Avrupa ‘Sarı öküzü verdiğini’ çabuk anladı: Yasak sorun çözmüyor, sorunu derinleştiriyor

Avusturya yasak getirmeyi planlıyor. Hollanda yasakladı. Belçika ve Fransa yıllar önce yasakladı. Almanya Başbakanı Angela Merkel, yasağı ‘iyi fikir’ olarak değerlendirdi. Getirilen veya getirilmek istenen yasak burkayla (nikab) ilgili. Sayıları sadece birkaç yüzle ifade edilen burka giyenler için getirilen yasakta amaç aşırı sağın propagandasını engellemekti. Ancak bugün gelinen noktada, tavizin tavizi doğurduğunu Avrupalı hükümetler geç de olsa anlamış durumda.

Yasağın temeli yok ama…

2000’li yılların başında Madrid ve Londra terör saldırılarından sonra Avrupa, ABD’nin 11 Eylül güvenlik konseptine yakın bir uygulamaya geçti. Aşırı sağın taban kazanmaya başladığı bu süreçte, güvenlik gerekçesiyle insan hakları ve dini özgürlükler konusunda yasakçı bir anlayış ortaya çıktı. Bu dönemde en çok gündeme gelen konu burka oluyordu. Fransa, 2011’de burkaya yasak getirirken 5 milyon Müslüman’ın yaşadığı ülkede burka giyenlerin sayısı en fazla 3 bin olarak tahmin ediliyordu. Keza benzer yasağı uygulayan Hollanda ve Belçika’da bu rakam 150 civarındaydı. Uzun süre burka yasağını tartışan Danimarka’da ise burka giyenlerin sayısı 15 civarında olduğu ortaya çıkınca, yasağın absürtlüğü ortaya çıktı.

Maksat aşırı sağı tökezletmek

burka spotBurka yasağını getiren ülkelerin argümanları birbirine benziyor. Avusturya’nın yasak getirmesinde geçen yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini aşırı sağ parti Özgürlükçüler’in kıl payı kaybetmesi etkili oldu. Sosyal Demokrat ve Muhafazakâr Parti’den oluşan koalisyon hükümetine göre, burkaya getirilecek yasak aşırı sağın bir argümanını elinden alacaktı. Hollanda’da benzer durum söz konusuydu. Kamuoyu yoklamalarında Geert Wilders’in Özgürlükçü Partisi’nin birinci parti çıkmasıyla, parlamentonun çoğunluğu burkaya yasak getirilmesine onay vermişti. Fransa, Belçika, Hollanda ve Avusturya’nın temel gerekçesi aynıydı: Aşırı sağın argümanını elinden alıp, merkez partilerden bu partilere kayan oyları engellemekti.

‘İslam eşittir terör’ demeye kadar yolu var

Burka yasağının bir diğer sebebi de, terör saldırılarının önüne geçmekti. Yüzü bile gözükmeyen biri her türlü silahı taşıyabilir anlayışı yasağın bir başka gerekçesi oldu. Burka yasağına toplumun da destek vermesi, konunun geldiği noktayı gösteriyordu. Ancak Londra merkezli araştırma kurumu Quilliam Fonu’ndan Julia Ebner, merkez partilerin aşırı sağa kayan oyların peşine ‘absürt yasaklarla’ düşmesinin, sorunu giderek içinden çıkılmaz bir hale getirdiğini söylüyor. Ebner, burka yasağının getirdiği en önemli tehlikelerden birinin ‘tesettürlü bayanların tamamı toplum için tehlikeli’ noktası olduğunu ifade ediyor. Bu anlayış devam ettiği müddetçe ‘İslam eşittir terör’ anlayışının giderek topluma yerleşeceğini vurguluyor.

Avrupa ülkelerinde korkutan karşıtlık

İngiltere’de bulunan düşünce kuruluşu Chatham House tarafından 10 Avrupa ülkesinde 10 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırma, Avrupalıların ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın gerçekleştirmek istediği Müslüman göçü yasağına benzer bir yasağı desteklediğini ortaya koydu. Belçika, Almanya, Yunanistan, İspanya, Fransa, İtalya Avusturya, İngiltere, Macaristan ve Polonya’da yapılan araştırmada yüzde 55’e yaklaşan bir çoğunluğun Avrupa’ya Müslüman göçünün yasaklanması fikrini desteklediği açığa çıktı. Müslüman göçüne en çok karşı çıkan ülkeler sırasıyla yüzde 65 ve 64’lük oranlarla Avusturya ve Belçika oldu.

Demokrasi mi, güvenlik mi?

Kopenhag Üniversitesi’nden Thomas Hoffmann, Avrupa’nın demokrasi ile güvenlik arasında bir kısır döngüde bulunduğunun altını çizerek, özgürlüklerin kısıtlanmasının Avrupa demokrasisi için oturduğu dalı kesmek olduğuna işaret ediyor. Hoffmann, aşırı sağ korkusundan merkez partilerin toplumda problem oluşturmayan konulara yasak getirerek çözüm bulma anlayışının artık son bulması gerektiğini söylüyor. Hoffmann’ın gerekçesi ise, her yasağın bir başka yasağa, her tavizin bir başka tavize kapı açması. Birkaç yüz kişinin giydiği bir kıyafete yasak getirmenin, toplumdaki tüm tesettürlü bayanları zan altında bıraktığına vurgu yapıp, “Sırada hangi yasak var?” sorusunu sordurduğunu ifade ediyor.

Yasak, yasağı doğuruyor

Burka yasağıyla başlayan süreç giderek Müslümanların doğal haklarını kısıtladı. Bazı ülkeler kamusal alanda ve okullarda başörtüsü yasağı getirdi. Bu durum Hoffmann’ın işaret ettiği tehlikenin doğru olduğunu gösteriyor. Örneğin Danimarka’nın ikinci büyük şehri Arhus’un belediye meclisi yüzme havuzlarının belirli saatlerde Müslüman kadınlara tahsis edilmesini yasakladı. Fransa’nın 20 kadar sahil şehrinde Müslüman kadınların burkini ile denize girmesine yasak getirildi. Polis, sahillerde burkinili kadın avına çıktı.

Ayrımcılığın gücünü hafife almayın

Avrupa bir yol ayrımında bulunuyor. Bir tarafta özgürlükler, bir tarafta korkular. Ancak önünde Türkiye örneği de bulunuyor. AKP, geniş bir koalisyonla iktidarını sağlamlaştırırken, kendine güvendiği noktada ‘yol arkadaşlarını’ geride bırakmayı tercih etti ve bunu, önce toplumu bölerek ardından tek tek her kesimle mücadele ederek gerçekleştirdi.

Gezi’de başlattığı tasfiye süreci Cemaatle devam etti, ardından solcu ve Kemalistler’e uzandı. Türkiye’nin bu toplu tasfiye hareketine sessiz kalan gruplar, sıra kendine geldiğinde sesine ses verecek kimseyi bulamadı. Avrupa ise Türkiye’de bugün söylenen “Biz o sarı öküzü vermeyecektik” serzenişini önceden fark etmiş bulunuyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin