İstanbul Sarıyer’de 1 kişinin hayatını kaybettiği kilise saldırısını değerlendiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “31 Mart seçimlerine kadar provokasyon ortamını canlı tutmayı planlayan karanlık ellere azami şekilde uyanık olmalıyız” dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i Kemal Kılıçdaroğlu’nun izlerini silmekle suçlayan Bahçeli, ‘‘Sayın Kılıçdaroğlu’nun bütün izlerini silmenin, neredeyse ismini ananı kapının önüne bırakmanın neresi Türkiye ittifakı? Neresi adamlık? Neresi vefakârlık? Kürsüde gaza gelip kendi kendini alkışlamayı bırak da yüreğin varsa bunları açıkla.’’ ifadelerini kullandı. Bahçeli, 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından kendisine Başbakanlık teklifi edildiğini ancak reddettiğini söyledi.
MHP’nin grup toplantısında partililere hitap eden Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
”Geçtiğimiz Pazar günü, İstanbul’un Sarıyer ilçesinde bulunan Santa Maria Kilisesi’nde yapılan ayin sırasında, iki teröristin düzenlediği silahlı saldırıda bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu menfur ve melanet eylemi lanetliyor, vefat eden vatandaşımızın ailesine taziyelerimi iletiyorum. Yabancı uyruklu teröristlerin kısa sürede yakalanması, ilerleyen günlerde suikastın sır perdesinin aralanacak olması şüphesiz memnuniyet vericidir. Toplumsal huzurumuzu bozmak, iç asayiş ve güvenliğimizi bulandırmak amacıyla zehir ve zillet saçan Türkiye düşmanları hiç boş durmuyor, hain emellerinden hiç de vazgeçmiyor.
“31 MART SEÇİMLERE KADAR PROVOKASYON ORTAMINI CANLI TUTMAYI PLANLAYANLARA KARŞI UYANIK OLMALIYIZ”
Gelişmeleri dikkat, tedbir ve temkinle kavramalı ve takip etmeliyiz. Bilhassa 31 Mart seçimlerine kadar provokasyon ortamını canlı tutmayı ve ülkemizin sinir uçlarıyla oynamayı planlayan karanlık ellere azami şekilde uyanık olmalıyız. Milli birlik ve dirliğimizi kundaklamayı hedefleyen iç ve dış husumet cephesine fırsat veremeyiz, inşallah da vermeyeceğiz. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak, sosyal ve ekonomik standartlarını yükseltmek devletin başlıca görevi olmakla birlikte, hukukun üstünlüğünden ve demokrasinin erdemlerinden taviz vermemek de hepimizin müşterek sorumluluğuna emanettir.
Her zaman, her şart ve her zeminde Türkiye’mizi cesaretle savunmak bizim için hayat memat konusudur. Şayet tereddüt edersek, şayet çelişkiye düşersek milli varlığımıza düşman kesilen alçakların üzerimize daha şiddetli ve daha yoğun şekilde gelmeleri kaçınılmazdır.
Türkiye Cumhuriyeti; terör örgütlerinin, küresel bağlantılı organize suç şebekelerinin, hiçbir ahlaki ölçü tanımayan çetelerin, azılı kanun kaçaklarının, uyuşturucu ve silah tacirlerinin, düzensiz göçmenlerin, kapalı devre çalışan yabancı istihbarat örgütlerinin oyun alanı, eylem sahası, yuvalanma vahası olamaz, olmamalıdır. Suç ve suçluya tolerans diye bir şeyden asla bahsedilmemelidir. Bölücülüğe, teröre ve terör destekçilerine merhamet ve müsamaha kesinlikle gösterilememelidir.
Devletin egemenlik çıkarlarını, hakimiyet ve haysiyetini zaafa uğratacak operasyonel faaliyetlerin ve bunun faillerinin kafası ezilmelidir. Milli güvenliğimizi stratejik bir akıl ve dayanışmayla zinde tutmalıyız. Türkiye’nin istikbalini sokağın dili değil, milletin iradesi belirleyecektir. Türkiye’nin istikbalini asimetrik tahrik ve tahribatlara bel bağlamış casus ve cinayet örgütleri değil, bizzat cumhurun aziz varlığı tayin edecektir.
Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği, refah ve esenliği, memnuniyet ve mutluluğu tartışma kabul etmez yegâne gayemizdir. Siyaseti kaygan ve kaypak ilişkiler ağına tahvil ve teşmil edenlerin ahlak ve etik ihlaline elbette sessiz ve seyirci kalmayacağız. Türkiye’yi risk ve tehditlerle tuzaklanmış meçhul bir akıbete sürüklemeye uğraşan hiçbir odağa atıl ve hareketsiz durmayacağız.
”MERSİN’DE, DEM’LENMİŞ CHP’YE RUHSAT YOKTUR”
Geçtiğimiz Pazar günü “Cumhur Bizim, Türkiye Hepimizin” temasıyla Mersin Açık Hava Toplantımız hamdolsun muhteşem bir katılımla gerçekleşmiştir. Dostlar sevinmiş, düşmanlar çatlamıştır. Herkesin gözü kulağı Mersin’e çevrilmiştir. Toroslar’dan, ovalardan vatanperverlerin sesi işitilmiştir.
Mersin’in talihi açılmış, solgun yüzlere canlılık gelmiştir. Mersin tıpkı Akdeniz gibi dalgalanmış ve Cumhur İttifakı’nda kenetlenmiştir. Hiç kimse boş hayale kapılmasın. Hiç kimse yanlış hesap yapmasın. Mersin Bizim, Türkiye Hepimizindir. Mersin’de, DEM’lenmiş CHP’ye ruhsat yoktur. Mersin’e ambargo koyan bölücülere bundan sonra rahat yüzü yoktur.
Allah’ın izni ve milletimizin iradesiyle 31 Mart 2024’de, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve tüm ilçe belediyeleri Cumhur İttifakı’nın yönetimine geçecek, diğerleri sadece nal toplayacak, heba ettikleri yılların altında kalacaklardır. Mersin Açık Hava Toplantımıza katılan her vatandaşıma, her dava arkadaşıma huzurlarınızda teşekkür ediyor, hep birlikte başaracağımıza gönülden inanıyorum.
”ZİLLET TUTMADI, İTTİFAKIN ÇATI İSMİ OLARAK TÜRKİYE’Yİ Mİ KULLANACAKLAR?”
Bizim ittifakımız, Türkiye’yi parlak bir geleceğe taşıma mücadelesine kararlılıkla devam edecektir. CHP Genel Başkanı’nın Türkiye ittifakını telaffuz etmesi nafile bir gayrettir. Millet ittifakı olmadı, şimdi de Türkiye ittifakı mı kuracaklar? Zillet tutmadı, ittifakın çatı ismi olarak Türkiye’yi mi kullanacaklar? Gördüğümüz kadarıyla DEM’lenmek CHP yönetimine hiç iyi gelmemiş, şuurunu kaybetmiş, siyasi aklını hepten tüketmiştir. Azgın Türkiye muhalifleriyle Türkiye ittifakı oluşturma gayesi bu sefalet yuvalarının iflah olmaz perişanlığını teyit etmekle kalmamış, aciz ve acınası siyasetlerini de tamamıyla deşifre etmeyi sağlamıştır. Özgür Bey, taşıma suyla değirmen dönmeyeceğine göre, bu ittifakı kimlerle tesis edeceksiniz? İhanetin dem aldığı bir ittifaka nasıl Türkiye ittifakı demeyi içinize sindireceksiniz? Henüz kendi aranızda katılaşmış ihtilafları ve katran gibi yüzeye çıkmış ikilikleri aşamamışken Türkiye ittifakını seslendirmeniz kara mizah değilse nedir?
ÖZGÜR ÖZEL’İ KILIÇDAROĞLU’NUN İZLERİNİ SİLMEKLE SUÇLADI
Sayın Kılıçdaroğlu’nun bütün izlerini silmenin, neredeyse ismini ananı kapının önüne bırakmanın neresi Türkiye ittifakı? Neresi adamlık? Neresi vefakârlık? Kürsüde gaza gelip kendi kendini alkışlamayı bırak da yüreğin varsa bunları açıkla. PKK bu ittifakın neresinde? Yanında mı, yöresinde mi, yedeğinde mi? DEM’cilere hayranlığın, devamlı savunman, onları allayıp pullaman, el etek öpmen sırf ittifak için mi? Yoksa bilmediğimiz başka sakıncalı, sakat ve sancılı ilişki ve irtibatların da var mı?
