YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Kadrajına, açısına, ışığına hiç dikkat edilmeden öylesine çekilmiş belirsiz bir mutluluk fotoğrafıydı bu. Tahliye olmuş baba ve uzun zaman sonra ona kavuşmuş iki kız çocuğunu resmediyor. Babanın ve kızların yüzleri belli değil ama öylesine gerçek, öylesine sahici ve öylesine günümüzü anlatan bir dönem fotoğrafı ki!
Tahliye olan babalarına sarılmış, iki kız evladın fotoğrafını, anneleri çekip sosyal medyaya atmış. Kızlar babalarını aralarına almışlar, küçük olan kız çocuğu ellerini babasının boynuna sarıp, başını dünyada kendisi için en güvenli yere yaslamış baba omzuna. Susarak konuşuyorlar. Bir kız evlat için en emin yerde, baba omzunda hayata karşı yeniden güven inşa etmeye çabalıyorlar.
Ne kadar da tanıdık bir görüntü. Fotoğrafa dakikalarca bakmaktan, kendimi alamadım. Ülkeyi terk edip kızımdan ayrılmadan önce, bana sarılıp başını omzuma koymuş uzun süre kaldırmamıştı.
Kim olduklarını bilemiyorum, isim yok, kimlik yok, Twitter mesajından anladığım Afyon Bolvadin’de yaşarken, tutuklanıp İzmir’e getirilmiş. Haftalarca, aylarca, yıllarca tutuklu kalmasına neden olan davayı istinaf bozunca, yeniden yargılanmaya başlamış ancak uzun tutukluluk nedeniyle tahliye etmek zorunda kalmışlar.
Tahliye olmuş bir baba ve babalarına kavuşmuş kız evlatlar…
Hangi sebeple olursa olsun tahliye olmuştu ya, dört duvarın içinden kurtulmuştu ve gelip babalık krallığını yeniden kurmuştu.
Babalar ve kızları bir masalın iki kahramanıydılar zaten. Her kız çocuğunun kendi küçük dünyasında bir kral vardı, o da, krallığın prensesiydi. O krallık, huzurda ve güvende olmanın diğer adıydı. Sınırsız büyüklükteki kalpte ve omuzda hüküm sürüyordu. Baba omzu onu tüm kötülerden ve kötülüklerden koruyacak alandı, o en güvenli sığınak, bu fırtınalı dünyanın en huzurlu limanıydı. Sırtını yasladığı yıkılmaz bir dağdı o…
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
İşte o omuz kaç zamandır kız evlatlardan çalınmıştı.
Bir gün 15 Temmuz’un enkaz envanteri çıkarıldığında en başa yazılması gerekenlerden birisi de budur. En ihtiyaç duydukları zamanda, hayatlarının en güvenli sığınakları ellerinden alındığı için ağır travmalardan geçen kız evlatlar listenin başlarında bir yere yazılmalı.
8 Mart diye kadın hakları üzerine bir ton konuşma yapan, demeç veren, nutuk atan, duyar kasan sözüm ona kadın hakları savunucuları, babaları ellerinden alınan bu kız çocuklarının hiçbir zaman farkında olmadılar… Nurefşan gibi Meriç’te öldürülen kız evlatlar da umurlarında değildi. Küçücük bedeni Meriç’in zalim sularına kapılmasaydı, o da yıllardır görmediği babasının güvenli omzuna başını koyabilecek, dünyada en çok güvenebileceği limana sığınacaktı. Küçük Nurefşan ‘öteki’nin acısı olduğu için kadın hakları savunucularının, çok duyarlı yetkililerin hiç umrunda olmadı.
Bırakın kız çocuklarının travmalarını dert etmeyi, lohusa kadınların tutuklanmasına, yeni doğmuş bebeklerin anneleriyle birlikte hapsedilmesine bile tek ses etmediler.
Kızım bir kupa göndermiş bana. Üzerinde ‘baba’ yazıyor. Baba “koruyan, sarılan, özlenen, manası yokluğunda çok daha iyi anlaşılan kişi…” Kız evlatların babalarını serbest bırakın…