AHMET KURUCAN | YORUM
6 Haziran 2023’de vefat etti babam İzzet Kurucan… 9 ay olmuş. Bizim orada vefat edenin eşyaları dağıtılır. Yakınları da ona ait hatıra değeri olan bazı eşyaları paylaşır. Biz de öyle yaptık. Küçük bir poşete bazı eşyalarını koyup gönderdiler bizim için. Bana, eşime ve 3 torununa. Boyun atkısı, yazın giydiği montu, namaz takkesi, cüzdanı. Türkiye’den bu eşyaları getiren arkadaşımız kızımın evine bıraktı eşyaları. Kızımın evi ile benim ev arası 9 dakikalık bir mesafe. Haber verdi kızım, “Dedemin beklediğimiz eşyaları geldi!” diye.
9 dakikalık o mesafeye tam 9 gün gitmedim. Daha doğrusu gidemedim! Ayağım oraya uzanmadı. Son 8 yılında onun bana en muhtaç olduğu anda yanında olamayan ben, şimdi hangi yüzle gidecektim? Her biri ile alakalı binbir hatıramın olduğu o eşyalara nasıl dokunacaktım?
Biliyordum ne yapacağımı. O eşyalara babama sarılır gibi sarılacak ve kokusunu içime çekecektim derin derin. Yatacaktım o eşyalara sarılarak. Yaptım da. Evime getirdikten sonra o eşyalara sarılarak uyudum. Ama ilk adımı bir türlü atamıyordum.
Nihayet attım. Kaçmanın manası yoktu.
Bütün cesaretimi toplayıp bir sabah gittim. Açtım o eşyaları. Kımızın tabiriyle ‘Tavşanlı’ kokuyordu buram buram. Babam kokuyordu her bir milimetre karesinde. Cüzdanını açtığımda karşımda yıllar önce çekildiğim vesikalık fotoğrafımı gördüm. Zaten ağlıyordum, işte orada koptum. 19 aylık torunum o ana kadar bir başka köşede ağlayan annesine sarılmıştı. Teskin ediyor, teselli ediyordu onu adeta. Ama benim koptuğumu görünce annesini bıraktı bana sarılmaya başladı. Şimdi de “Deden nasıl ağladı?” sorusunu sorduklarında taklidimi yapıyor.
Evet ağladım, ağladım, ağladım.
Bu hissiyatımı sizlerle paylaşırken arda arda yazdığım üç defa “ağladım” kelimesi, yıllar önce izlediğim merhum Nejat Uygur’un bir şiirini hatırlattı bana.
“Birgün gelecek, tiyatronun zilleri susacak
Işıkları sönecek
Tiyatro perdesi bir daha üstüme açılmamasına kapanacak, Üzülmeyin.
Söz veriyorum sizlere,
Bütün dertlerinizi ben götüreceğim, kahkahalar sizlerle
kalacak.” diyordu o büyük usta
Öyle oldu mu?
Evet ve hayır.
Evet, tiyatrosunun zilleri sustu, ışıkları söndü, perdesi kapandı, kahkahaları bizlere kaldı.
Hayır, dertlerimizi götürmedi, götüremedi. Götürmesi de imkansızdı zaten. Şimdi gülerek izlesek bile o eski ustayı yine dertlerimizle başbaşayız bizler.
Her neyse!
Ben “Kendi Cenazemi Gördüm” dediği o şiiri paylaşayım sizlere şimdi.
“Biliyorum bana değil kapılardan taşan bu kalabalık meşhurları görmek için
“Aa, o da burda, şu da burda!” deyip
Beni musalla taşında unutanları görüyorum
Ve duyuyorum imamın okuduğu tiradını
Ve sormasını
“Merhumu nasıl bilirdiniz?”
Bir kişinin bile benim için kötüdür diyemediğini duyuyorum
Ve hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum
Çünkü, daha kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum.
Yaşlı bir selvi ağacının gölgesinde oturup
Yılların yorgunluğunu çıkarıyorum.
Şeytan oturmuş tam karşısında beni kolluyor
Espri yapıyorum gülmüyor.
“Acaba bir eksikliğim mi var”? diyorum
Ve sonra aklıma geliyor
Hani benim yamalı pabuçlarım, komik şapkam, makyaj takımlarım
Ararken Sadri Abi ile bir de Mavit Abla geçiyorlar
Koşuyorum ama yetişemiyorum.