İhanetin ittifakı değil, ancak ve ancak imhası olur. Bizden söylemesi, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Allah’ın inayetiyle ihanetin kökünü kurutacak, bu kapsamda hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmayacaktır. Bilinmelidir ki, DEM’den medet umanların sonu sandıkta hüsrandır. DEM’lenmiş CHP, açık veya gizli ortakları Türkiye’nin karşısında, biz sonuna kadar yanındayız.
AHMET DAVUTOĞLU’NA CEVAP
Geçmişini inkar eden ve geleceği de karanlıktan ibaret olan siyasi müfterilerin nasıl komik durumlara düştüğünü, söyleyecek bir şey bulamayınca yalanlara nasıl sığındığını yakında izliyor ve şahit oluyoruz. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta grup toplantısında yapmış olduğu hezeyan dolu konuşmanın bir yeri oldukça dikkatimi çekti. Bizzat şahsıma yönelik demişti ki; “sizin peşinde koştuğunuz Başbakanlık makamını terk ettik, ama hep olduğumuz gibi göründük, göründüğümüz gibi olduk.”
Gerçekleri çarpıtıp inkara yeltenen Davutoğlu’nun durumunu özetleyen, foyasını ortaya çıkaran mana ve muhteva açısından müessir bir söz vardır ve şöyledir: “Savunulacak bir şeyi kalmayanlar, kendilerini haklı çıkarmak için her şeyi inkar etmeye başlarlar. Öyle inkar ederler ki, gece karanlığında şeytan bile şeytanlığından utanır.”
Sayın Davutoğlu, Hacı Bektaşi Veli’nin söylediği gibi, “biz dile ve söze değil, öze ve hale bakarız.” Senin özün de, halin de kir tutmuş, temizlenmen için kanaatimce epey bir emek sarf etmene ve zaman harcamana ihtiyacın var.
Parlamenter Sistem hakimken, cümle alem biliyor ki, eğer başbakanlık arzusuna kapılsaydım, koşmama yer ve gerek katiyen olmazdı. Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben diyen bir dava insanı, şartlar oluşmadan, millet takdir etmeden, dolambaçlı yollardan ve sipariş edilmiş hiçbir makama talip olmaz, hiçbir koltuğa tenezzül etmez. Sayın Davutoğlu, masalı bırak, bizi bilen bilir, tanıyan tanır; senin de sicilini ve geçmişini bilmeyen ve tanımayan yoktur.
“2015’TE BAŞBAKANLIK MAKAMI BİZE TEKLİF EDİLDİ ANCAK…”
Doğrudur, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Başbakanlık makamı hem doğrudan hem de dolaylı olarak bize teklif edildi. Ancak ben siyasi bölücülerin desteği ve Türkiye’nin aleyhine olan bir iktidar yapısını elimin tersiyle itmeyi, nefsimi çiğnemeyi vatan, millet ve şeref görevi saydım, bundan pişman olmadığım gibi aynı durum bugün vasat bulsa yine benzer duruşu cesaret ve hamiyetle gösteririm. Bir günlük saltanat için binlerce yıllık milli mirası hiçbir namerde, hiçbir çıkarcıya çiğnetmem. Kaldı ki sen, Başbakanlık makamını terk etmedin, bugün daha iyi anlaşılıyor ki isabetli bir kararla tard edildin, kapının önüne tarihi bir tasarrufla bırakıldın. Anlaşılan hala ıslah olmamış, hala akıllanmamışsın.
“Hep olduğumuz gibi göründük, göründüğümüz gibi olduk”, sözüne gelince, Sayın Davutoğlu geçelim bunları, kargaların bile güleceği bu klişe ifadene ne itibar edecek ne de ikna olacak bir Allah’ın kulu zannederim yoktur ve kalmamıştır. Özellikle bir konuyu açıklığa kavuşturma ihtiyacı duyuyorum: Günlerdir, muhalefet partileri ve kimi köşe yazarları Cumhur İttifakı’nda sorun yaşandığını, partiler arasında anlaşmazlıkların derinleştiğini iddia ediyorlar.
”ULUSLARARASI ADALET DİVANI’NIN MEZKUR KARARI ELBETTE BAĞLAYICIDIR”
Geçen haftanın en önemli başlıklarından birisi hiç kuşku yok ki, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail aleyhine aldığı ve açıkladığı muteber karardır. Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na 29 Aralık 2023 tarihinde müracaatıyla açılan soykırım davasının, makul derecede delillerin varlığı gerekçe gösterilerek esastan görüşülmesi kararlaştırılmıştır.
Mersin Açık Hava Toplantımızda ifade ettiğim üzere, Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesine taraf olan ülkeler için Uluslararası Adalet Divanı’nın mezkur kararı elbette bağlayıcıdır.
Uluslararası Adalet Divanı’nın ara karar duruşmasında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’nin ihlal ettiği iddiasıyla yargılanmasına hükmedilmesi, bu ülkenin aleyhine geçici tedbir kararının alınması çok önemli bir gelişmedir.
Bu kapsamda, Divan’ın uygulanmasını istediği geçici tedbirlerin özet olarak bir kısmı şu şekildedir:
1– İsrail’in Gazzeli sivillere karşı öldürme, saldırı ve yıkımla ilgili her türlü eylemden kaçınması,
2– İsrail ordusunun soykırım eylemlerinde bulunmaması,
3– Soykırım kışkırtıcılığının önlenmesi hususunda İsrail’in her tedbiri alması,
4- İsrail’in Gazze’ye insani yardımın sağlanması konusunda acil ve tesirli önlemler almasıdır.
Adalet Divanı’nın nihai kararının çıkması zaman alacak olsa da, İsrail’in soykırım suçunun bedelini eninde sonunda ödeyeceği açıktır. Kaldı ki, insanlık vicdanı İsrail’i çoktan mahkûm etmiştir. Sayıları 26 bini geçen mazlum Filistinlinin ölümüne sebep olanlar inanıyorum ki çok ağır şekilde cezalandırılacaklardır.
Adaletten kaçış yoktur. Uluslararası Adalet Divanı’nın Güney Afrika’nın başvurusuyla harekete geçmesi, bu ülkenin kararlı ve tavizsiz tutumu elbette her türlü takdirin üstündedir. Türkiye’nin bu sürece çok ciddi destek verdiği ortadadır.
Ülkemizin bölge barış, huzur ve istikrarın temini konusunda ısrarlı ve inançlı temasları, Gazze’de insanlığın yanında yerini alması ve mazlumlara tercüman olması imrenilecek bir diplomasi başarısıdır.
Güney Afrika’nın, Filistin savunmasında etkili rol oynaması, İsrail’in sanık sandalyesine oturtulmasına hizmet etmesi, dünya çapında insanlık değerlerinin hala ortaklaşa benimsendiğine işaret etmektedir.
İsrail ile Filistin arasında acilen ateşkes ilan edilmelidir. Netenyahu, Uluslararası Adalet Divanı kararını çirkin olarak yorumlayıp ateşkes kararı çıkmadığını ileri sürmesi ilkel bir saptırmadır.
Divan, yargısal işlem yapmaktadır. Bir suçun işlenip işlenmediğini değerlendirmektedir. Bu nedenle Uluslararası Adalet Divanı’nın ateşkes çağrısında bulunmaması beklenen ve doğal bir durumdur.
Zulmün sonucu yoktur, zalimlerin sonu yoktur. Zulümle abad olanın akıbeti ise korkunçtur. İsrail, İslam coğrafyasının bağrına saplanmış paslı hançerdir. Bu hançerin çekip çıkarılması, aynı zamanda başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve 1967 sınırları temelinde siyasi ve toprak bütünlüğünü sağlamış bir Filistin devletinin kurulması sadece Ortadoğu’ya değil, dünyaya rahat bir nefes aldıracaktır. ABD’nin İsrail’in kanlı saldırıları karşısında vicdan muhasebesi yapması, haktan ve hukuktan yana tavır alarak iki devletli çözüm için çaba göstermesi samimi dileğimizdir.”