YORUM | EKREM DUMANLI
Ufukta seçim göründü ya: beklenir ki her parti halka ne vaat ediyorsa onu anlatsın. Parti programları tartışılsın, memleketin gerçek sorunlarına çözüm önerileri sunulsun. Demokrasilerde öyle oluyor çünkü…
Öyle bir tablo yok ortada. Bu manzara bile ülkenin demokrasiden ne kadar uzak olduğunu resmediyor.
Peki ne var seçim endeksli tartışmalarda? Tuzaklı öneriler, güdümlü tartışmalar, laf cambazlıkları vesaire vesaire…
En sıcak tartışma konularından bir kısmına buyurun beraber bakalım:
CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın başörtüsü istismarını önlemek için “hodri meydan” dedi ve başörtüsü yasağının kaldırılması için bir yasa tasarısı hazırlattı. Erdoğan da karşı hamle yaparak yasa değil anayasa değişikliği yapılmasını gündeme getirdi. Oysa başörtüsü yasağına sebep olan ne yasa idi ne de anayasa. Genelde “kılık kıyafet yönetmeliği” bahane edilerek insanlar mağdur edilmişti bir zamanlar. Biliyorsunuz AKP iktidara geldikten sonra bir yönetmelik değişikliğiyle başörtüsü yasağını kaldırdı. Ancak bir başka iktidar geldiğinde bir yönetmelik değişikliğiyle aynı yasağı tekrar getirebilir. Yani konu hala siyasilerin iki dudağı arasında.
Şimdi bir endişe yayılıyor: “Acaba Erdoğan, ana muhalefet liderinin pasını gole çevirmek için bir anayasa değişikliği yapacak da bu değişiklikle laiklik ilkesini ortadan mı kaldıracak? Bu yüzden mi ‘aleviler’ konusu gündeme getiriliyor ve ‘değişik inançlara özgürlük’ kılıfı içinde laiklik prensibi anayasadan siliniyor?”
Çık çıkabilirsen işin içinden…
Bir zamanlar Erdoğan’ın en keskin muhalifi iken şimdilerde onun kapıkulu haline gelmiş Bahçeli diyor ki “Seçimler 18 Haziran’da yapılacak.”
Hal böyleyse ve mevcut anayasa askıya alınmayacaksa Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilebilir mi?
Yürürlükteki Ceza Kanununun mimarı, aynı zamanda Erdoğan’ın eskiden beri yakınında olan Prof. Dr. İzzet Özgenç çok net konuşuyor: ‘Seçimler erkene alınmazsa Erdoğan yeniden başkan adayı olamaz.’ diyor. Hatta bu görüşünü AKP yönetimine (sordukları için) ifade ettiğini de ilave ediyor.
Zaten diplomasını gösteremeyen ve bu yüzden tartışılan Erdoğan, anayasanın açık hükmüne rağmen üçüncü kez seçilince sürekli bir meşruiyet sorunu yaşamayacak mı?
Bu arada muhalefet Erdoğan’ın üçüncü kez seçilmesini sorun etmeyeceğini ifade etti. Anayasa ihlalini de problem yapmayacaksan niye muhalefetçilik oynuyorsun ki…
Bir dönem Erdoğan’ın başbakan olarak atadığı Ahmet Davutoğlu demiş ki “Seçim yaklaştıkça provokasyonlar artabilir”.
Gel de kara kara düşünme! Tecrübe konuşuyor çünkü. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimde hezimete uğrayan Erdoğan’ın, etrafı nasıl kan gölüne çevirdiğini kim unutabilir ki! Ve o kanlı sahnenin akabinde miting meydanlarından yükselen şu cümleyi kim hatırlamaz: “Gelin bu kardeşinize 400 vekili verin, bu işi suhuletle çözelim”
Başbakanlığı bir kara propaganda çetesinin baskısıyla bırakmak zorunda kalan Davutoğlu, o karanlık dönemi anlatırken “Açıklarsam o isimler insan içine çıkamaz” demişti. Şimdi yine provokasyondan bahsediyor. Tecrübe!
Bu arada ceza yasası yine değişiyor. Güya bazı suçlar cezasız kalıyormuş da bu da kamuoyunda infiale yol açıyormuş. Mantıklı görünüyor değil mi?
Az biraz altını yoklayınca ne görüyorsunuz: Cumhurbaşkanına hakaret başta olmak üzere iktidarı huzursuz eden ama hapis cezası gerektirmeyen suçları (!) işleyenler bu değişiklikle hapsi boylayacak. Bu kadar çok cezaevi yapan bir iktidara da bu yakışır (!).
Geniş çaplı sansür planlayan internet yasasını da hesaba katarsanız fotoğraf daha bir netleşecek. Yani, hapishaneler dolup taşacak, herkes bir şekilde zindan havasını teneffüs edecek. Korku rejimi tam da böyle inşa edilir zaten…
Sıcak gündem ve çağrışımlarını listelediğinizde söz uzayıp gidiyor. Peki bir seçim arefesinde gerçek gündem bu mu olmalı?
Ekonomide tarihin en büyük çöküşlerinden biri yaşanıyor. Hazine tam takır kuru bakır. Enflasyon almış başını gidiyor; TÜİK’in ilan ettiği rakamlara göre iki haneli enflasyon yüzde 80’in üzerinde seyrediyor. ENAG gibi bağımsız araştırma kurumu bunun yüzde 180’in üzerinde olduğunu söylüyor. İş yerleri kapanıyor, işsizlik artıyor, fakirlik katlanamaz boyutlara ulaşıyor.
Ehliyetsiz ve liyakatsiz insanlar devlet memuru yapıldı; her gün yeni faturalar çıkıyor karşımıza. Devletin kritik kurumlarında görev yapan bürokratlar barlarda şarkıcı öldürüyor. Bir Yargıtay üyesi makam odasında fuhuş yaparken basılıyor. Onlarca Yargıtay üyesi 6 yıldan fazla bir süredir hücrelerde çürütülürken…
AKP rejiminin atadığı hakimlerin, savcıların, polislerin, askerlerin adları yolsuzluk, rüşvet ve uyuşturucu davalarına karışıyor. Bütün dünya Türkiye’yi uyuşturucu trafiğinin merkezinde bir ülke olarak kayda geçiriyor…
Bu arada resmi rakamlardan öğreniyoruz ki 8 ayda 30 bin Türkiye vatandaşı Avrupa’ya sığınma talebinde bulunmuş.
Siyasetin ayak oyunları ve cerbezesi ile gerçek gündem arasındaki makas ne kadar açık; değil mi? Bu farkı kapatabilen, asli sorunlara eğilme ve çözüm üretme cesaretini gösterebilen, iktidara yürüme şansını elde edebilir.
Ne var ki demokratik denklemi bozan başka bir faktör daha var: Medya. İktidar, muhalif medyanın tamamını kapattı. Çakma muhalifler de sorunların bamteline hiç dokunmuyor. Toplum devasa bir kara propaganda ve beyin yıkama ile karşı karşıya. Muhalefet sosyal medyaya yaslandıkça oradaki sansür derinleşiyor.
Görünen o ki iktidarı alaşağı edecek en büyük etken, iktidarın bizzat kendisi. Gururu, kifayetsizliği, hırsı, şımarıklığı, zulmü… Eğer muhalefet gerçekten iktidara yürümek istiyorsa bu muhteris güç sarhoşlarının söylem ve eylemini taklitten vazgeçmeli, ayak oyunları yerine gerçek sorunların çözümüne odaklanmalı.