M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Türkiye ve dünya siyasetinde kasırganın ayak sesleri var. İçeride Cumhur İttifakı’nın iki bileşeni AK Parti ve MHP, birbirlerine artık gizliden değil açık tehdit savuruyor. Dışarıda ise yeni dünya savaşının ayak sesleri etrafımızda duyuluyor.
Bu kadar sıcak gündemin arasında ekonomiye sık sık dönülüyorsa, bazı sorunların patlak vereceği anlamına geliyor. Bu kez ekonomi ile ayak sesleri yanı başımızdan gelen dünya savaşına ilişkin gelişmeleri birlikte paylaşacağım. Niçin birlikte paylaştığıma ilişkin ayrıca not düşeceğim.
Dünya, yeni Rus Çarı Putin’in saldırganlıklarını izlemeye devam ediyor.
- 2008’de Gürcistan’dan Güney Osetya ve Abhazya’yı ayırdı.
- 2014’te Ukrayna’ya bağlı özerk Kırım bölgesini ilhak etti.
- 2022’de ise Donbas bölgesini Ukrayna’dan kopardığını ilan edip bir de Ukrayna’yı işgale başladı.
Bugün Ukrayna’nın beşte biri Rus birliklerinin işgali altında. Buraya kadar iki ülkeyi ilgilendiren bir konu diyebilirsiniz. Ama tablo “bize ne?” demekten çok öte bir noktada. Putin, “Aldığım yerler benim olmak şartıyla barış görüşmelerine hazırım.” mesajı veriyor.
Bu teklifin kabul edilmesi Rusya’yı durdurmaz, tersine iştahını kabartır. Lakin Rusya’yı durduracak ya da işgallin önüne geçecek bir mekanizma yok. Ukrayna tek başına Rusya için kolay bir yem. Putin başından bu yana bunu bilerek hareket etti.
Savaşın ilk günlerinde 13 Mart 2022 tarihli “Birileri savaş düğmelerine random basıyor” yazımda Rusya-Ukrayna savaşının bir yıldan fazla uzaması halinde genişleyeceğini ve bölgeye yayılacağını anlatmaya çalışmıştım.
Şimdi yayılma riski ülkelerin en tepe isimleri tarafından dillendiriliyor. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, İsviçre’de yayımlanan haftalık dergi “Die Weltwoche“ye 12 Haziran’da verdiği röportajda bu endişeyi daha açık dillendirdi. Üç-dört ay içinde dünyayı ciddi bir çatışmanın beklediğini belirten Vucic, insanlardan gıda stoku yapmalarını istedi.
“Sırbistan Cumhurbaşkanı da kimmiş!” diyebilirsiniz. O halde Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a kulak verin. Fidan daha üç gün önce savaşın yayılma riskine dikkat çekti. Üstelik, riske dikkat çektiği yer Ukrayna Barış Zirvesi oldu.
Dünyanın farklı coğrafyalarındaki kaynamalara 12 Haziran 2024 tarihli yazımda değindiğim için burada söz etmeyeceğim. Ancak şu an lokal gibi yaşanan savaş ve gerilimlerin yaygınlaşma riskinin çok üstlerde olduğu bir dönemi yaşıyoruz.
TÜRKİYE’DE EKONOMİ BOCALAMA DÖNEMİNDEN YIKIM DÖNEMİNE GEÇİYOR
Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olarak koltuğa oturduğu 4 Haziran 2023’ten sonra yapabileceği şeyler vardı. Ne var ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Seneye yerel seçimler var. Bazı yapılacakları o zamandan sonraya erteleyelim.” yaklaşımı üzerine yapılması gerekenler sonraya bırakıldı.
Şimşek, sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dirençli hale getirilmesi anlamına gelen yapısal reformları hayata geçirmek yerine kendisine bırakılan para politikaları etrafından dönüp durdu. Oysa para politikaları alanında yapılacaklar, yapılması gerekenlerin sadece bir ayağı idi. Yapısal reformlar bir kenarda kaldı.
Birincisi; vergi sistemini dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarıp kazanandan alınması gereken bir yapıya dönüştürülmesi. Dolaylı vergiler her zaman düşük gelirliden oransal olarak daha yüksek vergi anlamına gelir.
İkincisi; büyümenin ithalata ve tüketime bağlı olmaktan çıkarılması ve cari açığın düşürülmesi. Bu sorunu yaşamayan ülkelerin yaptığı iki husus var. Birincisi iç tasarrufu artırmak ve üretimin ithalata bağımlı yapısından kurtulmak. İkincisi ise ülkedeki sistemi kişilerden bağımsız hale getirip güçlendirmek.
Üçüncüsü; Türkiye’nin dışa bağlı enerji faturasının azaltılması. Tarım alanında verimliliğin sağlanması ve giderek dışa bağlı yapıya dönüşmekten kurtarılması.
Dördüncüsü ve en önemlisi; adalet dağıtımından eğitime kadar ekonomi dışındaki alanlarda atılması gerekenler… Bu alanlardaki yapısal reformlar hayata geçirilerek devlet mekanizmasına yeniden güven oluşturulması ve gelecek nesillerin ezberci yapıdan kurtarılarak düşünen bireyler haline getirilmesi.
Ekonomik, sosyal, hukuk ve demokrasi uygulamalarının temelden yeniden yapılandırılmasını sağlayacak kural ve süreçler tamamlanırsa yapısal reformlar hayata geçirilmiş olur.
Ancak bunların hayata geçirilmesi halinde daha adil, güçlü ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturulabilir. Ancak böyle olursa ülke yatırım yapılabilecek bir hale gelir.
Ancak bunlar yapılırsa sürdürülebilirlik sağlanabilir.
Ancak yapısal reformlar uygulanırsa Türkiye demokratikleşme sürecinde patinaj yapmaktan kurtulup mesafe alabilir.
Ne var ki, bunları yapmak yerine bir dönem “nas ekonomisi” adı altında yapılan yanlışlar bu kez tersi istikamette yapılır oldu. Ülke faiz bataklığında sömürüye açık hale getirildi. Gelen sıcak para döviz bazında elde edilen yüksek faiz için geliyor. Bir de bunun uzak olmayan bir tarihte gidişi var.
Tek Adam rejiminin başladığı dönemde Hazine’nin nakit akışı dengesi, bir diğer ifade ile devletin kasası yıllık 70 milyar TL açık veriyordu. Aynı dönemde faize ödenen yıllık rakam da 70 milyar TL idi.
Sadece bu iki rakamda yaşanan faciaya bakıldığında ekonominin içine düştüğü çıkmaz görülebilir.
- Devletin kasası 2024’ün ilk 5 ayında 600 milyar TL açık verdi.
- Devlet 2024’ün ilk 5 ayında 433 milyar TL faiz ödemesi yaptı.
BAZ ETKİSİ, YAZ ETKİSİ DE GEÇECEK YA SONRA
Mehmet Şimşek geçen sene ekonominin başına geçtiğinde “rasyonaliteye dönüş” dedi ama Haziran ayından itibaren dar gelirliler için hayatı karartan adımları art arda attı. Yapısal reformları bir kenara iten yönetim, para ve faiz manivelası dışındaki hiçbir alanda adım atmadı.
Bunun sonucunu hep birlikte yaşadık. İşin acı tarafı bundan sonra daha da ağır bir şekilde yaşayacağız. Türkiye 2023’te yüzde 4,5 oranında büyüdü. 2024’ün ilk çeyreğindeki büyümenin yüzde 5,7 olmasıyla övünülüyor.
Büyümemizin alt yapısı sakat. Büyümenin sağlıklı olabilmesi için üç ayağın lokomotiflik etmesi gerekiyor. Sanayi, tarım ve ihracat. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre ihracatın büyümeye katkısı sadece yüzde 1,6. Sanayi sektöründeki büyüme yüzde 4,9, tarım sektöründeki büyüme ise yüzde 4,6. Yani üç ayak ortalama büyümenin gerisinde.
Peki aynı veriye göre büyümenin lokomotifliğini ne yaptı dersiniz? Özel tüketim ve kamu tüketimi harcamaları sırasıyla yüzde 7,2. Rakamların gösterdiğine göre, yüksek enflasyon yüzünden öne çekilen tüketim geçtiğimiz yıl büyümenin lokomotifi olmuş durumda.
İktidar kanadının her kademesinden “baz etkisi” nakaratı dillendiriliyor. Yağmur gibi gelen zamlarla 2023 Temmuz ayında enflasyon rakamı yüzde 9,49, Ağustos ayında 9,09 artmıştı. Bu yılın aynı döneminde enflasyon yüzde 3’ler düzeyinde gelse bile 12-15 puana yakın aşağı çekilmiş olacak.
EYLÜLDEN SONRA ESKİ GÜNLERE DÖNÜŞ
Bu baz etkisi ile topluma moral verilmeye çalışılıyor. Baz etkisine yaz etkisini de ben ekleyeyim. Turizm gelirlerinin yoğun olduğu, yurt dışında yaşayanların yaz aylarında yoğun şekilde Türkiye’ye dönmeleri sayesinde nispeten bir döviz bolluğu yaşanır.
Baz ve yaz etkisiyle döviz ve enflasyon bir miktar frenlenmiş gibi görünecek. Sonbahardan itibaren yeni bir kısır döngünün içine girilecek.
Geçtiğimiz yıllarda “nas ekonomisi” inadı yüzünden yaşanan sorunlara pandemi ve 6 Şubat depremi gösterildi. Ekonomide girilecek çıkmaza bu kez de yayılan savaş gerekçe sayılacak.
Savaş, enflasyonu kontrolden çıkarsa Rusya ve Ukrayna’da çıkardı. Savaşan iki ülke Ukrayna’da 2023 yılı enflasyonu yüzde 10,6, aynı dönemde Rusya’da ise 7,42 oldu. Savaştan kârlı çıkacağı söylenen Türkiye ise aynı yıl enflasyonu TÜİK verilerine göre yüzde 64,77, ENAG’a göre ise yüzde 127,21 olarak kapattı.
Eylülden itibaren iktidar, son bahardan itibaren yaşanacak döviz ve enflasyondaki tırmanışa gerekçe bulma arayışına girecek.