Babamın ardından ilk bayram 

Cement? wall? concrete textured background? abstract? grey? color? material? smooth surface

YORUM | AHMET KURUCAN

Bu bayram yazısını tıpkı benim gibi yakın zamanda sevdiklerini kaybetmiş ve onlarsız ilk bayramı geçirenler için yazıyorum. Duygu, düşünce ve davranış bütünlüğü içinde her üçünü de kapsayan ve sonunda rasyonel teoloji kapsamı içinde yerini alacak izahlarla hayatın realitelerine dokunan bir değerlendirme yazısı olacak.

“İlk bayram sıkıntılı geçer” derler. Doğrudur. Bayram namazı sonrası eve geldiğinizde velev ki aynı evde yaşamıyor bile olsanız bir boşluk kaplar içinizi, his deryasına gömülür ve hâkim olamazsınız göz yaşlarınıza. Bunun için olsa gerek vefat eden yakınınızla münasebetinizin seviyesine göre belki de hiç gelmesin istersiniz bayramlar.  Size rağmen bayramlar kapınızın tokmağına vurduğu sabah da “Bayram gelmiş neyime/Anam anam garibem; Kan damlar yüreğime/Anam anam garibem” türküsünü mırıldanırsınız farkında olmadan.

Yaşadığım gerçeklerden bahsediyorum sizlere. Hemen her bayram sabahı yaşadım ben bu hissiyatı. Hem de yıllarca. Bazen eşim mırıldandığım türküyü duyar duymaz işini gücünü bırakıp yanımda belirmiş ve sert bir dille “yeter artık” demiştir beni bulunduğum dünyadan koparıp gerçek hayata sürüklemek istercesine. İsyan edesim gelmiştir ona o an ama ne çare ki doğru söylüyordur; hayat devam ediyordur.

Sonra kadere iman, ahirete iman yetişmiştir imdadınıza. Hayatın tekdüze hep sevinç, neşe içinde gitmediği ve gitmeyeceğini bir kez daha idrak etmişsinizdir bu zeminde. Ardından unutma nimeti koşmuştur yardımınıza. Evet, Allah’ın en büyük nimetlerinden biridir insanoğlu için unutmak. Eğer unutmak olmasaydı, acılar, kederler, hüzünler ilk günkü tazeliği içinde sürekli yaşansaydı zevk alamazdı insanoğlu yaşamdan.

Fazlası var, eksiği yok buraya kadar yazdıklarımın. Dediğim gibi dedemin, ninemin, annemin vefatı sonrası yaşadım eşyanın tabiatına, insanın fıtratına uygun olan bu gerçekleri ben. 

Bu bayram sırada babam var. Babamsız ilk bayramım olacak bu bayram benim. Onun yokluğu sinemi kavuracak biliyorum. Ben beni tanıyorum. Öyle olacak. Bayram namazı sonrası elimi telefonu alıp ‘Bayramın mübarek olsun baba! Ellerinden öperim’ diyecek babam olmadığı gerçeği ile yüzleştiğim an yine hissiyat tufanı içinde bulacağım ben beni. Gözyaşlarım akın edecek saklandığı yerden dışarı çıkmak için. Kim bilir belki odama kapanacağım o pınarlardan akan yaşları kimse görmesin diye. Belki banyoya kilitleyeceğim kendimi iradi olarak. Sonra? Sonrası şu, yine kadere iman, yine ahirete iman yetişecek yardımıma. Yine hayatın gerçekleri ile yüzleşeceğim.

Bizler inanan insanlarız. Hayata da ölüme de ölüm sonrasına da. Öyleyse bu imanın yaptırım gücü etkisini göstermeli bizde. Belli bir müddet üzüntünü yaşama, yasını tutma faslı yaşandıktan sonra benim türkülerim de gözyaşlarım da durmalı. “Muradın, muradımdır Allahım!” soluklarını ile teslimiyet bayrağını göndere çekmeli ve “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve Peygamber olarak Hz. Muhammed’den razı oldum” mısralarını söylemeli diller gönülle el ele vererek.

Oğlu Hz. İbrahim’in cenazesinde Efendimizin akıttığı gözyaşları misali, gözyaşlarını ceyhun olup akıtsa da ateşin yakıcı korunun düştüğü benim hanem ve benim hanem misali sevdiklerini kaybetmiş nice haneler kadere isyanı işmam eden bir tek cümle söylememeliler. Allah’a iman, kadere iman, ahirete iman bunu gerektirir zira. Müminden beklenen keyfiyet budur; başkası değil. Kaldı ki günü geldiğinde biz de aynı kaderi yaşamayacak mıyız? Biz de bizi sevenleri geride bırakıp ebedi aleme doğru uruç etmeyecek miyiz?

Sözü uzatmanın manası yok; ölmek için doğduğumuz dünyada kalıcı değiliz hiçbirimiz. Ha bugün ha yarın ama mutlaka bir gün gideceğiz bu fani dünyadan. Sahabenin taaccüp ettiği yaşlı gözleri ile Efendimizin oğlu İbrahim’in cenazesindeki sözleri ile bitireyim yazıyı; zira bu sözler başka sözlere hacet bırakmıyor: 

“Allah’ın takdiri karşısında elden ne gelir ey İbrahim! Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Biz, Allah’ın rızasına uygun olmayan bir söz söylemeyiz. Ey İbrahim! Senin ölümün sebebiyle derin bir üzüntü içindeyiz…Bu, Allah’ın bir emri olmasaydı, vade dolmuş ve dünyadan ayrılma zamanı gelip çatmasaydı, şu anda dünyada olanlar öncekilere kavuşmayacak olsalardı, senin ölümüne daha çok üzülürdük oğlum!!!” (Buhari,Cenaiz,43; İ.Mace,Cenaiz,53)

