ÖZEL HABER | HASAN CÜCÜK
1990’lı yılların ortasında Kopenhag’da bir düğün… Davetliler müziğin etkisiyle halay çekip, oynuyor. İşte tam o sırada elini beline atıp silahına davranan bir kişi peş peşe havaya eteş ediyor. Salonun beton tavanından seken kurşunlar 3 kişinin ölümüne, 5 kişinin yaralanmasına yol açıyor. Düğün bir anda cenaze evine dönüşüyor. 3 kişinin ölümünden sorumlu kişi ise pişkince yaptığını şöyle savunuyordu; ‘Düğünde ateş etmek bizim kültürümüzde var.’ Kültürümüz deyip Avrupa’ya taşıdığımız demode bazı geleneklerimiz baş ağrıtmaya devam ediyor. Son dönemin moda problemi ise, Türk düğün konvoyları.
2000’li yıllara kadar Avrupa’da Türklerin düğün sayısı oldukça azdı. Zira, evliliklerde tercihler genelde Türkiye’den damat veya gelin getirme şeklinde olurdu. Aşk evliliğinin henüz tedavüle girmediği, bir yakınını Avrupa’ya getirip ‘kurtarma’ olarak görüldüğü yıllardı. Aile birleşiminde ülkelerin getirdiği kısıtlamalar ve yeni neslin eş tercihini Türkiye’den değilde kendisiyle aynı kültürde yetişmiş Avrupalı Türkler arasında seçmesiyle düğünlerin adresi değişti. Önceleri spor salonları düğün mekanı oluyordu. İlerleyen yıllarda düğün sayısı arttıkça yeni sektör doğdu. Düğün salonları peş peşe açılıyordu. Boş gün bulmak için aylarca öncesinden rezervasyon yaptırmak gerekiyordu. İthal damat ve gelin dönemi bitmiş, artık Avrupalı Türkler kendi arasında kız alıp veriyordu.
Türkiye’den ne işe yaradığı belli olmayan, yararından çok zararı olan bazı alışkanlıklarımızı Avrupa’ya taşımada oldukça mahiriz. Cami bir ihtiyaç anlarımda kahvehane kültürünü birebir kopyalamanın mantığını anlamış değilim. Birkaç yüz Türk’ün bulunduğu bir yerde cami varsa mutlaka en az bir tane de kahvehane vardı. Her türlü oyunun oynandığı, sigara dumanından göz gözü görmediği, bir binanın bodrum katındaki izbe yerin adı oldu kahvehaneler. Kumar güya yasaktı. Döner ve pizzacılar dükkanı kapattıktan sonra buralara koşar akşama kadar kazandığı hasılatı birkaç saat içinde kaybedip, gecenin bir vaktinde evinin yolunun tutardı. Şükür yeni nesil kahvehane kültürüne pek rağbet etmedi. Sayıları giderek azalmaya başladı.
Düğünler Avrupa’da olmaya başlayınca düğün konvoyları gerçeği görünür oldu. Gelin almaya konvoylarla gidiliyor, düğün salonuna yine konvoylarla geliniyor. Buraya kadar herşey normal. Ancak kanun ve kurallara uymama hastalığımız hemen depreşiyor. Otoyolu kapatıp halay çekenimiz bile çıkıyor. Şaka değil gerçek. Olay Belçika’nın Gent şehrinde yaşandı. Otobanı kapatıp, misket oynayan düğün konvoyundaki 18 kişi davalık oldu. Ülkenin en işlek otoyolundan E17’de çok yavaş sürerek trafiği sıkıştırıp, emniyet şeridini kapatmanın, yolda durarak halay çekmenin, ve araçlarıyla yolda daireler çizmenin bedeli; davalıların beş yıl boyunca trafikten men edilmesini, trafiği kapatan altı araca el konulmasını ve 2 bin Euro ceza verilmesi oldu.
