Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu
A.Hamdi Tanpınar tarihle ilgili olarak şahit olduğu yanlış yorumlara tepkisini, “Bu tarihin de nasibi bu. Bilmeyen açıklamaya kalkar, bilen susar. Matematik bilmeyenin matematikten bahsettiğini duymadım. Talihsiz bir bilgi dalı olsa gerek” sözleriyle ifade etmişti.
Bugün de benzer şeyler yaşıyoruz. Televizyon ekranlarında kitlelere mesaj vermek için yayınlanan “tarih” dizileri, yayınlandığı günün en çok seyredilen programı oluyor. Ancak bu dizlerde tarih, magazine dönüştürülerek yanlış bilgiler aktarılıyor.
Bazen de bir belgede veya bir hatıratta geçen bir bilgi, başka belge ve bilgilerle mukayese edilmeden “tamamen doğruymuş” gibi sunuluyor. Uzmanlar ise kamuoyunun önüne çıkıp gerçekleri paylaşmaktan korkuyorlar. Her bölümünde birçok yanlış bilginin yer aldığı “Payitaht Abdülhamit” veya “Diriliş Ertuğrul” dizilerine tarihçilerin tepkisiz kalmalarının başka bir izahı olmasa gerek.
AYAĞA DÜŞEN TARİH
Geçtiğimiz hafta, “Medine Müdafiî” olarak bilinen Fahrettin Paşa bir itibar suikastına maruz kaldı. “Tarihe dair her şeyi bildiği” izlenimi veren, ancak özgeçmişinden “hukukçu” olduğunu ve muhtemelen bir tarih disiplinine sahip olmadan “hukuk tarihi” doktorası yaptığını anladığımız bir yazar-akademisyen Fahrettin Paşa’ya suçlamalar yöneltti.
Yazara göre Paşa’nın suçu, Mondros’a rağmen “İttihatçı” kimliğinden dolayı Medine’yi teslim etmemekti. İddia sahibi, Paşa’nın Hicaz savunmasındaki rolünü de küçümsedi.
Bugün, Medine savunması ve askeri yazışmalardaki adıyla “Fahri Paşa” hakkında Genelkurmay ATASE Arşivi’ne ve İngiliz arşivlerine dayalı birçok çalışma var. Paşa ile ilgili 1990’da Süleyman Beyoğlu tarafından bir doktora tezi yapılmış. Ayrıca Salahi R. Sonyel daha 1972’de Medine’nin son günlerini İngiliz arşivlerinden hareketle açıklayan bir makale yazmış.
FAHRETTİN PAŞA’NIN MÜCADELESİ
Önce Hicaz Kuvve-i Seferiye ve ardından Medine Muhafız Kumandanlığını üstlenen Fahreddin Paşa’nın görevleri; Arap isyanının genişlemesini önlemek, Medine-Şam demiryolunu kontrol altında tutmak ve Medine’yi savunmaktı. Birçok cephede savaşan Hükümet, Hicaz’ı “tâli bir cephe” olarak görüyordu. Enver Paşa’ya göre asıl savaş Avrupa cephelerinde oluyordu ve burada Almanya veya İngiltere’den hangisi başarılı olursa müttefikleri de kazanacaktı.
İttihatçılar, Hicaz için çeşitli tedbirler alsalar da bunların başarılı olamayacağını düşünerek Filistin’i elde tutabilmek için 1917’de Medine’yi tahliye etmeye karar verdiler. Hükümete göre, Filistin’in kaybı “domino etkisi” yapacak, önce Suriye, ardından Anadolu işgale uğrayacaktı.
Padişah Mehmet Reşat ise tahliyeye karşı çıkarak böyle bir durumda istifa edeceğini belirtti. Cemal Paşa Fahrettin Paşa’ya tahliyeyi emrederken “Ancak, bu telgrafı alınca ağlamamanızı rica ederim. Ne yazık ki, Medine, bugün İslam vücudunun kangren olmuş bir uzvudur. Anavatanı kaybetmemek için, bu uzvu geçici olarak feda edeceğiz” diyordu.
Fahrettin Paşa cevabında bu emri “ağlamaktan okuyamadığını” söylüyor, az bir kuvvetle savunmanın devam ettirilmesini istiyor ve Ravza’yı “kanının son damlasına kadar” koruyacağını belirtiyordu. Doğabilecek tepkilerden dolayı yazışmalarda “tahliye” yerine “Medine programı” ifadesi kullanılmaktaydı. Ancak teşebbüsler başarılı olmadı ve tahliyeden vazgeçildi.
Fahrettin Paşa ise demiryolunu ve Medine’yi savunmaya devam etti. İngilizler, 1917 ortalarında Akabe’nin düşmesiyle asi Araplara doğrudan yardım ulaştırma imkânı elde ettiler. Aynı yıl, bugün Topkapı Sarayı’nın Hırka-i Şerif dairesinde sergilenen “Kutsal Emanetler” trenlerle İstanbul’a nakledildi.
MEDİNE’NİN TESLİMİ
1918 yılından itibaren isyancıların Medine ve demiryoluna saldırıları daha da arttı. Fahrettin Paşa demiryolu bağlantısının kesilmesi ihtimaline karşı, askerin ihtiyacını karşılamak için erzak depolamaya çalışmaktaydı. Paşa’nın emrinde,1 Nisan 1918’de demiryolu hattında ve Medine’de 11.050 asker vardı ve bu sayı 1 Kasım’da da 11.000 olarak bildirilmişti.
Eylül ayı içinde Osmanlı ordusu hızla geri çekilmeye başladı. Hayfa ve Nablus’tan sonra Der’a ve ardından Şam kaybedildi. Fahrettin Paşa bu gerileyişi askerden gizlese de İngilizler attıkları broşürlerle askerin moralini bozmaya çalışıyorlardı.
Fahrettin Paşa, İngilizlerle 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalanmasına rağmen Medine’yi savunmaya devam etti. Paşa, askerin moralini artırmak için “kutsal bir belde olan Medine’nin savunulmaya devam edeceğine dair” konuşmalar yapıyordu.
Ekim ayından itibaren Medine’de açlık tehlikesinin ortaya çıkmasıyla haftada üç gün ekmek yerine yüz gram peksimet verilmesi ve diğer üç günde ise ekmeğe peksimet karıştırılması kararlaştırıldı. Şehrin kuşatılmasından dolayı erzak kafilelerinin şehre gelmesi çok zordu. En azından nakit ihtiyacını karşılamaya çalışan Fahreddin Paşa, Rabiğ şeyhi Hüseyin Mübir’den 5.000 altın borç almayı başardı. Ayrıca Hazine-i Nebeviye’de bulunan altın ve gümüş eşyaları satarak etraftan yiyecek satın aldı.
Ateşkesle birlikte Fahrettin Paşa’nın Medine’yi teslim etmesi için İngilizler tarafından İstanbul Hükümeti’ne baskılar başladı. Önce Sadrazam A. İzzet Paşa, bir telgraf çekerek Medine’nin teslim edilmesini istedi. Ardından Yüzbaşı Ziya Bey, Medine’ye kadar gelerek Hükümetin emrini tebliğ etti. Fahrettin Paşa ise açlık tehlikesi olduğu iddialarına; askere altı ay kadar yetecek erzak bulunduğunu söylüyor, diğer taraftan da buğday ektirerek tedbir almaya çalışıyordu.
Ziya Bey’den sonra da bir İngiliz gemisiyle Adliye Nazırı Haydar Molla Medine’ye gönderildi. Haydar Molla önce Yenbu’ya çıktı. Oradan da Medine’ye gelerek Paşa’yı ikna etmek için uğraştıysa da sonuç alamadı. Bu sırada komutanların bazıları, sıkıntıların etkisiyle askerleriyle birlikte İngilizlere teslim olmaya başlamışlardı.
