Haber-Yorum | Mehmet Yıldız | MehmetYildiz@Tr724.com | @myildiztr724
Bylock kullandığı şüphesiyle pazarda gözaltına alınan teyzenin görüntülerini izlemişsinizdir. Emniyetin “operasyona gidiyoruz hadi gelin” diyerek peşine taktığı kameralar olmasa rezaleti öğrenemeyecektik.
“Başı örtülü” bir kadın polisin de eşlik ettiği “silahlı terör örgütü” üyesini kameralar eşliğinde gözaltına alma işgüzarlığı ülkemizi bir kere dünyaya rezil etti. Erdoğan’ın Muz Cumhuriyeti diye dünyanın öbür ucunda dalga konusu oldu.
Operasyonun kendisi kadar, kollarına giren polislere “bırak kolumu” diyerek sert çıkan pazarcı teyze ve utancından yüzünü yerden kaldıramayan polisler de unutulmayacak.
ELDEKİ EN ÖNEMLİ DELİL: BYLOCK LİSTELERİ
İktidarın elimizdeki en önemli delil dediği Bylock, son dönemde savcılara can simidi oldu, elde başka bir delil olmasa bile Bylock’tan tutuklamaya başladılar.
Önce bir liste oluşturuldu MİT marifetiyle. Gülen Hareketi’yle uzaktan yakından ilgili olduğu düşünülen kim varsa bu listeye eklendi. Sonra bir takım “kullanışlı aptallar” ve AKP’liler listelerden itinayla ayıklandı. Bu listeler sürekli güncellendiği için de iktidarın canını sıkan kim varsa, adını bir anda Bylock listesinde bulabilir. (Tıpkı AKP’li bir vekilin kardeşini cemaatçi diye tutuklatan polis müdürünün adının Bylock listesine eklenmesi ve onun da başka bağlantılarını kullanarak adını listeden sildirmesi gibi.)
Şimdi de Bylock içeriklerinin soruşturma dosyalarına girdiği haberleri dolaşıma sokuldu. Bylock yazışmalarının birkaç gün içinde kendiliğinden silindiği, defalarca yandaş medyada da yazılıp çizildiği halde nereden çıktı bu içerikler, böyle bir şey mümkün olabilir mi?
Şu ana kadar dosyaya girmiş bir içerik olup olmadığını bilmiyoruz. Bu konuda Bylock’tan tutuklu birkaç kişinin avukatı olduğu bilinen birinin iddiasından öte bir bilgi yok şimdilik.
Havuz medyasında bu yönde yapılan yayınların, Bylock tutuklarına “içeriklere ulaştık, gelin bizi uğraştırmayın itiraf edin” mesajı vermek amacını taşıdığını düşünüyorum. Bylock listesi diye önümüze konan Excel tablosuyla binlerce kişiyi cezaevine gönderen zihniyet, elbette işlediği suçu örtbas edebilmek için daha çok suç işlemeye devam edecek ve içerik uydurmaktan çekinmeyecektir.
AVUKATLAR TUTUKLULARI SUÇ İKRARINA ZORLUYOR
Bugünlerde bazı Bylock tutuklularına, avukatları tarafından yoğun baskılar yapıldığını duyuyoruz. Bir kısmı savcılarla işbirliği içinde olan avukatlar, tutukluları suç ikrarına zorluyor, aksi halde büyük ceza alacaklarını iddia ediyorlar. “Eğer Bylock kullandığınızı kabul etmezseniz bu defa önünüze Bylock yazışmalarından oluşan içerikleri koyduklarında daha çok ceza alırsınız. Gelin bunu kabul edin, yükledim ama dua, sohbet vs. paylaşmak için kullanmıştım ama pişman oldum deyin, ben de sizi kurtarayım” diyen bir avukatın niyetinin pek halis olmadığı ortada.
Peki Bylock kullanıcısı olduğunu kabullenmek gerçekten işe yarar mı? Hukukçular bunun pek işe yaramayacağı görüşünde.
MİT YASADIŞI YÖNTEMLERLE DELİL UYDURUYOR
1) Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin, Anadolu Ajansı kanalıyla bilinçli olarak sızdırdığı Bylock kararında, “MİT tarafından teşkilata özgü teknik istihbarat usul araç ve yöntemleri kullanılarak Bylock uygulamasına ait verilere ulaşıldığı” deniliyor. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla MİT bu bilgilere bir soruşturma kapsamında ve mahkeme onayıyla değil yasa dışı yöntemlerle ulaşmış. Oysa Anayasanın 38/6 maddesi ile CMK’nın 217/2 hükmü uyarınca hukuka aykırı deliller ceza yargılamasında kullanılamaz.