Geçtiğimiz cumartesi günü düğün konvoyunda silah sıkan Türklerin görüntüsünü paylaşan Belçika’nın Flaman bölgesinde oyları yükselişte olan sağ partinin resmi hesabı şu ifadeyi kullandı: ”Bu görüntüle geçen Cumartesi Houthalen-Helchteren’den… Bu insanlar bizim toplumumuza ait değil. Bununla ilgili herhangi bir tartışma bile söz konusu olamaz”
Dit zijn beelden uit Houthalen-Helchteren afgelopen zaterdag. Deze taferelen horen NIET thuis in onze maatschappij. Daar kan geen enkele discussie over bestaan! pic.twitter.com/EirdhA3HPO
— Vlaams Belang (@vlbelang) September 2, 2019
Davanın hakimi Peter D’Hondt’un şu cümleleri ise tarihi nitelikteydi; “Sadece trafik sıkışıklığına neden olmakla kalmıyorsunuz. Aynı zamanda, diğer sürücülerin sinirlenmesine yol açıyorsunuz ve davranışınız agresifliğe ve sonucunda ırkçılığın artmasına neden oluyor. Zaten yeterince ırkçı var, buna karşı durmanız gerekiyor… Eğer bir parti yapmak istiyorsanız kafanıza kova bile geçirebilirsiniz ancak yolları amaçları için kullanılmaya bırakacaksınız.’’
Ceza kimin umrundaydı. Nitekim damadın arkadaşlarından biri yaptıklarını şu pişkinlikle savunuyordu; ‘Türk heryerde Türk’tür, sıkıntı yok. Cezadan korkacak değiliz. Pişman değilim, bir daha düğün olsa, bayrakları asar yine drift yaparız, yine oynarız.” Olay bu kadar basitti. Hem nasıl bir Türk’lük ise bu, başkalarını rahatsız edip, huzurunu bozuyor!
Türklerin en yoğun yaşadığı Almanya’da da düğün konvoyu vukuatları bitmek tükenmek bilmiyor. Otobanda halay çekmek, konvoy yapmak, devasa Türk bayrağı açmak, korna çalmak, drift yapmak, müziğin sesini sonuna kadar açmak artık sıradan oldu. Sıradan olmayan ise ülke polislerinin kanunsuzluğa göz açtırmamaya devam etmesi. Yasak olduğu halde konvoy yapanlara itina ile ceza kesiliyor. Polis eşliğinde konvoy yapmadan düğün salonuna doğru gidiliyor. Korna çalınmıyor, müziğin sesi kısılıyor.
Düğün yapmak herkesin hakkı. Eğlenmekte hakkı. Ancak özellikle Avrupalının dinlenme günü olan pazarları korna çalıp, müziğin sesini son ayar açıp çevreyi rahatsız etmek bir hak olmasa gerek. Hele en son Hollanda’da yaşanan örnekte olduğu gibi konvoyu durduran polisi dövmek, kriminal bir suçtur. Rotterdam’da tehlikeli sürüş, sol şeridi gereksiz ihlal ve korna çalarak gürültü yaptıkları şikayetiyle durdurulan düğün konvoyundaki bazı kişiler, polis memurunu dövdü. Polis ise damat dahil 3 kişiyi gözaltına aldı. Aşırı sağcı Leefbaar (Yaşanabilir) Rotterdam Partisi meclis üyesi Tanya Hoogwerf ise “dehşete düştüğünü” söyleyip, “Korna çalmak gibi medeni olmayan bir davranışın uzun süreden beri sorundu. Polis memurunun dövülmesi ile artık sınırın aşıldı’ diyordu. Türkler yaptıkları sorumsuzca davranışla aşırı sağa gollük pas verdi.
Avrupa’da 60 yılı geride bırakmaya hazırlanan bir topluluk olarak, Türkiye’nin neye yaradığı belli olmayan saçma adetlerini bir kenara bırakmanın zamanı geldi geçiyor. Eğlenirken başkalarını rahatsız etmemeyi, ülkenin kurallarına riayet etmeyi ne zaman öğreceğiz? Yoksa ‘Türk, Türk’tür’ deyip, yaptığımız yanlışı savunmaya mı devam edeceğiz?