Paşa’nın direnişine İngilizler çok şaşırmakta ve Necid’deki İbn-i Suud’dan yardım aldığını düşünmekteydiler. İngilizlere göre Paşa, Arap isyancılara teslim olmak istemiyordu. İngilizler Paşa’ya, teslim olmaması için Hükümet tarafından gizli bir emir verilmiş olabileceğini düşünüyorlar ya da “İttihatçı” olduğundan İttihat ve Terakki tarafından yönlendirildiğini tahmin ediyorlardı.
İngilizler, İstanbul Hükümeti’ni Medine teslim edilmezse Boğazlardaki istihkâmları bombalamakla tehdit etmekteydiler. Özellikle, Paşa’nın Medine işgal edilmeye kalkışılırsa kendisini “Ravza’da havaya uçuracağı” şeklindeki sözlerinden çok rahatsız olmuşlardı.
Fahri Paşa, Ocak ayı başında üst komuta kademesinin direnişin artık bir anlamı olmadığı yönündeki baskısıyla teslim olmaya karar verdi ve müzakereler başladı. 8 Ocak’ta da yerine vekil bırakarak “hastalık” bahanesiyle Mescid-i Nebevi’ye çekildi. Bu durum isyancı Arapların ve İngilizlerin çok büyük tepkisine neden oldu.
Fahri Paşa’nın hiçbir şekilde asilere teslim olmayacağı anlaşılınca 10 Ocak günü sabaha karşı Osmanlı jandarma kuvvetleri tarafından Harem-i Şerif’te tutuklandı. Paşa, buradan alınarak önce Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Ali’nin karargâhına götürüldü. Oradan Mısır’a, daha sonra da Malta’ya gönderildi. Asi Abdullah’ın kuvvetleri de 13 Ocak’ta şehre girdi. Böylece Medine’de 1517’de başlayan Osmanlı hâkimiyeti kesin olarak sona erdi.
PAŞA NEDEN TESLİM OLMADI?
Ateşkese rağmen direnen tek yer Medine değildi. Osmanlı kuvvetleri; Musul, Asir ve Trablusgarp’ta da hemen teslim olmadılar. İstanbul Hükümetlerinin bu yolla İngilizlerle çeşitli konularda “pazarlık yapmayı” amaçladığı tahmin edilebilir.
İngilizler, “Türk kaplanı” dedikleri Fahrettin Paşa’nın teslim olmamasının nedenlerinin başında “dini duygular” olduğunu düşünmekte ve çevredeki kabilelerden yeterince erzak takviyesi aldığını tahmin etmekteydiler. Ziya Bey’e göre ise Paşa, Araplara teslim olmayı kabullenemiyor, tam bir kuşatma olmadığından ve elinde yeterince hurma ve pirinç stoku olduğundan teslim olmaya yanaşmıyordu.
Fahrettin Paşa’nın bir başka endişesi, Arapların teslim olduğu takdirde savaş hukukuna uymayarak kendisine çok kötü davranmaları ve işkence etmeleriydi. İngiliz Yarbay Bassett’e göre ise “Fahreddin Paşa kaburga kemiklerine kadar bir asker” olarak askerliğin gereğini yapmaktan başka bir düşünce içinde değildi.
Bize göre de bütün bu gerekçeler, Fahrettin Paşa’nın iki aydan fazla bir süre direnmesinde etkili olmuş ve Paşa, bir asker olarak görevini yapmaya çalışmıştır. Medine’yi zor şartlara rağmen ateşkes sonrasında bile aylarca müdafaa eden Paşa’nın kabri Aşiyan Mezarlığı’nda bulunmakta ve orada ziyaretçilerini beklemektedir.
Kaynaklar: S. R. Sonyel, “İngiliz Belgelerine Göre Fahreddin Paşa”, Belleten, S. 143, 1972; Y. Nizamoğlu, “Hicaz Cephesi”, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, Kitabevi, 2015.