Son sözüm babama. Baba! Eminim Allah bunları sana duyurmuştur ama yine de şunu söyleyeyim, imkân olsaydı da kendi cenazenden sonra senin için torunların dahil ailenin tüm fertlerine yapılan taziye ziyaretlerini, yazılan mesajları, edilen telefonları, arkandan okunan Kur’an hatimleri ve dualarını bir görseydin yeminle söyleyebilirim şaşırırdın. Hele dünyanın dört bir yanından akan akın akın dua tufanının seline kendini kaptırır, küçücük yaşlarından itibaren hiç terketmediğin o Allah’ı anmakla sürekli ıslak olan dilinle sen de sana yapılan dualara eşlik ederdin. Ruhun şad olsun. Mekânın cennet, makamın âli, Hz. Muhammed de (sas) ahiret yolculuğunda yoldaşın olsun. Amin.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Ahmet hocam babanıza Allah rahmet eylesin.

    Ancak size kısa bir serzenişte bulunmak istiyorum.

    Gerçekten genel olarak tüm yazılarınızda kullandığınız üslupta sürekli kendinizi anlatan bir dil kullandığınızın farkında mısınız? Uzun zamandır bunun üzerine düşünüyordum ama artık bunu söyleme ihtiyacı duydum. Sürekli ben merkezli cümleler okuyucuyu hem rahatsız ediyor hem de konuyu gereksiz yere uzatıyor.
    Bir kaç seferdir babanızla ilgili yazı yazdığınızı görünce artık bu konuyu açma ihtiyacı duydum.
    Yaşadığımız iklimde babanızla ilgili kendinizle ilgili bu kadar bahsetmeniz gerçekten beni çok rencide etti. Sizin babanızı kaybetmenizin belki bin katı acıklı şartlarda çocuklarını annelerini yitiren binlerce insan oldu bu süreçte. Sizinkisi bunların yanında çok basit kalıyor bilmiyorum farkında mısınız..!

    Kendinizi tatmin etmek istiyor duygularınızı paylaşmak istiyorsanız bence bunu daha dar dairede bir araya geldiğiniz arkadaşlarınızla yapsaydınız daha uygun daha anlayışlı bir davranış olurdu!

    Gerçekten şunu da eklemek istiyorum ki içinde bulunduğu gurupta ilerde görünen bir çok kişide topluluktan kopuş görüyorum. Yani insanların duygu dünyalarından çok uzak fil dişi kulede yaşıyor gibisiniz. Artık yazılarınızı bile takip etme ve sizi dinleme isteğim kalmıyor gibi hissediyorum. Bilmiyorum benim gibi kaç kişi vardır bu hisleri yaşayan..

    Ama tepedekilerle tabandakiler arasında her açıdan bir uzaklaşma ve kopuş gözlemliyorum. Bilmiyorum siz de farkında mısınız? Eğer farkındaysanız bilerek bu tutumlarınızı düzeltme eğilimi neden göstermediğinizi anlamlandıramıyorum.
    Tek cümleyle özetlemem gerekirse bu durum midemi bulandırıyor artık. Başka bir şey söylemek de istemiyorum!

    • Yapma be Hakan…
      Kardeşim, Ahmet Korucan babam diyor, siz babam, dedem…. diye okuyun.

      Kalbi üzüntü dolu birini bu bayram günü üzmeyin….

      Bunuda yazmasa neyi yazacak?

      Bir gün annelerini kaybeden ve bu yüzden hüngür hüngür ağlayan evlatlara,
      -ağlamayın ağlamayın, dua edin..
      demiştimde, sonra ne yapıyorum dedim kendi kendime…
      Bir insan annesi ölürken elbetde ağlayacaktır… bu fitri bir reaksiyondur…Ağlamayana şaşırmalı insan.

      Yazılarını okuduğumuz insanın elbetde babası ile olan münasebeti bizim için önemlidir…

      İnsan varlık ve yoklukla imtahan olunacaktır … Hizmet insanıda, Akp liside imtahan olunucaktır.. ve oluyorda…
      Allah ölen bütün babalarımıza rehmet eylesin. amin

  2. Değerli Ahmet abi,

    Kendiniz yaşlı denebilecek bir yaştasınız. Babanız da genç değilmiş gördüğüm kadarıyla. Ben babamı kaybedeli 25 sene oldu, kendim de henüz kırkında değilim. Bana tuhaf geliyor bu yazdıklarınız. Babanıza destan yazmanızı anlamıyorum. Çok alıngan ve hasid birisi oldum son günlerde. Bu yazdıklarımda da muhtemelen haksızım. Kusura bakmayın.

  3. Şu yazıya gelen yorumlardan dolayı şaşkınlık içindeyim. Yahu bir insan, daha babasını kaybedeli yeni olmuş, bir yas içinde, elbette burada bahsetmek istemiş ve okurlarıyla paylaşmak istemiş olabilir. Bundan daha insani bir şey varsa ben bilmiyorum. Başkalarına karşı bu kadar yargılayacı olacağımıza kendimize bakalım. Hele ki bu yargıladığımız konu, bu kadar fıtri ve insani bir konuysa.

    Bir de eleştirdikten sonra denmiş ki “Bu dediklerimde muhtemelen haksızım, kusura bakmayın.” Haksız olduğunuzu düşünüyorsanız, yazmayın o zaman sayın yorumcu. Yani haksız olduğunuzu düşündüğünüz bir konuda birisini yargılayıp kalbini kırmaya değer mi? En baştaki yorum zaten tam fecaat. İnsan hayret ediyor cidden.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin