NECİP F. BAHADIR | YORUM
Artık hiç şüphem kalmadı, iki ortak birbirlerine çalım atmakla meşgul. Bahçeli’nin Öcalan çıkışını biraz çekinerek, ‘Erdoğan’a by-pass’ diye yorumlamışım. Açıklamalara yansıyan sözcüklerin düz anlamları üzerinden gidenler Erdoğan ile Bahçeli arasındaki siyasi ilişkiyi ‘canciğer – kuzu sarması’ şeklinde niteleyebilir. Oysa siyasette özellikle Ankara iktidar oyunlarında hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ankara’nın ‘oyun havaları’ meşhurdur.
Erdoğan’ın grup toplantısında Bahçeli’ye ‘övgüler yağdırması’ gözleri perdelemesin. Öcalan çıkışından hem habersiz, hem şaşkın, hem de çok rahatsız. Bahçeli’nin kendisine ‘operasyon çektiğini’ düşünüyor. ‘Açılım’ ve ‘çözüm süreci’ gibi yeni hamleler Erdoğan’ın gündeminde yok. Böyle bir süreç başlayacaksa da bunu bizzat Erdoğan’ın kendisini yapar. Grup konuşmasını ‘manifesto’ olarak yorumlayanlar fena yanıldı. Erdoğan’ın durduğu yerden ‘milim’ kıpırdamadığını acı biçimde gördüler.
Kanaatime göre seçimlere doğru, şapkasına davranacak ve yeni tavşanlar çıkarmayı, elinin altındaki ‘Öcalan kartını’ kullanarak, Anayasa çalışmalarında DEM’i, sahadaysa Kürt seçmeni yanına çekmeyi deneyecektir. Erdoğan’a ‘yüzde 10’ lazım. Bu da Kürtlerde var. Bahçeli, ‘erken davranarak’ Erdoğan’ın planına ağır darbe vurdu. Bir bakıma Erdoğan’ın elindeki projeyi patlattı. Siyaset bu, Ankara’da ‘oyun’ bitmez tabii.
Esenyurt ‘işaret’ fişeğiydi!
Bu değerlendirmelerin altını veya içini doldurmak hiç de zor değil. Tamam ‘Operasyon Esenyurt’ çok yönlüydü, hem Bahçeli’ye cevap, hem de CHP’nin içini karıştırmaya dönüktü. Başarılı olabildi mi? Henüz değil ama süreç yürüyor. CHP’yi kendi belirlediği gündemin peşine taktığı muhakkak. İmamoğlu’nun ‘başını erken kaldırtmayı’ da başardı. Anadolu topraklarında erken öten horozun akibeti yaman olur.
Esenyurt işaret fişeğiydi, Erdoğan’ın ‘esas hamlesi’ yeni haftanın ilk günü geldi. Türkiye pazartesi sabahı Mardin, Batman ve Halfeti belediye başkanlarının görevden uzaklaştırıldığı, yerlerine ‘kayyımların atandığı’ haberle uyandı. Kamuoyu daha Esenyurt’u hazmedememiş bu kez Güneydoğu’da 3 DEM’li belediyeye yönelik ‘siyasi operasyonun’ şokunu yaşadı. Herhalde hiçkimse ‘yargı ve hukukun’ icabı diye görmüyordur. Ne hukuku, tamamen siyasi…
Görevden el çektirilen isimlerden biri kamuoyunun yakından tanıdığı Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk. Sembolik bir isim. Yıllardır siyasetin içinde. CHP’de bile politika yapmışlığı var. Mutedil karaktere, ılımlı dile sahip. Türk, ağırbaşlı ve yumuşak kişiliğiyle diğer DEM’li siyasetçilerden ayrılıyor. AKP, CHP hatta MHP’de Türk’e sempatiyle bakanların bulunduğuna adım gibi eminim.
Devlet Bahçeli’ye, “DEM’li siyasetçilerden kiminle konuşmak istersin?” diye sorulsa vereceği cevap ‘Ahmet Türk’ olacaktır. Meclis’te birbirlerine hal hatır sormuşluğu ve selamlaşmaları vaki. Devlet Bahçeli de, Ahmet Türk de birbirlerine karşı pozitif duygu ve yaklaşım besliyor. Biraz geriye gidenler veya siyasi arşive müracaat edenler bu gerçeği görür.
Ahmet Türk’e Devlet Bahçeli destek olmuştu
Ahmet Türk 2017 yılında malum sebeplerden yani siyasi nedenlerden ötürü hapisteydi. Kim çıkardı biliyor musunuz? Hayır, yargı falan değil. Siyasi davalarda hukukun ne hükmü var ki! Devlet Bahçeli devreye girdi. “Ahmet Türk hasta ve tutuksuz yargılanmalı!” dedi. Çok geçmeden Türk kendisini dışarıda buldu. Erdoğan, Ahmet Türk’ün Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘adalet yürüyüşüne’ katılmasını hazmedemedi, “Hani bu zat hastaydı, yaşlıydı!” dedi. Bu söz, Türk’in tahliyesine Erdoğan’ın hiç de taraftar olmadığının ispatı değil mi?
