YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Azize, hasta annesinin yanına sığınmış, bütün masum ve mazlumluğuyla Haluk Levent’in telefonuna boncuk gözlerle nasıl da bakıyor. Daha birkaç sene öncesine kadar öğretmen olan anne babası ve ağabeyiyle herkes gibi bir hayat sürüyordu. Bir memur çocuğu nasıl yaşarsa onun gibi, ne çok büyük imkanlara sahip ne de yokluk içindeydi. Belirli bir düzende, oyuncaklarını, eşyalarını, ağabeyiyle paylaşarak mutlu sayılacak bir hayatı vardı.
Babasını yanlarından alıp götürdüklerinde daha 8 yaşındaydı, ağabeyini öldürdüklerinde 11, annesini öldürdüklerinde ise henüz 14 yaşındaydı.
Şimdi, küçücük dünyasıyla, devletin annesini ve ağabeyini niye öldürdüğünü, babasını niye hapsettiğini anlamaya çalışıyor. Bu korkunç travmayı niye yaşamıştı, anne babası bütün bunların yaşanmasına sebep olacak nasıl bir suç işlemişlerdi?
O anne ve babasını öğrencilerinin ve çevresindekilerin sevdiği, saygın biri olarak biliyordu ve karıncaya bile zarar verirken görmemişti onları. Böyle bir anne-babanın çocuğu olduğu için hep gurur duymuştu.
Artık annesi yok, ağabeyi yok, babası yanında değil. Şimdi çocuk ruhuyla bu korkunç gerçekle yüzleşmeye çabalıyor.
Bir türlü o soruya cevap bulamıyordu. Annesi ne yapmış olabilirdi ki, bütün dünyanın gözleri önünde taammüden, kasten öldürülmüştü ve o öldürülürken ses çıkaran kimse olmamıştı.
Bir katil olduğu söylenmiyordu, hırsızlık yaptığı, organ ya da uyuşturucu ticareti ile uğraştığı da iddia edilmiyordu. Hatta Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suç sayılan hiçbir şey de isnat edilmiyordu ama yine de göstere göstere öldürülmüştü.
Çocuk aklı bunu bir türlü almıyordu. Devlet gücünü kullanan bu şebekenin sahipsiz ve kimsesiz insanlara neden aç köpekler gibi saldırdığını anlayamıyordu. Boncuk gözlerle bakıp herkesin suratına tükürürcesine soruyordu: “Biz size ne yaptık?”
“Biz size ne yaptık?” Azize size soruyor, ey sahipsiz ve kimsesiz insanlara kuduz köpekler gibi saldıran şebeke ve onun yardım ve yatakçıları, bu insanlar size ne yaptı?
Fatma Görmez’den bir gün önce de Manisa’da, yürümekten aciz 84 yaşındaki emekli vaizi kelepçeleyerek hapse attılar. Yine ülkenin bütün dilsiz şeytanları oturup izlemeye devam etti. İçlerinden en vicdanlı olan ve zaman zaman kendince çıkışlar yapan Adem Özköse bu duruma bir ses verdi. O da attığı tweet’te diyor ki “Nasıl olsa Fetöcü denilerek bir çok insan için bu görüntüler normal olabilir. Fakat kim olursa olsun en temel insani haklara sahiptir’ düsturuna inanan biri olarak benim için normal değil.”
İçlerindeki en vicdanlısı bile bu insanlardan bahsederken sanki haşerattan bahsediyor. Kim olursa olsunmuş! Diyemiyor ki ya bu insan ne yapmış olabilir kardeşim. Pir-ü fani bir insan bu muameleyi hak edecek ne yapmış olabilir? Hangi kin, hangi dinmez öfke, hangi dert sizi bir kuduz köpeğe dönüştürdü?
Nasıl olsa ‘fetöcü’ diyerek bu görüntüleri kim normal buluyorsa Allah onların gani gani belasını versin demiyorum. Çünkü Allah bir insana bundan daha büyük bela vermez. Allah bir insanı bu görüntüleri normal bulanlardan daha aşağılık bir hale getirmez. Allah onların ruhunu, vicdanını, insanlığını almış da Ku’ran’ın ifadesiyle aşağıların en aşağısına esfel-i safiline düşürmüş, taş etmiş de farkına bile varamamışlar. Müntakim olan Allah onlara vereceği en büyük belayı zaten vermiş.
Nasıl olsa fetöcü (!) diyerek kuduz köpeklerin kimsesiz insanları parçalamasını oturup izleyen herkes üzerinizde nasıl bir bela biriktirdiğinizi anlamayacak kadar idrakiniz kapatılmış. İdrak kapanınca neler olduğunu bilmeyecek kadar da gaflet halindesiniz. Yazık hepinize.