YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Ekim ayı sonunda Belçika Anayasa Mahkemesi, bizim için oldukça ilginç bir karara imza attı. Krala karşı işlenen hakaret suçunda failler için 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesini düzenleyen 1847 tarihli yasanın ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna hükmeden Mahkeme, “siyasi bir tartışma ya da kamu yararı konularında kral hakkında ifade edilen görüşlerin cezalandırılmasının ifade özgürlüğünün ihlali” olduğuna karar verdi.
Kararda, “Kralın itibarını diğer kişilerin itibarından daha fazla koruduğu için yasanın orantısız olduğunu” ayrıca “Ne kralın sorumsuzluğu ne de devletteki konumu, kralın itibarının diğer insanların itibarından daha fazla korunmasını haklı çıkaramaz” diyerek bizleri şaşırtmış oldu!
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Belçika’daki bu gelişmeden bir hafta sonra Türkiye’de yaşanan bir hadise vardı ki bizler için sıradan muhtemelen Belçika Kralı Philippe için ise Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kıskanmasına neden olacak kadar dikkat çekiciydi. 2019 yılı Ocak ayında Aliye Yabansu adlı yaşlı bir kadının rızası olmadan çekilen ve sosyal medya hesaplarından paylaşılan bir video gerekçesiyle Urfa Cumhuriyet Başsavcılığınca “Cumhurbaşkanının onur ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde sözlerin söylendiği” iddiasıyla iddianame hazırlanmıştı. 20 metrekarelik bir konteynerde hayatının son anlarını yaşayan Yabansu’nun resmi yaşı 94 biyolojik yaşı 98 ve cezai ehliyetinin de olmamasının savcılık açısından bir anlam ifade etmediğini, Türkiye dışında yaşayanların anlamasının imkansız olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Yaklaşık iki yıl süren yargılamanın sonucunda geçen hafta Mahkeme, Yabansu’nun cezai sorumluluğunun olmadığını belirterek “toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalana kadar en yakın yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına” karar verdi. Siverek Başsavcılığı da bu karar üzerine “en yakın” kelimesini de yanlış anlayarak yaklaşık 600 km uzaklıktaki Kayseri Şehir Hastanesine sevk edilmesi talimatını verdi. Yabansu’nun biyolojik yaşı bugün 100, “akıl sağlığı” nedeniyle cezai ehliyeti yok ve aynı zamanda yatalak.
Adalet Bakanlığınca yayımlanan 2020 yılı Adalet İstatistikleri Raporu verilerine göre yedi yıl içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müşteki olduğu dosya sayısı 160 binden, hapis cezası alanların sayısı da 3 binden daha fazla. Görünen o ki, 2021 yılı sonunda her iki rakam da yükselmiş olarak karşımıza çıkacak gibi duruyor. Hal böyle olunca, Yabansu’nun akli, fiziki ve sağlık durumunun ne olduğu muhtemelen Erdoğan açısından dikkate değer bir konu değil. Zira içlerinde hapis cezası alanların da olduğu binden fazla reşit olmayan vatandaşa karşı şikayetçi olmaktan çekinmeyen politik bir figür Erdoğan. Ve anlaşılan o ki “Cumhurbaşkanına hakaret sucu” istatistiklerinin yükseliyor olması rahatsızlık vermiyor.
“Cumhurbaşkanına hakaret suçu” Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinde, “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır, suçun alenen işlenmesi halinde verilecek ceza altıda bir oranında artırılır ve bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır” şeklinde düzenlenmiştir. Yasal düzenleme ve uygulanma şekli dikkate alındığında Aliye Yabansu, hakkında soruşturma açılan yüzbinlerce insan gibi, işte bu kanun maddesinin, kanun maddesi çerçevesinde Cumhurbaşkanının, Avukatlarının, Adalet Bakanının, Cumhuriyet Savcısının, Hakimin, Kolluğun, Şehir Hastanesinin, insanı öğüten bu sistemin doğrudan muhatabıdır. Ortada bir hukuksuzluk varsa, ki var, bunun sorumlusu sadece Cumhurbaşkanı değil insan öğütme sistemi içerisinde gönüllü ya da farklı bir motivasyonla yer alan herkestir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül ayı sonunda Amerikan CBS kanalına verdiği mülakatta, güvenilir uluslararası kuruluşlar kaynaklı olduğu da belirtilerek hakaret davaları konusunda kendisine yöneltilen “yüz bin vatandaşın soruşturulduğu” şeklindeki soruya “Bakın sizi aldatıyorlar, siz de bunlara inanıyorsunuz, bunları kaynağından araştırıyormuşsunuz?” şeklinde cevap vermekten çekinmedi. Muhataplarını aptal yerine koyma konusunda Erdoğan’ı bu denli kararlı yapan motivasyon belki soruşturma izni verme konusunda heves düzeyi oldukça yüksek Adalet Bakanı, belki açılan bu davaların politik ve ekonomik getirisi, belki de etrafında dolaşan ‘makbul soytarıların’ varlığıdır. Hal böyle olunca böyle Adalet Bakanına, böyle yargı otoritelerine, böyle kolluğa, böyle destekçi kitlelere sahip olmayan Kral Phillippe neden kıskanmasın?
Kim kimi kıskanır kesin bir şey diyemesek de bildiğimiz bir şey var ki o da Avrupa mahkemelerinin kararlarını, hakimlerinin yargılama usullerini, bağımsız ve tarafsızlıklarını, ifade hürriyetinin anlayış ve uygulanma şekillerini hayatımız boyunca kıskanmaya devam edeceğiz.
Avrupa’da kralların, cumhurbaşkanlarının, siyasilerin itibarlarının diğer insanların itibarından daha fazla olmadığı, eleştirilmek istemeyenin, hakarete uğramak istemeyenin yönetici konumda olmaması konuşulurken bizler de “Başkanın itibari diğer tüm insanların itibarının toplamından daha kutsaldır” anlayışının dayatılması gerçeğiyle yaşamaya devam edeceğiz!
Allah aşkına, Belçika Kralı Erdoğan´ı neden kıskansın?
Sizin bu yazıdan sonra üşenmedim, vikipedi ansiklopedisinden kralla ilgili maddeyi okudum.
Kral Filip Kraliyet Askeri Okulunda gitmiş ve oradan savaş uçağı pilotu olmuş. Sonra İngiltere´de Oxford ve Amerika´da Stanford Üniversitelerine devam etmiş, Siyasal Bilgiler Masteri yapmış. Almanca, Fransızca, Hollandaca ve İngilizce olmak üzere dört dil konuşuyor.
Ya Erdoğan? Üniversite diplomasi? Yok. Yabancı dil? Yok. Neyini kıskanacaklar? Devlette güçler ayrılığını kaldırmasını, elinde bu kadar büyük tahrip gücü toplamasını mı? Tepesi attığında “Yahudi dölü” gibi seviyesiz, sevimsiz ve ırkçı küfürlerini mi? Bence Erdoğan´a sonradan görme patolojik vaka olarak bakıyorlardır. Belçika Kralı ile Erdoğan aynı ligde oynamıyor ki! Erdoğan´ın ligi popülistlerin, aşırı sağcıların, ırkçıların, tüm kutsal-kültürel değerleri siyasi manipülasyon için malzeme yapmaktan çekinmeyen politikacıların ligi.
Bu sitede de artık Erdoğan ile ilgili haberleri okumak sıkmaya başladı. Bunca olumsuzluğa rağmen onu orada tutan bir halkın artık geri kalmış bir bir halk ve ülke olduğunu kabul edip yola öyle devam etmek lazım.
Daha birkaç gün önce Çin´de İkinci Dünya Savaşı sonrası iç savaş ve Mao´nun yükselişi ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Şöyle deniyordu orada: Mao çiftçi kökenli biri. Çin´de 70 milyon insanın ölümünden sorumlu. İktidarını pekiştirdikten sonra kendine saraylar yaptırdı. Onun uçağı havalandığında başka uçakların uçması yasaklanırdı. 83 yaşında ölmeden önce ülkenin değişik yerlerinden genç kızlarla beraber olurdu, böyle bir davranışın erkeği gençleştireceğine inanırdı. Belgesel şöyle bitiyordu: Bugün Çin´de Mao için 2 bin civarında anıt bulunurken onun kurbanları adına bir tek bile anıt yoktur.
Türkiye halkı da Çinliler gibi iktidarlarını kontrol edemeyen, onlardan hesap soramayan, sorgulayamayan bir halk. Belki Çin´den tek farkı, Çin´in tüm diktatörlüğe rağmen rasyonel bir yol izlerken ve uzaktan görebildiğimiz kadarıyla ekonomisi kötüye gitmezken Türkiye´de her geçen gün işlerin kötüye gitmesi.
Sayın yazar, lütfen Erdoğan´ı Belçika Kralı ile veya Türk halkını Avrupa halkları ile kıyaslamaya kalkmayın.
Ha, Erdoğan demişken aklıma geldi. Leuven Katolik Üniversitesi 2002 yılında bugünkü Kral Filip´e fahri doktora ünvanı verirken 250 akademisyen buna karşı bir petisyonu imzalamış. Ben bunların üniversiteden atıldığına, bunlara yurtdışı yasağı konduğuna veya çocuklarının kreşlerin kapısı önüne çıkarıldığına dair bir haber okumadım.