Annem babam kolkola girmişler.
Anne! Baba! diyorum
Onlar da beni görmüyorlar.
Ve birdenbire aklıma geliyor
Eşime sesleniyorum
“Nejla!
Çocuklar nerde?
Torunlar nerede?
Niye gelmediler?
Niye beni yalnız bıraktınız?”
Sonra birdenbire aklıma geliyor
Vefasızlığım
Beni onca sevenlere yaptığım vefasızlığım aklıma geliyor
Haber vermeden, Allahısmarladık demeden
Buraya gelişime
Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum.
Ve ben de her kul gibi
Günahımla sevabımla Allah’a sığınıyorum.”
Duygularınıza saygı duyuyorum ancak,
Bin türlü acı içinde kıvranan insanların olduğu bir dönemde bunları paylaşmak benim için bir şey ifade etmiyor.
Herkesin birileri yakınları öldü… gitti. ama siz bir yazarsınız, ne gereği bu tür yazıya… gündeme dair yazılar yazmalı değil misiniz?
hala beklenen tür yazıları yazmamakta ısrar ediyorsunuz ve gazeteler nedense yazılarınızı yayınlıyor.
15 temmuz hainlerini, şirret bir rejimi ele alması gereken ahmet hocadan, kediler hadım edilmeli mi, babamın kokusu- tespihi, chatgpt felan filan…
yorumlar neden yayinlan miyor?
sansür mü var?
Ben de çok benzer şeyler yaşadım amnemin eşyaları geldiğinde günlerce açamadım .Kendine değil de eşyaşarına sarılmak zorunda kalmak çok zor .Aylarca yatağımın ucunda durdu eşyaları sonra belki doğru değildir diye kaldırdım.
Nejat Uygur büyük usta falan degildi. Kendisi daha ziyade Türk orta oyunu ve tuluat sanatinin cöküsünü izlerken en cok gördügümüz figürlerin basinda gelir. 90li yillarda kendisi ile birlikte bu iki form tarihe karismis ve yerini Bati´dan gelen standupcilara birakmistir.
Nejat Uygur, kelime oyunlari ve yanlis anlamalar üzerine kurulu bu iki formun üzerine bir sey insa etmek söyle dursun, esanlamli kelimelerle güldürme sigligina bir de galiz küfrü eklemis ve o cöküsü adeta hizlandiran alelade bir meddah olmustur. Nitekim o yillari bir hatirlarsak, Cem Özer, Cem Yilmaz gibi standupcilar bile 90li yillarda o derece bel alti espriye itibar etmiyorlardi.
Gel zaman git zaman onlar da galiz küfrü espri anlayislarinin merkezine oturttular ve tipki Nejat Uygur gibi
avam mizahın düayeni oldular.
Türkler Almanya´da da cok sayida standupci cikardilar ve ekserisi hayal kirikligi oldu. Kaya Yanar, Bülent Ceylan, Özcan Cosar, Serdar Somuncu, Idil Baydar, bunlar güya Alman siyasetini ve toplumu hicveden kabaretistler gibi ortaya ciksalar da, asil amaclari tipki bir “saray soytarisi” gibi gaz almak oldu. Saray sortarilarinin vazifesi de budur zaten. Elestiri ortami varmis gibi göstermektir, manipüle etmektir. Bu soytarilarin hicbiri birer Volker Pispers, Hagen Rether olamadilar.
Her neyse, alaya alarak, kafa bularak mesaj vermek sanirim bizim dinimizde sıkıntılı bir çözüm aracı olsa gerek. Adamin cenaze esnasinda neler yasayacagi hakkinda isabetli laflar etmesi, bu laflari paylasmak iyi güzel de, böylesi sikintili bir durumu yok sayip bi de üstüne “büyük usta” demek olaylara asiri derecede avam seviyesinden bakildigina isaret eder ki, bu korkunc bir seydir.
Ama ben size söyleyeyim: Bi tarafta “Hosgörü mosgörü yok! Kilicimin altinda itaat edip haracini öderse hosgörü var!” diyenler varsa, diger tarafta da iste böyle avam duayenlerini “büyük usta” diye hayatimiza sokanlar var. Ikisi de ayni derecede tehlikeli.