Bebek öldüren sistem!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

“Mehtap çocuğu öldür! Elli satürasyonlu çocuk mu olur?”

Ölüm hastanesi, çürüme, skandal… Vahameti hangi kelimeyle anlatmak lazım, bilmiyorum. Ölüm hastanesi bir değil iki değil. İddianameye göre 19. Bunlar da tespit edilebilenler… Olayın vahametini anlatmak için ‘skandal’ kelimesi çok hafif kalıyor. Evet, bir  çürüme olduğu doğru. Bebekleri para için öldürmeken çekinmeyen bir çete var karşımızda.

Ben adını ‘bebek öldüren sistem’ koymaktan yanayım. Sağlık sistemleri, hastaneler, doktorlar, hemşireler ‘yaşatmak’ için var. Eğer hastayı ‘müşteri’ olarak kodlarsanız, sağlıklı yetişkinler de, bebekler de sistemin kurbanı olur. Yaşananlar Erdoğan’ın mimarı olduğu ‘sağlık sisteminin’ bir sonucu. Vahameti üreten iklim ise ‘Erdoğan Türkiye’sinin’ eseri.

Aslında burası ‘sözün bittiği yer’. Kelimlerin kifayetsiz kaldığı, anlamını yitirdiği noktayız. ‘O bebeği gebertin’ diyen sistemi hangi kelimeyle, hangi kavramla lanetleyeceksiniz. Söz tükendi, kelimeler bitti… Ama susmak da çare değil. Konuş, yaz ama kime, meramını hangi vicdanı hangi sözcüklerle anlatabilirsin ki…

Gözünü kırpmadan ‘Bebekleri hapse atan’ sistem, gün gelir, onları öldürür de… Vahametin ‘sağlık sistemini’ aşan boyutu da var. Çürüme tüm hücrelere yayılmış durumda. Bir organla sınırlı değil. AKP hastalığının neden olduğu ‘çürümenin’ ağır kokusu ortalığı kaplamış. Çürüyen sadece sistem değil toplum da… Evet, bir toplum çürüdü. Ölüyor.

Günler önce Bülent Arınç, Narin’in başına gelenler karşısında, “Cahiliye toplumunu, Sodom Gomore’yi görüyorum!” derken haksız değilmiş. “Bir koku duyuyorum!” demişti Arınç. Ben de “Beyefendi sizin eseriniz!” demiştim. Teşhisi doğruydu. Fakat tedavi için koşacağı yer Saray olmalıydı. Çürümenin kaynağı orarası çünkü. Kamuoyuna şikayet etmesi de bir şey, elbette.

Çürümenin kesif kokusu ayyuka çıktı. Akıl ve vicdanını yitirmeyen, beyni uyuşmayanın bu kokudan rahatsız olmaması mümkün değil. Bu tablo karşısında kim hiçbir şey olmamış gibi yaşamını sürdürebilir? AKP yöneticilerinden Mücahit Birinci, ‘yenidoğan çetesi’ için, “Çete mete değil. Türk Milletinin geleceğini kasteden Siyonist bir terör örgütüdür!” demiş. Klasik AKP zihniyeti.

Bu hastanelere ruhsatı kim verdi?

Yine de Birinci’nin ‘vahametin, o kokunun fakında’ olduğunu söylemek lazım, fakat adresi yanlış yerde arıyor. O çeteyi üreten iklimin mimarı AKP. O çete AKP’nin devr-i iktidarında yeşerip, kök saldı. Ne siyonisti? Bu AKP’liler failleri hep neden dışarıda arar, anlamak zor. Suçlu içeride. Hırsız da, katil de, para için bebeklerini canına kast eden caniler de evin içinde, sınırın öte yakasında falan değil.

Bebeklere ‘mezar’ olan hastanelerin isimleri bile suçlu hakkında ipucu veriyor. Onlardan birinin adı ‘Özel Birinci Hastanesi…’. Tam bir ironi; AKP’liyle aynı ismi taşıyor. İsmin sadece benzerlik olduğunun farkındayım. Sizden biri olduğunu anlatmak için örnekliyorum.

Ruhsatı kim verdi? Hangi bakan, hangi iktidar? Cevabı belli değil mi?

Bir diğeri Akabe Sağlık Tesisleri adlı şirkete ait ‘Özel Avcılar Hospital Hastanesi’… Epey eski tarihli. Peki sahibi kim? Netanyahu mu? Veya bir başka İsrailli mi? AKP’de yıllarca siyaset yapan ve Sağlık Bakanlığı’na kadar yükselen biri (Mehmet Müezzinoğlu). İşte o hastane ‘cinayetin mekanlarından’ biri oldu. Haber ilk çıktığında eski bakan “İçim rahat!” dedi. Ama hastanesinin kapısına çok geçmeden kilit vurmak zorunda kaldı. Nerede siyonist çete? Mehmet Müezzinoğlu mu siyonist? Mücahit Birinci, gerçeği öğrenmek istiyorsa Müezzinoğlu’nu Erdoğan’a sorsun.

