MEHMET DİNÇ | STRAZBURG
Avrupa bir taraftan ırkçılıkla mücadele ederken diğer taraftan, popülist siyasiler yabancı düşmanlığını köpürterek oy devşirme peşindeler. Futbol sahalarında, parlamentolarda, polis kontrollerinde ya da iş başvurularında ırkçılık toplumları ayrıştırmaya devam ediyor. Irkçı saldırı ve hakaretlere en fazla siyahiler, Arap kökenliler ve Müslümanlar maruz kalıyor.
Avrupa’nın ırkçılıkla mücadele kurumu ECRI de son raporunda bu konuya değinmiş ve en fazla başörtülü kadınların ırkçı saldırılara maruz kaldığını belirtmişti. Son olarak Avrupa Konseyi İnsan Hakları komiseri Nils Muiznieks temelde siyahilere yönelik ırkçılığı konu alan “Afrophobia” sorununu raporlaştırdı. Avrupalı devletlerin tarihleriyle yüzleşmeleri gerektiği, kölelik ve sömürgecilik tarihini kamusal olarak kabul ederek bu sorunla mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.
Birçok ülkede ırkçılık eski ve yeni formlarıyla devam ediyor
İnsan köleleştirmesi ve köle ticareti, Avrupa’da hala izleri devam eden insanlık tarihinin korkunç trajedilerdi arasında yer alıyor. Sömürgecilik, milyonlarca erkek, kadın ve çocuğun kaderini kötü etkiledi ve dünyamızda silinmez bir iz bıraktı. Avrupa toplumlarını yüzyıllardır şekillendiriyor, derin önyargılara ve eşitsizliklere yol açtı. Korkunç sonuçları ise günümüzde hala göz ardı ediliyor ya da reddediliyor.
İnsan hakları komiserine göre, birçok ülkede, azınlıklara karşı ırkçılık ve ayrımcılık eski ve yeni biçimleri ile endişe verici boyutlarda devam ediyor. Özellikle savunmasız siyahi insanlar, günlük yaşantılarının büyük bölümünde ırkçılığa ve hoşgörüsüzlüğe maruz kalıyor.
Fransız polisler ten rengi koyu olanları 20 kat daha fazla kontrol ediyor
2014 yılında Fransa’da insan hakları savunucusu bir kurumun yaptığı araştırmaya göre ten renkleri koyu olanlar özellikle siyahiler, polis kontrollerinde diğer vatandaşlara göre 20 kat daha fazla kontrolden geçiyorlar. Aşağılama, hakaret veya kötüler muameleye maruz kalıyorlar. Siyah veya Arap genç erkekler, nüfusun geri kalanına göre daha fazla polisle muhatap oluyor.
Muiznieks bu konuya dikkat çekerek, 2014 yılından bu yana pek fazla değişiklik olmamasını üzücü olarak nitelendiriyor. Komisere göre, devletler veya kolluk kuvvetleri ‘ırkçı profilleme’ yapıyor. Özellikle siyahi vatandaşlar ve diğer azınlıklar kolluk kuvvetlerinde yapılan ırkçı profilleme ile orantısız derecede yüksek sayıda kimlik kontrolünden geçiyor. Genellikle polis kimlik kontrolleri nedenlerini açıklamaz. Bu denetimler sırasında polis, bazen, acımasızca, hakaret veya şiddet uygulayabiliyor.
Kenara itilmişlik ve ırkçı uygulamalar toplumsal ayaklanmaları tetikliyor
Fransa’da sosyal ayaklanmaları en derinden hisseden Avrupa ülkelerinin başında geliyor. Göçmenlerin, sosyal konutlar adı verilen bölgelerde Fransız vatandaşlardan ayrı yasamaya itilmesi, fiziksel ayrılığın yanında, kamu kuramlarında da ayrımcılığı hissetmeleri öfke birikmesi ve ardından öfke patlamasına yol açıyor. Muiznieks’in “ırkçı profilleme” tabiriyle yoğun baskı altında olduklarını hisseden göçmen gençler, orantısız güç kullanımı anında patlayabiliyor. Nitekim 2005, 2010 ve 2017 yıllarında polisin göçmen gençlere orantısız müdahalesiyle yaşanan ölümler ve yaralamalar, olayların patlamasına sebep oldu. Haftalarca durdurulamayan olaylar, arkasında, maddi, manevi ve sosyal olarak derin yaralar bıraktı. Bunun üzerine Fransa, konut politikası olmak üzere birçok uygulamasını gözden geçirme ihtiyacı hissetti. Komiser raporunda bu konuya yer vererek “Küfürlü ve hakaret içeren uygulamalar nedeniyle oluşan öfke ve bu öfkenin polise doğru yönelmesi, yoksul semtlerde işsizlik ve ayrımcılık fikri ile birleşince, bazı Avrupa şehirlerinde ayaklanmaların düzenli şekilde patlamasına katkıda bulunuyor” tespitinde bulunuyor.
Bu sorunun çözümü için Muiznieks’in bazı önerileri var:
– Avrupa devletlerine, ırkçılık ve ırk ayrımcılığına karşı polislikle mücadele konusundaki Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Ulusal Komisyonu (ECRI) tarafından hazırlanan 11 No’lu Genel Politika Tavsiyesi tarafından rehberlik etmeli,
– Özellikle ırkçı profillerin kanunla açıkça tanımlanması ve yasaklanması, ırksal profil oluşturma ve polis faaliyetlerinin izlenmesi için araştırma yapılması,
– Polis faaliyetleri için makul bir şüphe standardı getirilmeli ve ırk profili oluşturma ve makul şüphe standardı kullanımı konusunda polisler eğitilmeli,
– Şikâyetçilerin, polis tarafından ırk profilinin kurbanı olduklarını ispatlamada karşılaştıkları zorluklar göz önüne alınarak, ırk profillemesi iddialarında ispat yükümlülüğün değiştirilmesi göz önüne alınmalıdır;
– Bu bağlamda hazırlanacak güvenilir istatistikler, ayrımcılığın önüne geçmek için kilit önem taşır;
– Polis tarafından ayrımcı uygulamaların iddialarını incelemek üzere bir mekanizma bağımsız ve etkin bir şikâyet, kötüye kullanımı önlemek ve insanların polise güven sağlamak için esastır.
Siyahlara karşı nefreti teşvik hala Avrupa’nın bir gerçeği olarak duruyor
Birkaç Avrupa ülkesinde özellikle siyasiler ve partilerin nefret söylemi kaygılandırıyor. Ne yazık ki bazı siyahi politikacılar, meslektaşları tarafından ırkçı hakaretlerin kurbanı oldular. En sarsıcı olanlar ise 2013 yılında iki eski bakanın, Fransa’da Bayan Kyenge ve İtalya’da Bayan Taubira’nın yaşadığı olaylar. Bu gibi istismar örnekleri yalnızca politikacıları etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda sosyal barış ve bütünlük üzerinde yıkıcı etkiler oluşturuyor. Çeşitliliğin ortadan kalkması, siyasete katılanlar üzerinde de potansiyel bir caydırıcı etki oluşturuyor, bu nedenden ötürü siyahilerin ulusal ve Avrupa düzeyinde siyasette temsilleri giderek azılıyor. Politikacılar, gazeteciler ve düşünürler hoşgörüsüzlüğe ve nefretin çoğalmasına izin vermeyerek, toplum için çok önemli bir rol oynayacaklardır.
Spor, ırkçı saldırı ve hakaretlerden kurtulamadı
Ne yazık ki sadece Avrupa’da değil dünyanın birçok ülkesinden spor sahalarında ırkçı saldırı ve hakaretler yaşanıyor. Ulusal ve uluslararası kuruluşlar cezai müeyyideler uygulasa da, medya veya siyasilerin söylemleri gibi faktörlerden dolayı sorun henüz kökten çözüme ulaşmadı. Muiznieks de raporunda bu konuya değindi:
“Spor toplumumuzda pozitif değerlerin yaygınlaştırılması önemli bir rol oynar ve gençler üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Yakın tarihte, İtalya’da oynayan Sulley Muntari rakip takım taraftarlarının ırkçı saldırılarının kurbanı olmuştu. Muntari, taraftarların tutumunu şikâyet edince, hakem onu korumak yerine oyundan çıkarmak zorunda kaldı. Bu örnek, maalesef ırkçılığın hâlâ sporu ve özellikle futbolu rahatsız ettiğini gösteriyor. Hakaretler, sloganlar, semboller, jestler ve ırkçı tezahüratlar stadyum ve çevresinde yer alamaz. Avrupa ülkeleri bu olayları önlemeli ve bunlarla mücadele etmeli, mağdurları korumalı ve failleri cezalandırmalıdır. Özellikle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve sporda ırkçı hoşgörüsüzlüğe karşı önerileri hakkında tavsiyede bulunan yönergeleri dikkate alınmalıdır.”
Göç bağlamında yaygın ırkçılık ve ayrımcılık
Dünyadaki en büyük insanı krizlerine ev sahipliği yapan Afrika’dan göç akımlarının nedenleri üzerine ciddi tartışmalar ve yüzleşmeler olmuyor. Avrupa’da, göçmenler sıklıkla medya ve politikacılar tarafından güvenlik tehdidi ve uzun vadede kültürlere ve toplumlara yönelik doğrudan bir tehdit olarak tasvir ediliyor. İspanyol makamlarının, Sahra Altı Afrikalıları Ceuta ve Melilla’nın İspanyol şehirlerinden Fas’a geri gönderme uygulaması, bu yaklaşımın bazı tehlikelerini göstermektedir. Muiznieks, Sahra Altı Afrika’dan gelen göç akımlarının çok yönlü olduğunu ve korunmaya muhtaç olanların içerdiklerini göz ardı edildiğini söylerken, göçmenlerin Avrupa’ya vardığında mülteci veya iştirak koruması statüsüne sahip olmaları gerektiğini belirtiyor.
Avrupa’da, Afrika kökenliler sosyal ve ekonomik eşitsizliklere uğruyor
Avrupa ırkçılıkla mücadele kurumu “ECRİ”, 2014 ve 2015 yıllık raporlarında, Avrupa çapında siyahi kişilerin, cilt renginden dolayı istihdam edilme veya konut kiralama ihtimalinin çok daha düşük olduğunu belirtti. Ulusal insan hakları kurumları, savunmasız azınlık gruplarının insan haklarının korunması adına hayati bir rol oynamakta.
Devletler, özellikle siyahî azınlıkların durumunun tam olarak ortaya çıkarılması için uzmanlardan yardım istemeli ve bu yönde politikalar belirlemelidir. Hassas verilerin toplanması gönüllü olarak yapılmalıdır ve azınlık gruplarının üyelerinin özel hayata saygı hakkını korumak için gerekli güvenlik tedbirleri altında yürütülmelidir.
Avrupa devletleri pro-aktif bir yaklaşım benimsemelidir
Muiznieks’in ciddiyetle üzerine durduğu konu, Avrupa ülkelerinin geçmişlerini kamusal olarak kabul ederek bu sorunla mücadeleye başlamaları. Avrupa devletleri, özellikle Almanya bu uygulamaya yabancı değil. İkinci dünya savaşı yıllarında Yahudilere karşı yürütülen korkunç soykırım dönemi hala hafızalarda. Almanya, ülke ve toplum olarak bunu baştan kabul edip yüzleştiği için ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadelede daha etkin çözümler üretebiliyor. Geçtiğimiz ay Avrupa Parlamentosu’nda Alman vekil Rebecca Harms’ın, Türkiye’de Gülen hareketine karşı yürütülen sosyal soykırıma içtenlikle dikkat çekmesi bu tecrübelerin bir yansıması. Harms’ın, “Benim ülkem bu utanç verici toplu cezalandırmayı Avrupa’ya getirdi, dolayısıyla sırf Gülen Hareketiyle alakası olduğu için insanlar toplu şekilde cezalandırılamaz” haykırışı bu ayrımcılığın gideceğini noktayı daha iyi görmesindendir.
Yol haritası
İnsan hakları komiseri Muiznieks son olarak, “Avrupa’da, siyahların topluma dahil edilmesi ve eşitliği gibi konulara daha çok önem vererek yatırım yapmak için zamanı geldi” cümleleriyle muhatap devletlere yol haritası sundu;
– Doğal olarak çoğulcu bir kıta olan Avrupa’ya, siyahların daha fazla katkı yapabileceği bir ortam sağlanmalıdır.
– Siyahlara karşı nefret söyleminin bütün biçimlerine karşı kararlılıkla hareket edilmeli, siyaset ve sporda ırkçılığa karşı mücadelede özellikle dikkat edilmeli.
– Etnik ve ırksal gruplar üzerinde, gönüllülük esasına dayalı veriler toplanmalı.
– Her türden okul, ayrımcılığının yasaklanması konusunu ve bazı okullarda siyah çocukların temsili konusunu ele almalı.
– Polislikle ilgili her türden ırk profili yapılmasının yasaklanması, şikayetler için etkili ve şeffaf bir mekanizma oluşturulması.
– Sağlık hizmetlerinde, konut ve istihdama erişimde ayrımcılığı yasaklayan mevzuat güçlendirilmeli, kurbanların kendilerini ispat etme konusunda çekilen zorlukların ortadan kaldırılması için “ayrımcılık testi” kullanmalı.
– Siyahların ve diğer etnik azınlıkların ulusal ve yerel politik hayatta, yönetimde ve karar alma süreçlerinde katılımlarını artırmak için fırsatlar oluşturulmalı.
– Siyasiler veya toplum önünde bulunan kişiler negatif kalıplaşmadan kaçınmalı, temel hakları baz alan değerleri yükseltmeye teşvik etmelidir.
– Eski veya yeni göçmen olduğuna bakılmaksızın siyah insanların Avrupa’daki konumu güçlendirilmeli.