M. AHMET KARABAY | HABER ANALİZ
AK Parti ile MHP’nin yaptığı ve adına “kader birliği” dedikleri yolculuğun sonuna yaklaşılıyor. Epey bir süreden bu yana tabanda başlayan kopma, geride bıraktığımız günlerde Balgat ile Beştepe Sarayı’nın zirvelerinde yaşanmaya başlandı. Saray’ın adamları, MHP lideri Bahçeli’nin 2017’de kendilerine yanaşmasını ülke için verilen bir destek değil, Erdoğan’ı Saddamlaştırmak amacına yönelik bir hamle olduğuna inanır hale geldiler.
Tayyip Erdoğan ve çevresi, hırsları yüzünden pisliğe bulaştıklarının ortaya çıkmasından itibaren hukuku yok saydı. Hukuksuzluğu şiar edinmenin ne olduğunu 17/25 döneminde bu toplum, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’dan öğrenmişti.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, gazeteci Mehmet Baransu’nun gözaltına alınması talimatı veren Ala, dönemin başbakanı Erdoğan’ın yanından aradığını belirterek, “kapıyı kırın girin ve alın” diyerek hukuk çıkmazının yolunu açtı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’dan ‘arama’ kararı çıkarılmasını isteyen Efkan Ala, bu kararı vermiyorsa “Savcıyı da alın” demesiyle o dönen zihinlere kazındı.
Sonrasında Erdoğan ve hempaları hukuksuzluğu kendilerine şiar edinince, çözümü ülkeyi bir mafya devletine dönüştürmekte buldular. 15 Temmuz ise bunun topluma kabul ettirilmesi için yapılan nihai bir hamle idi.
MHP lideri Devlet Bahçeli, işin bu aşamasına kadar etkili bir rol oynamadı. Bahçeli, oluşan hukuksuzluk ortamının anayasal sisteme kavuşturulmasında liderliği üstlendi. Darbenin sıcak günlerinde çıkıp 11 Ekim 2016’da iki şey ortaya koydu.
Bahçeli, önce Erdoğan’ın anayasanın kendisine vermediği yetkileri kullandığını belirtip ortada anayasal suç işlediğinin altını çizdi ve “Ülkede hukuksuz, kanunsuz ve Anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modelinin tecelli ettiğini” söyledi. Bahçeli şöyle devam etti:
“Bunlardan birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiili başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır.”
(Grup toplantısı konuşması. 28.35. dakikadan itibaren)
Bahçeli’nin bu konuşması, Beştepe Sarayı’nda oturana o dönemde can simidi gibi geldi. Düne kadar Anayasayı çiğnemekten yargılanması gerektiğini söyleyen biri, bugün Erdoğan’ın konumuna anayasal kılıf hazırlanmasının önü açıyordu.
Sonrası malum, içine birkaç ‘havuç’ konularak bir anayasa değişikliği hazırlandı ve 16 Nisan 2017’de kabul edildi. Ardından seçimlere gidildi ve Tayyip Erdoğan, Osmanlı padişahlarında bile olmayan yetkilerle kendini donattı.
Saray çevresi bunu, “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor” yaklaşımıyla yorumladı. Artık siyasetten yargıya, medyadan iş dünyasına kadar her şey tek kişinin dudakları arasından çıkanlarla yönetiliyordu.
Tablodan en mutlu olan Saray ve çevresi idi. Bundan sessizce mutluluk duyan birileri daha vardı. Elini taşın altına koymayan MHP’liler…
Başlarda bu durum Saray çevresi tarafından çok ciddiye alınmadı, “Atılan kemiklerden yararlanıyorlar” diye yorumlandı. Böyle görülmek, MHP’lilerin hoşlarına gitmese de önemli olan onların kendi istediklerini yapabilmesiydi.
‘2017’DEKİ HEDEFLERİ ÇOK FARKLIYMIŞ’
AK Parti ile MHP tabanı hiçbir zaman birbirine yakın olmadı. İkisinin de ortak alanı bir miktar din platformu gibi görünse de bu sadece seçmen tabanında idi. AK Partililere göre milliyetçilik İslam’da ayaklar altına alınmıştı, MHP’lilere göre ise İslamcıların önceliği ülke insanının refahı değil ümmet peşinde gitmekti.
Bu çatışmanın farklı boyutlarını sizler de kendi çevrenizde gözlemlemiş olmalısınız.
Gidişat öyle bir hal aldı ki artık tabandan gelen feryat, bir süredir Beştepe Sarayı’nın duvarlarını aşıp yatak odasına kadar ulaşır oldu. Kendi yakınındakileri her zaman hoşnut etmesini bilen Erdoğan’ın bu feryada kulak tıkaması mümkün değildi.
Bugün size AK Parti hükümetlerinde önemli bakanlıklarda bulunmuş ve dahası halen Meclis çatısı altında olan birinin Bahçeli ile ilgili söylediklerini aktaracağım. “2017’de Bahçeli ile birlikte el ele verip rejimi değiştirmekle yanlış yaptık” diyen bu eski bakan, şimdilerde “Bizler bunu siyasi destek sandık. Meğer hedefleri çok farklıymış.” diye hayıflanıyor.
Cemaate yakın kişilerden boşalan kadrolara mafyatik isimlerin MHP şemsiyesi altında getirildiğini belirten bu kişi, bundan amacının da Türkiye’nin Ortadoğlulaştırılması olduğunu söylüyor, “Tayyip Bey ve bizler bunu anlayamadık.” diye ekliyor.
“Bu yapılanlarla ülkenin kimyası bozuldu, ekonomi raydan çıkarıldı, yargı erki yok edildi ve Türkiye zayıflatıldı.” diyen bu eski bakanımızın yakınmaları bundan ibaret değil: “Bütün bunlar olurken Devlet Bey elini hiçbir zaman taşın altına koymadı. Yapılanların yükü parti olarak AK Parti’de, özel olarak da Tayyip Bey’de. Günün sonunda bedelini Tayyip Bey ödeyecek. Sonunda Bahçeli, ‘Yapmasaydın’ deyip işin içinden sıyrılabilir.”
‘AMACI ERDOĞAN’I SADDAMLAŞTIRMAK’
MHP ile AK Parti arasındaki sürtüşme gün yüzüne Erdoğan’ın Berlin dönüşünde, uçakta Hilal Kaplan’ın cevaplandırılmış konuları sorulaştırmasıyla gündeme geldi. Cumhurbaşkanı seçimi için “yüzde 50+ artı 1 oy” şartı yerine en çok oyu alan adayın seçilmesi önerisi ile su yüzüne çıktı.
Bahçeli’nin Erdoğan’ın teklifine verdiği cevap, “Haddini bil” anlamında idi. MHP liderinin konuşmasının satır aralarını okumasını bilenler, neyi o anı kurtarmak, neyi stratejik anlamda söylediğini iyi ayırt edebilirler. Bahçeli, kürsüdeyken salondakiler onu her zamanki konuşmalardan birini yaptığını fark ettiğini düşünüp aralarında konuşmaya başlamışlardı. Bunu gören MHP lideri hemen konuşmasının akışını kesip, “Burayı dikkatle dinleyin. Kendi aranızda tartışırken de dikkatli cevap verin” uyarısını yapma gereği duydu.
Su yüzüne çıkan kavganın sonu nereye varacak? Pek çok yorumcu, ikisinin de birbirine muhtaç olduğunu, suç ortaklığı yaptıklarını ve dünyadaki en güçlü ortaklığın suç ortaklığı olduğunu hatırlatarak karşı tarafa katlanmaya devam edeceklerini söylüyor.
Suç ortaklığının güçlü bir ortaklık olduğu tezini kabul etmekle birlikte ben biraz farklı düşünüyorum. Böyle olsaydı yer yüzündeki hiçbir suç ortaklığı bozulmazdı.
Okuduğunuz yazının konusu bu değil. Dolayısıyla tekrar kendi konumuza dönelim. Kendi dar çevresindeki dostlarına yakınmalarda bulunan eski bakanın anlattıklarına…
Bahçeli’nin söz konusu hukuksuzluk olduğunda Erdoğan’ı herkesten daha çok desteklediğini ve desteğini en üst perdeden verdiğini hatırlatıp şunları söylüyor: “CHP’ye karşı bir hukuksuzluk yapılacaksa, yargının çarklarının bozulması konusunda adım atılacaksa, basın özgürlüğüne karşı yeni bir uygulama söz konusu olacaksa Bahçeli hep herkesten önce tavır alıp sorumluluk sahiplerini teşvik ediyor. Devlet Bey bütün bunları, iktidarı ve Erdoğan’ı daha çok hukuksuzluğa teşvik etmek için yaptı. Tayyip Beyi bir lider gibi görme yerine sürekli yanlış yapmaya itilmeye çalışılan Saddam Hüseyin gibi yapmak istiyor.”
Konuşmasının bu sırasında ortamda bulunan birinin “Sonu da Saddam gibi mi yapılmak isteniyor” diye sormasını duymazdan gelip, “Biz MHP’nin verdiği desteği uzun süre hep bize siyasi destek sandık.” diyor.
Bahçeli’nin anayasal bir görevi yok. Yetki ve sorumluluk Tayyip Bey’de ama yüzde 50+1’i tartıştırmam diyen MHP lideri. Bu yüzde 50+1 oy tartışmasından sonra kamuoyuna duyurulan Erdoğan-Bahçeli buluşması gerçekleşmedi.
MHP’nin arka bahçesi olan Ülkü Ocaklarının Genel Başkan Yardımcısı Mert Kerim Ejder ve kardeşi Servet Ejder, Sinan Ateş cinayeti ile ilgili olarak tutuklandı. Bir süredir iki taraf da kendilerine göre stratejik adımlar atıyor. İktidar tarafı Sinan Ateş cinayetiyle ilgili olarak MHP’nin kuyruğunu tutmuş, MHP ise Saray ve çevresini kıskaca almış durumda.
Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ın başlattığı “yüzde 50+1 oy” yerine yüzde 40 oy alanın cumhurbaşkanı seçilmesi tartışması zamana yayılacak. Sonrasında ise hangi testinin kırıldığını hep birlikte göreceğiz.
Yaşanacakların hepsinin faturasını yine bu toplumun ödeyeceğini hatırlatmaya gerek yok sanırım.