Çetenin, fotoğraf çektirmediği siyasetçi kalmamış!

Benim en çok ağrıma giden ‘Akabe’ gibi bir ismin çürümenin adreslerinden biri olması. Tarihi ve dini öneminden dolayı Akabe, muhafazakarların özellikle de Siyasal İslamcıların en çok istismar ettiği kelimelerden maalesef. Failleri hastanenin isimleri bile ele veriyor. Sırf Akabe’den iz sürseniz bile kolaylıkla muhafazar mahalleye ulaşırsınız.

Siyasi kimliklerine bakınca ne siyonist bir çete ne de dış güçlere rastlıyorsunuz. Aralarında geçmişte PKK’dan yargılanan doktor da var, Bahçeli’nin koruma polisliğini yapan da… “Paranın dini imanı yok!” diyen boşuna söylememiş. Çetenin içinde iktidarından muhalefete mevcut politik yapının tüm renkleri var. Bu kadar farklı rengi ancak para bir araya getirebilir. CHP lideri Özgür Özel resti çekti, alt düzey bir CHP üyesi istifa etti. Diğer partilerden ‘çıt’ yok.

Çetenin beyinlerinden birinin fotoğraf çektirmediği siyasetçi kalmamış! Albümü o kadar zengin ki isimlerinı sıralamaya kalksak sayfalar dolar. İkisini zikretmek kafi; Erdoğan ve Süleyman Soylu… Başka söze ne hacet. Savcıyı tehdit ederken nereye yaslandığını fotoğraf albümü söylüyor. Allah’tan savcı yürekli ve vicdan sahibiymiş. Tehdite falan aldırmamış.

Ne siyonist örgütü karşımızda AKP ürünü tamamen ‘yerli ve milli’ bir çete, organize suç örgütü var.

Böyle bir aşağılık skandal bir başka ülkede yaşansaydı ne olurdu? Sağlık Bakanı pişkin pişkin açıklama yapabilir miydi? Japonya’da olsaydı sağlık bakanı çoktan harakiriyle hayatını sonlandırmıştı. Herhangi bir Avrupalı bakan o an koltuğuyla beraber giderdi. İki dakika bile direnemezdi. Biraz ağırdan alacak olsa bakanı sistem diskalifiye ederdi.

O bebeklerin katili Erdoğan ve kurduğu sistemdir!

Biz de yaşananlar ne kadar ağır olursa olsun yetkililer ‘zeytinyağı’ gibi suyun üzerinde kalmayı başarır. Suçu dış güçlere, siyonistlere atar işin içinden sıyrılır. Şekil A’da görüldüğü gibi.

Bu vahim olayda hiçkimse masum değil. Önce böyle bir çeteyi üreden, hastayı müşteri olarak gören ‘sistemin sahiplerine’ kesilmeli fatura. Hiç lafı evirip çevirmeye gerek yok, o bebeklerin katili Erdoğan’dır. Sonra son dönemdeki sıralı üç sağlık bakanıdır… Şimdiki bakanın koltuğuna yeni oturmuş olması masumiyetine karine olamaz. Zira bakan olmadan önce İstanbul Sağlık İl Müdürü’ydü… Bütün bu olaylar da İstanbul’da oldu! Dümenine geçtiği sistemin ikincil sorumlusu o. İstifa erdemlilere yaraşır. Ne Erdoğan’ın koltuğuna bir şey olacak, ne bakan istifa edecek. Burası Türkiye.

Sonra olup biteni seyreden, suçluyu dışarıda arayan toplum… En az failler kadar günahkar ve suçludur. Bütün çürümüşlüğüne ve kokuşmuşluğuna rağmen AKP’ye vücut veren, Erdoğan’ı iktidarda tutan halkın bizzat kendisi değil mi? A. Einstein, “Dünya kötü insanlar yüzünden değil, bu konuda hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden yaşamak için tehlikeli bir yer…” der.

Haksız mı? Organize bir kötülük söz konusu Türkiye’de.

Narin, Sıla bebek, kafası kesilen kadınlar, uyuşturucu baronu yargı mensupları ve para pul için bebekleri öldüren sistem…

Daha ötesi var mı? Bir toplum daha ne kadar çürüyebilir?

Ey ahali! Ey Hacı!

Bu kesif ve ağır kokuyla yaşamaya daha ne kadar devam edeceksiniz? Sistem bütünüyle çöktü, farkında değil misiniz? Sizi günahsız bebeklerin ‘sessiz çığlıkları’ da mı uyandırmayacak?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin