HABER-İNCELEME: EFE YİĞİT
Barcelona, 2008’de Josep Guardiola ile şahlanışa geçmişti. Bunun en önemli iki sebebi, takımın Johan Cruyff ekolünün içinden gelen bir oyuncuya yani Guardiola’ya teslim edilmesi ve takımı sırtlayan oyuncuların yine bu ekolün öğretildiği La Masia (altyapı) kökenli olmalarıydı. Ancak 10 yıldır takımın omurgasını oluşturan bu oyuncular, ya emekli oldu ya da takımdan koptu. İşte böylece Barcelona’nın sıkıntısı başladı.
BİR KULÜPTEN DAHA FAZLASI
Barcelona, İspanya’nın özerk Katalan bölgesi için ‘bir kulüpten çok ötesi’ olarak bilinir. Bir anlamda bölgenin, Madrid/Saray otoritesine başkaldırışının sembolüdür. Özellikle diktatör Franco döneminde Barcelona ciddi anlamda başkaldırının sembollerinden olmuştur. Bu duygusal ve kimliksel bağ, takımı taraftarlarının gözünde farklı bir noktaya taşımıştır.
Ancak Barcelona, benzer pozisyonda olan Athletic Bilbao’dan farklı bir yol izlemiştir. İspanya’nın Bask bölgesinin temsilcisi Athletic Bilbao’da milliyetçilik ön plandayken, bölgenin sembolü olma adına takımda Basklı olmayan oyuncular oynatılmamıştır. Sadece Basklıların oynadığı, kapıların yabancı oyunculara bile kapatıldığı Athletic Bilbao’nun başarıları da haliyle İspanya sınırları içinde kalmıştır. Bu da sınırlı bir başarı elbette. Barcelona ise bir dünya takımı olma yolunda adımlar atarak, yeniliklere açık olmuştur. 1970’lı yıllarda Hollanda futbolunun efsanesi Cruyff ve Neskeens gibi isimleri kadrosuna katarak hem ligde hem de Avrupa’da başarıyı yakalamıştır.
CRUYFF TAKIMIN KADERİNİ BELİRLEDİ
Bunlardan Johan Cruyff, Hollandalı olmasına karşılık Barcelona’yı adeta evi gibi sahiplendi. Taraftar ve kulüp de Cruyff’ü bir bilge olarak kabul etti ve bağrına bastı. İşte Cruyff’un bu özel konumuyla Barcelona’nın ünlü altyapısı La Masia şekillenmeye başladı. Cruyff, La Masia için dünya çapında ünlü Ajax’ın altyapı modelini örnek alırken, burası kısa sürede dünya çapında yıldızların yetiştiği bir yer oldu.
2008’te takımın dümenine Josep Guardiola’nın geçmesiyle hem Barcelona hem de La Masia için altın yıllar başladı. Guardiola’nın takımının iskeletini La Masia’dan yetişen tecrübeli Xavi, Carles Puyol, İniesta ve kaleci Victor Valdes oluştururken, bu isimlere ‘genç’ Lionel Messi, Pedro Rodriguez, Sergio Busquets ekleniyordu. Josep Guardiola, La Masia altyapısından yetişmiş ancak takımdan ayrılmış iki ismi yeniden takıma kazandırmak için kolları sıvadı. Bu isimlerden biri Manchester United forması giyen Gerard Pique diğeri ise Arsenal’li Cesc Fabregas’tı.
LA MASİA’DAN ÇIKAN 11
4 yıllık Manchester United yılları oldukça sönük geçen ve sadece 22 maçta forma giyebilen Pique’yi 5 milyon Euro bonservis ödeyip kadrosuna katan Guardiola, takıma La Masia kökenli bir oyuncuyu daha katmanın mutluluğunu, futbol dünyası ise Barcelona’nın ‘fiyasko’ bir ismi kadrosuna katmasının şaşkınlığını yaşıyordu. Ancak kazananın Guardiola ve Barça olduğu kısa sürede ortaya çıkacaktı. Cesc Fabregas’ın da takıma katılmasıyla sahaya çıkan ilk 11’in tamamına yakını La Masia’dan yetişen oyunculardan oluşmuştu. Hem ligde hem de Avrupa’da başarılar da peş peşe geliyordu.
KAYNAKLAR KURUYUNCA
Her zirvenin mutlaka bir de inişi olacaktı. La Masia evlatları ya yaşlanıp takımdan ayrılıyor ya da satılıyordu. Halkadan ilk kopan, futbolu bırakan kaptan Carles Puyol olurken bu ismi kaleci Valdes takip etti. Arsenal’den büyük ümitlerle alınan Fabregas beklentilere karşılamayınca 3 yıl sonra bu kez Chelsea’ya gönderildi. Yine La Masia kökenli Pedro da Chelsea yolunu tuttu. Yaşlanan bir diğer kaptan Xavi ile yollar ayrılırken, orta sahanın bir başka dinamosu İniesta artık futbolunun sonbaharına geliyordu. Bu süreçte La Masia kökenli olup başka bir takımda oynayan Jordi Alba takıma kazandırıldı. La Masia’nın son ürünü olarak 2010’da A takıma yükselen Sergio Roberto ise beklentilerin çok uzağında bir performans ortaya koyuyordu.
YENİ TRANSFERLER TAKIMA ADAPTE OLAMADI
2008’den itibaren takımın iskeletini oluşturan oyuncular bir bir koparken, sıkıntı La Masia’nın yeni oyuncular yetiştirmiyor olmasıydı. Doğal olarak Barcelona dış transfere yöneldi. Önünde iki yol vardı: ya yıllarca oynadığı sistemden taviz verecek ya da gelen oyuncuların bu sisteme adapte olmasını bekleyecekti. Gelgelelim milyonlarca Euro ödenen oyuncular birer fiyaskodan öteye gidemedi. Neymar, Rakitic ve Suarez gibi oyuncular kalitesiyle ayakta kalırken, Arda Turan, Andre Gomes, Rafinha, Denis Suarez gibi oyuncular Barcelona’nın başarısına katkıda bulunamayan isimler oluyordu.
Barcelona artık ciddi bir yol ayrımında bulunuyor. Artık La Masia’nın yetiştirdiği oyuncuların altın çağı geride kaldı. Yeni döneme hızlı bir adaptasyon sağlamazsa Real Madrid’in Zidane ile yakaladığı başarı grafiğinin altında ezilme ihtimali çok yüksek. Barcelona’nın 180 dakika oynayıp gol bile atamadığı Juventus’u Real Madrid’in Şampiyonlar Ligi finalinde 4 golle bozguna uğratması Barcelona açısından rakibin ne denli tehlikeli ve güçlü olduğunun kanıtı.
REAL MADRİD EFSANESİ BAŞLAYACAK
Barcelona’da şuan takımda La Masia kökenli Messi, İniesta, Pique, Jordi Alba, Busquets ve Sergio Roberto yer alıyor. Bu isimlerden takıma maksimum katkı sağlayacak Messi dışında bir isim bulunmuyor. Şayet Barcelona eski oyun sistemi ve taktiği ile yoluna devam ederse, Real Madrid’in altın çağının başlamasına yardım etmiş olur. 2009’da başlayan Barcelona hegemonyasının yerini Real Madrid alır. Zidane ile 1,5 yıla sığdırılan 2 Şampiyonlar Ligi ve 1 La Liga şampiyonluğu bunun göstergesi. Barcelona’da yaşanacak düşüş sadece İspanya ile sınırlı olmayacak. Tüm dünyada futbolseverlerin zevkle seyrettiği bir takım sahneden belirli bir süre ayrılmış olacak.