Ahmet Türk, Bahçeli’nin devreye girmesinden minnettar kaldı. Ve ‘Bahçeli’yi ziyaret etmek istediğini’ açıkladı. Bahçeli ise bu konudaki soruya, “Tahliye edilmiş olmasından memnuniyet duydum. Farklı ideoloji de olsa, çatışma ortamı da olsa insanlığı heba etmemek lazım. Randevu talebi gelmedi. Gelirse niye randevu vermeyelim?” diye cevap verdi.
Erdoğan işte bu Ahmet Türk’ü koltuğundan uzaklaştırdı. Yani bir bakıma Bahçeli’yi Ahmet Türk’ünden vurdu. Sırf Ahmet Türk üzerinden bile iki ortak arasında masa altından nasıl tekmelerin atıldığı ve vuruşmanın olduğunu okumak mümkün. Öpüşüyor olarak gördüğünüz güvercinlerin aslında savaştığı birbirlerinin gagasını kırmakla meşgul olduklarını anlattığım ‘Güvercin kavgası’ yazımı hatırlatırım. Siyaset her zaman çok yönlü ve çok amaçlıdır. Sadece tek şıkka veya bir noktaya indirgemenin doğru olmadığını ben de düşünüyorum.
‘Son kayyım atamalarının’ özellikle Ahmet Türk’ün görevden alınmasının ilk ve en önemli nedeni ve hedefi bu. Tabii ki aynı zamanda Bahçeli’nin taşlarını döşediği ‘açılım sürecinin’ olmayacağının da dosta düşmana ilanıdır. Bir yandan daha 7 ay önce seçilmiş başkanlar koltuklarından uzaklaştırılıp yerlerine mülki amirler atanırken Kürt veya terör sorununun çözümü için bir ‘masa kurulabilir mi?’
Üçüncü kez yerine kayyım atandı
Masada baş köşeye oturtacağınız isim Ahmet Türk yok artık, hazmı zor biçimde derdest edilmiş. Türk, kayyım konusunda en tecrübeli ve şerbetli siyasetçilerden. Üçüncü kez yerine kayyım atandı. Her defasında halkın oyuyla geri dönmesini bildi. Demirel’in askeri darbe ve müdahaleleri kastederek, “6 defa gittim, 7 defa geldim.”’ sözü meşhurdur. Türk’ün ki de o hesap… Yarın, “3 defa gittim, 4 defa geldim” derse şaşırmamak lazım. Tabii ömrü vefa ederse… Ömrü vefasızlık ederse de ‘tarihe kayyımla yolu kesilen siyasetçi’ diye geçer.
Ahmet Türk’ten öğreniyoruz ki kapısı sabahın köründe çalınmış. Gel de yine Demirel’i hatırlama… “Churchill demokrasiyi şöyle tarif ediyor: ‘Sabahın köründe, alacakaranlıkta kapınız çalındığı zaman bunun sütçü olduğundan emin olmanın adıdır demokrasi.”
Kapınızı sabahın köründe kimse çalmaz, çalamaz. Yani ne kişiler çalar, ne devlet çalar. Çalsa çalsa sütçü çalar! Sütçüden başka kimse çalamaz….
AKP’nin devri iktidarında ise sütçüden başka herkes kapınıza dayanır. Çalmaz bile, kırar geçer!
Her 3 başkan da 7 ay önce devletin kayıtlarında ‘Seçilmesine mani hal yok!’ diye geçerken bugün çok gerilere giderek saçma sapan iddiaların muhatabı olmaktan kendilerini kurtaramıyor. Türk’ün şu sözlerine bakın; “Gerekçe olarak eski bir konuşmamı, Kobani’yi göstermişler. O konuşmaya takipsizlik verilmişti. 2011 yılında yaptığım bir konuşma. Bunları gerekçe göstererek görevden aldılar. Mesele tahammülsüzlüktür.”
Ahmet Türk’ün gazeteci Hasan Cemal’e söylediği bir cümle de dikkat çekici; “Bak Hasan Cemal, bunlar iktidardan gitmemek için her şeye başvuracaklar.”
Ahmet Türk’ün beni etkileyen en çarpıcı cümlesi ise şu; “Guinness Rekorlar Kitabı’na girdim herhalde. Dünyada 3. kez kayyım atanıyor bana…”
Sonuçta Bahçeli kendini aştı ‘Öcalan’ dedi, ‘çözüm’ dedi… Erdoğan ise “Ne çözümü, kayyım kayyım.” diye cevap verdi. Olansa demokrasiye ve ülkeye oldu. AKP iktidarının utanç sayfalarına yenileri eklendi. Hiç şüpheniz olmasın, arkası gelecek hem de daha fena şekilde…
Türkiye’de sabahın köründe, alacakaranlıkta kapıları sütçüler çalmayacak. Elinde makinalı silahlarla savaşa gider gibi kapınızı tıklatma lütfunda bile bulunmayacaklar, kırıp girecekler içeri.
Demokrasi ve özgürlük vaadiyle 22 yıl önce iktidara gelen AKP’nin ülkeyi getirdiği yer işte tam burası.
Her şey yalan mıydı? Arzu ettikleri ülke bu muydu yoksa?