2) MİT Bylock verilerini usule uygun olarak elde etmiş olsaydı dahi, bu veriler tamamen istihbari nitelikte olduğundan tek başına delil değeri taşımaz. 2937 sayılı MİT Kanununun 6. maddesine göre istihbari dinlemeler ile elde edilen kayıtların istihbarat amacı dışında kullanılması mümkün değil.
3) Kaldı ki Bylock verilerinin içerik itibariyle de hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez. Kişinin bu programı hangi tarihlerde kullandığı, kimlerle yazıştığı, yazıştığı kimselerin de örgüt üyesi olup olmadıkları, yazışma içeriklerinin ne olduğu gibi sorular yanıtsız kalmakta.
4) Diğer yandan, söz konusu uygulamanın şüpheli veya sanığa ait telefonda kullanıldığının Litvanya’da bulunduğu belirtilen ilgili kuruluştan sorularak, açıklığa kavuşturulması gerekli. Zira devlete ait bir kurumun raporları hiçbir şekilde tek başına delil olmaz. Çünkü, devlet aleyhine suç işlediği iddia edilen kişiler hakkında tek taraflı devlet kurumlarının raporları ile kişilerin cezalandırılması hukuken mümkün değildir. Aksi takdirde baskıcı iktidarların bulunduğu ülkelerde, muhalifler bu yöntemle ilgili devlet kurumları tarafından listelenerek cezalandırılabilirler.
ERGENEKON VE BALYOZ ÖRNEĞİ
Hatırlarsınız, Ergenekon ve Balyoz davalarında hukuka aykırı elde edildiği iddia edilen deliller en önemli bozma sebebi olarak gösterilmişti.
Keza soruşturmalarda delil diye dosyaya konulan HTS kayıtları da öyle. Bir kişinin yurtdışında okuyan çocuğuyla yaptığı görüşmeyi alıp dış mihraklarla irtibat diye dosyaya koyan savcılar, aynı kurumda çalıştığı mesai arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmelerini de örgüt irtibatı kabul ettiler. Halbuki kim kiminle ne görüştü, konuşmanın içeriği suç unsuru taşıyor mu taşımıyor mu, çok önemli. Ayrıca ortada usulüne uygun olarak mahkemeden alınmış bir iletişimin tespiti kararı olması gerekir ki bu olmazsa konuşma içeriğinde suç bile olsa delil sayılmaz.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 8 Nisan 2003 tarihli bir kararında, suç örgütü ile ilgili soruşturmada telefon konuşmalarının hâkim kararı olmaksızın dinlendiği ve kayda alındığına işaret edilmek suretiyle, “… 1412 sayılı CMUK.nun 254. maddesinin açık hükmü uyarınca, hukuka uygun olarak elde edildiği saptanamayan bu ses kayıtlarının kanıt olarak hükme esas alınamayacağı” belirtilmiştir.
Bırakın uydurma Excel listelerini ve uydurma mesaj içeriklerini, içinde suç olan telefon dinlemelerinden bahsediyoruz. Bu dinlemelerin usulüne uygun elde edilmediği gerekçesiyle verilen mahkûmiyet kararını bozan Yargıtay, MİT tarafından oluşturulan, içeriğinde sohbet veya duadan başka bir şey olmadığı söylenen mesajları nasıl suç sayacak?
Önümüzde kapı gibi duran Balyoz semineri ses kayıtları varken, usulüne uygun elde edilmedi diye Yargıtay’dan bozma kararı çıkartan Çetin Doğan ve avenesi, dönüp kendilerine kumpas kurulduğu iddiasıyla dönemin hâkim ve savcılarından şikayetçi oluyor, şimdiki savcılar da bu yönde iddianame hazırlıyor.
Bu hukuksuzluğun kıyamete kadar sürmeyeceği kesin. Baksanıza şimdiden Saray’ı 2019 seçimini kazanamama endişesi sarmış durumda. Bu düzen yıkılıp gittiğinde, bugün yapılan bütün hukuksuz işlemler o işlemlerin altında imzası olan polisin, savcının ve hâkimin peşini bırakmayacak. Hâkim ve savcılar da bunun farkında. Bunun böyle olduğu Cemaat soruşturmalarından uzak durmak için attıkları kırk takladan belli.