meseleye hakim olsalar daha derinlikli ve zeki bir kontra cevap söz konusu olabilirdi.
Çünkü İtalyanların da en az Belmonda kadar meşhur ve tıpkı onun gibi popüler sinemanın aksiyon örneklerinde oynamış bir yıldızı vardı: Franco Nero.
Belki de denklem Belmondo vs. Nero şeklinde olacakken, Neo şeklinde olmuştu.