Bayramda bir muhasebe; geri dönüşü olmayan hatıralar! 

AHMET KURUCAN |YORUM

Bugün Kadir gecesinin sabahı. Bayramın birinci günü yayınlanacak olan yazım için bilgisayarın başına oturdum. Dinlendirici, mesaj kaygısı taşımayan ama okuyanların da hayatına anlam katacağı bir yazı olsun istedim. Daha önce word dosyası açıp sonra yazarım diye bir kenara attığım yazılara bakayım dedim ve ilk sırada bulunan dosyayı açtım. Dosya adı olarak “Değmezmiş!” demişim.

Demişim diyorum çünkü unutmuştum. Hızlıca okudum. İlk cümlesi küçük bir düzeltme ile şu şekilde: “Bir sözle yıkılan kalp binasını yeniden inşa etmek bazen çok zor bazen imkansızdır.” Sonra da, “Aşağıdaki mektubu bir yazı konusu yapabilirsin.” demişim.

Aradan tam 12 yıl geçmiş o mektubu alalı. Türkiye’de yaşadığım çeyrek asır öncesinde yıllarca birlik ve beraberliğimizin olduğu bir dostumun ansızın vefatını takip eden günlerde onun yakınlarından birinden bir mektup almıştım. Ansızın diyorum, kelimenin tam anlamıyla ansızın vefat etti. “Her ölüm erkendir.” derler. Doğrudur. Ama bu dostumun vefatı için bu söz katmerli doğruydu. Gerçekten erkendi. Çok genç yaşta Hakkın rahmetine kavuştu.

Amerika’da yaşıyordum vefat ettiği yıllarda. İlk Türkiye seyahatimde hem evine hem de kabrine gittim. Eşi ve çocukları ile görüştüm, kabrinin başında dualar okudum. Vefalı bir insandı. Kendine mahsus gülüşü, yüzünden hiç eksik olmayan tebessümü ile bambaşka bir yeri vardı benim nezdimde. Teknolojiye vakıftı. İyi takip ederdi gelişmeleri. Severdi de. Yaptığım sohbetlerin ya da eş-çoluk-çocuk birlikte olduğumuz zaman dilimlerinin bir çoğunu kameraya o kaydederdi.

1992 yılının ortalarında evimize sabah kahvaltısına geldiğinde uzaktan kumandası olmayan küçücük televizyonumuzu gördüğünde “böyle olmaz” demiş ve evden ayrılırken televizyonu yanında alıp götürmüştü. Ertesi gün uzaktan kumanda taktırmış olarak getirdi.

Mektuba odaklanmam lazım. Yoksa onunla alakalı hatıralarımı anlatacak olsam bir taraftan hafızam bir taraftan ondan bana intikal eden CD’lere kaydedilmiş kamera kayıtlarının yardımıyla küçük bir kitapçık bile yazarım.

Şunu diyor yakını mektubunun sonunda: “Onunla arada bir tartışırdık. Onu kızdırırdım, üzerdim. Vefatından sonra aklıma hep bu türlü ilişkilerimiz geliyor. Anlaşmazlıklarımız, tartışmalarımız adeta esir alıyor beni. Atamıyorum zihnimden. İyi anılarımız var ama nedense onlar çok az aklıma geliyor. Diyorum ki keşke ama keşke hiç bir an bile üzmeseydim onu. Değmezmiş. Çünkü giden geri gelmiyor.”

Ben şöyle okuyorum bu satırları.

“Arada bir tartışırdık.”

Değmezmiş!

“Onu kızdırırdım, üzerdim.”

Değmezmiş!

‘Vefatından sonra aklıma hep bu türlü ilişkilerimiz geliyor.”

Doğrudur. Hayat böyledir işte. Taraflar birbirini kaybedince başlar muhasebe ve murakabe yapmaya ama iş işten çoktan geçmiştir.

“Anlaşmazlıklarımız, tartışmalarımız adeta esir alıyor beni.”

Alır tabii. Vicdan denilen mekanizma hayata geçmiştir çünkü. Muhasebe ve murakabeniz sonucu aklen ulaştığınız sonuç vicdanla birleşince insanı gerçekten esir alır.

“Atamıyorum zihnimden.”

Atamazsınız. Eğer o tartışmalardaki haksızlığınıza ikna olduysanız ömür boyu da atamayacaksınız.

“İyi anılarımız var ama nedense onlar çok az aklıma geliyor.”

Çünkü olumsuz ilişkileriniz daha çok olmuş hayatınızda.

“Diyorum ki keşke ama keşke hiç bir an bile üzmeseydim onu. Değmezmiş.”

Al benden de o kadar. Değmez tabii. Ama gel gör ki insan olan herkesin imtihanıdır bu.

Nefis mekanizmasına ait öfke, gadap, nefret, kin duyguları galebe çalınca hep böyle olur. Anlık öfkelerle nice yangınlar çıkartılır. Sönme binmeyen gadap duyguları ile düşmanlık daima canlı tutulur. Bunlar tarlaya saçılan tohum misali insanın her anına nefret tohumu gibi saçılır ve bu nefret tarlasından elde edilen ürün kin olur, düşmanlık olur. Onun için Necip Fazıl’ın dediği gibi “Hayatı müsvedde yaşamamak lazım. Temize çekmeye fırsatımız olmayabilir.” Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Ecel gizli olduğu için, genç ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel celladı başını kesmek için gelebilir.”

“Çünkü giden geri gelmiyor.”

Gelmez, gelmedi ve gelmeyecek de. Öyleyse…

Bu üç nokta ile yazım bitti. Bundan sonrasını herkes kendisi yazsın. Ama unutmasın, yazacağı her cümle onun dünyada hayat felsefesini ve yaşam tarzını belirleyecek, ahirette de gideceği mekanı.

Bayramınız mübarek olsun.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin