Yorum | Levent Kenez
Yıllarca muhafazakarların dilinden düşmeyen bir replik vardı: Açık oy gizli sayım. Tek parti döneminin usulsüzlüklerine karşı verilen en bariz örneklerden bir tanesiydi. Ama sene 1946’ydı. Diktatörlükten göreceli demokrasiye geçişin sancılarıydı. Gücü paylaşmak istemeyen cumhuriyet elitlerinin göstermelik sandık oyunlarından bir tanesiydi.
Sene oldu 2018, bir arpa boyu yol gitmemişiz. Tek fark muktedirler yer değiştirmiş. Yine tek parti dönemi. Adliye, polis, asker, istihbarat bir kişinin emrinde. Tek partinin oluşturduğu çıkar grubunun işadamından bürokratına, gazetecisinden esnafına, türkücüsünden aktristine herkes düzen değişmesin diye varını yoğunu sergiliyor. Adileştikçe adileşiyor.
Tek partinin başındaki lider sandıklara hakim olmaktan bahsediyor. Ne demek istediği açık. Seçimi başlamadan bitirmekten bahsediyor. Bu, yüzlerce kişinin katıldığı toplantıda sızacağını bile bile söylemek zorunda kaldığı. Kapalı kapılar arkasında kim bilir başka neler konuşuyorlar, neler yaptılar.
Türkiye’nin en büyük 3. partisinin lideri, ayağına dolaşıyor diye hapiste. Referandumdan önce içeriye attı hala çıkartmıyor. Beslemelerinden bir tanesi “Sıkıysa çıkarın” diyor. Mahkemeymiş, hakimmiş, savcıymış hikaye. Birçok kişi adamın cumhurbaşkanı adayı olduğunu oy vermeye gittiğinde fotoğrafını görünce öğrenecek. Bir tek saniye yer verdirtmiyorlar medyalarında.
Milyonlarca seçmeni temsil eden partinin baraj altında kalmasının ayak oyunları yapılıyor. Bir seçimi kazanmak için ülkenin bölünmesine bile razılar.
Bağrından çıkıp geldikleri partinin lideri onlarla işbirliği yapmadı diye neredeyse linç edilecek. Adamın ahir ömründe yemediği küfür kalmadı. İş ikinci tura kalırsa hali yaman.
Bir önceki seçimde biraz yalpalayınca ülke kan gölüne dönmüştü. Öldüre öldüre tekrar geri geldiler. En çok korktuğu orduyu hadım etmek için kendi darbesini bile yaptı. Destekçileri silahlarla poz veriyor. Ellerinde devletin dağıttığı silahlarla.
Seçimdeki ortağı, mafya liderlerinin serbest kalmasını kendisine tek amaç edinmiş, kandan savaştan bahseden bir başka siyasetçi. O da sokakta kendileri adına kan dökecek adam arayışında. İşin nereye gittiğinin farkında.
Ülkenin tadı tuzu yok. Kutuplaşma çok naif bir kelime. Her Allah’ın günü yandaşlarına diğer kesimin ne kadar hain, terörist, dinsiz, ateist, çıkarcı, işbirlikçi, Haçlı uşağı, İsrail ajanı, CIA köpeği, bölücü olduğunu söyleyip duruyor. Mazotu döktükçe döktü, iş gerektiğinde bir kibrite kalsın istiyor.
Halk desen çoktan kaybetti. İyiliğinden başka bir şeyini görmediği komşunu ihbar etmekle meşgul. Onbinlerce masum insanın hapishanelerde işkence altında çürümesinden bir rahatsızlığı yok. Yavrusunun cesedini günlerce buzdolabında saklayan anneden rahatsız olmadığı gibi. Kokuşmuşluk, ahlaksızlık, adam sendecilik adiyattan oldu. Artık yazan kimse kalmadı diye bir çok rezaletten habersizmiş gibi duymamış gibi yapıyor.
Din bu topraklardaki en hazin günlerini yaşıyor. Bir cazibesi kalmadığı gibi büyük bir kitle artık dinden, diyanetten bir tek söz duymak dahi istemiyor.
Ekonomi durmadan ertelenen krizine doğru gidiyor. Kasa tam takır. Sermaye kaçmış, yeni sermaye gelmiyor. Çöpten yemek toplayanları bir de zabıta dövüyor.
Dış politika fecaat. Dünyaya nizam verdiğini sanan, dalga geçilen Ortadoğu ülkesinden hallice. Hepsine küfredip, hepsine ihale vermekle meşgul. Kriz yaşadığımızın elini öpüyoruz.
Her gün durmadan yalan söyleyen, koltuğu uğruna gençlerin kanını dökmekten çekinmeyen, herkese hakaretler yağdıran, kendine saray yaptırmış bu adamı ülkenin yarısı destekliyor. Ya da öyle biliyoruz. Bu kadar zulümden sonra ülkenin başına bir felaket geleceğini düşünenler yanılıyor. Bu ülkenin başına gelen gelmiş zaten. Muhaliflerin umudu oyu hileli oyların %49’a düşmesi. Acınası hale bak. Baştaki o kadar ceberut ki rakibinin 32 dişli gülümsemesi umut oluyor insanlara.
Koltuktan indiği zaman en kötüsünden hapse girecek adamın seçimi kaybedip kenara çekilmek gibi bir düşüncesi yok zaten. ‘Sana ve ailene ölene kadar dokunulmazlık. Paranda sende kalsın’ diye garanti versen bile etrafındaki beslemeler pes etmesine müsade etmez. Zalim olduğu kadar zavallı aslında.
Muhalefet dediğini de biraz kazısan ırkçısından kontgerillasına, bugünlerin müsebbibi eski vesayetçiler. Bugünküsü kötülükte sınır tanımadığı için ehven oldular. Biraz iktidarda kalsalar bugünkünün yaptığından farklısını yapmayacaklar. Mağdurlar değişecek sadece.
Bayram bayram içimiz kararsın diye değil bu yazılanlar. Çok kaba hatları ile bugün yaşadıklarımız. Tarih yazıldığında ‘Ya siz neler yaşamışsınız?’ denecek şeyler. Türkiye’de yaşayıp cehenneme düşen adamın cennete geldiğini zannettiği karikatür misali.
Türkiye en zor işi deniyor. Seçim sandığında, oyları kendisi sayacak bir diktatörden kurtulmanın hayalini kuruyor.
Daha dün kimin ne olduğunu bile bilemediği, öğrenemediği bir çatışmada hastaneye gelen yaralıların birini kafasına yangın tüpü vurarak öldürdüler. Bir diğeri sedyede kurşunlanmış.
Seçimi kazansa tescilli, cilalı diktatörlük; kaybetse ‘Bana oyun yaptılar, hile var’ diye ülkeyi yakacak. Durum bundan ibaret. Ve mesele tek bir kişinin gidip gitmeme meselesi değil.
Peki ne olacak?
En iyi senaryo, bir mucize gerçekleşecek ve Türkiye dünya tarihine geçecek. Korkulanlar olmayacak. Ülke zaman içinde normalleşecek.
İyi senaryo bugün gıpta ile baktığımız ülkelerin yaşadıklarını yaşarız. Yüzyıl süren mezhep savaşları, iç savaşlar, etnik kavgalar, kanlı iki büyük dünya savaşları sonucunda büyük bedeller ödeyerek geldikleri noktaya benzer tünelden hızlı çekim geçerek gideriz. Uzun vadede aynı yere doğru evrilmemiz, kavgadan yorulup birbirimizi dövmeden yaşamanın daha kolay ve mümkün olabileceğini idrak edip etmemize de bağlı biraz. Ve elbette Ortadoğu ülkesi olduğumuz için “tamam yeter, herkes evine” diye son düdüğü çalacak iradeye.
Türkiye için yakın gelecek yarısı boş yarısı dolu bir bardak değil. Türkiye’nin bardağındaki suyu çok azaldı. Eğer o azıcık suyun verdiği umut, dünyadaki dengeler, ‘bu ülkede her an herşey olabilir’ tılsımı galip gelirse, çok büyük bedeller ödemenin kenarından belki döner, virajı alırız. Yoksa epey karanlık günler bekliyor bizi.
Hepsinden ötesi; filmin sonunda mazlumların ahı, şahı nasıl indirecek ona tanıklık edeceğiz.