Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Demir kararı

PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye açısından yargı sürecinde son noktayı oluşturuyor. Kararları Anayasa Mahkemesi’nden bile üstün olan ve bu konumu TC 1982 Anayasası tarafından hiçbir şüpheye veya farklı yoruma kapı aralamayacak kadar net şekilde formüle edilmiş bu yargı organı, Türkiye’nin kurucu üye kabul edildiği Avrupa Konseyi’ne bağlı bir mahkeme.

20 yıllık meslek hayatımda birçok uluslararası ilişkiler veya siyaset bilimiyle ilişkili derste AİHM nedir, anlattım. Öğrencilerime AİHM kararları hakkında bilgiler verdim, bazı örnek kararları beraber inceledik. Bu mahkemenin yetki alanında olmak Türkiye vatandaşlarına nasıl bir ayrıcalık sağlamakta, sanırım birçoklarının malumu; zaten bu konu sıklıkla medyada, özellikle sosyal medya platformlarında gündeme geliyor ve teknik bilgileri olmasa da, insanların büyük bir çoğunluğu, özellikle de mağdurlar bu mahkemenin önemini biliyor.

Bugün güne güzel bir haberle uyandım. Değerli dostum ve meslektaşım İletişim profesörü Vedat Demir Hoca sosyal medya hesabından AİHM’nin kendisi hakkında hak ihlali kararı aldığını duyurdu. Elbette çok sevindim. Vedat Hoca’yı 2006’dan beri tanıyorum. 18 yıl olmuş, dile kolay! Meslektaş ilişkimiz kısa sürede iyi bir dostluğa dönüşmüştü. Çevremde birçok dostum süreçte ortadan kayboldu, ama Vedat Hoca ile olan kadim dostluğumuz baki kaldı. Kader arkadaşı olmamız ve rejim tarafından kara listeye alınarak fişlenmemiz, sonrasında da Kanun Hükmünde Kararname ile akademiden ihraç edilmemiz yanında, bizi birleştiren en önemli ortak zemin, kapsayıcı ve “kabileci olmayan” bir insan hakları mücadelesi vermeye çalışmamızdı.

Türkiye’de mağdurlar arasında ayrım yapmadan, herkese aynı ölçütleri, insan haklarını, uygulamaya çalıştık. Ben de o da bunun bedelini ödedik. Ama Vedat Hoca’nın ödediği bedel çok daha ağırdı. O bu badireye Türkiye’de yakalandı. Bense 2015’te geldiğim Kanada’da, Memorial University’de bulunuyordum 15 Temmuz 2016’da. Dolayısıyla Vedat Hoca çok ciddi bir mağduriyet yaşadı. Önce gözaltı, ardından ihraç ve tutuklama – onu fiilen cadı avına maruz bırakmışlardı. Ondan işini, ailesini, aldılar, bin bir gayretler ve zor koşullarda elde ettiği adını lekelediler. Onu terörist ve vatan haini ilan ettiler. Bu süreçte birçok başka KHK’lının yaşadığı NAZİ tipi bir takibata uğradı. Sonunda bir Humboldt bursuyla Almanya’ya giderek Türkiye’den ayrıldı. Birçok değerli beyin gibi, Türkiye Vedat Hoca’yı da kaybetmişti.

Son sekiz yıldır Türkiye’deki yargı süreci (!) işledi ve birbiri ardına hayal kırıklıklarının ardından, bugünkü habere ulaşıldı!

Vedat Hoca gibi yüzlerce akademisyen Türkiye’den ayrıldı. Binlercesi ise Türkiye’de, mesleklerini icra edemeden hayatta kalma, hayata tutunma savaşı veriyorlar. Bu insanların adları lekelendi, sosyal güvenceleri ve sağlık sigortaları ellerinden alındı, çoğunun aile bireyleri de takibata uğradı ve mağdur oldu. Birçokları bu süreçte sağlıklarını kaybetti. Aklıma çok değerli isimler geliyor. Bazıları maalesef aramızdan erken yaşta ayrıldılar. Kalanların yaşamları çalındı. En verimli yıllarını kaybettiler.

Araştırma yapabilecekleri, öğrenci yetiştirebilecekleri yıllar böylelikle uçtu gitti. Türkiye sanki yetişmiş çok insanı varmış gibi bu insanları sildi, akademide kalıcı ve hissedilir zarara yol açtı. Rakamlar ortada. Türkiye’de üniversiteler, tırpanlanan bu verimli meslektaşlardan sonra dünya sıralamalarında onlarca basamak dibe indi. Eğitim kalitesi ve araştırma verimliliği tarihinin en düşük düzeylerine düştü. Düşünen eleştirel beyinler düşman hukukuna maruz kaldı, nefret objesi haline getirildi. “Kanlarında duş alma” gibi sözlü ve kısmen de fiziksel şiddet ve tehditlere maruz kaldılar.

Vedat Demir hakkındaki AİHM kararı çok önemli bir karardır. Vedat Hoca ile beraber yüzlerce meslektaş, Avrupa’daki en üst insan hakları mercii tarafından aklandı. Masum oldukları cümle âleme ilan edildi. Türkiye yaptığı hukuksuzluktan ötürü mahkûm edildi, tazminat cezasına çarptırıldı. İade-i itibarları her ne kadar öz vatanları tarafından henüz yapılmamış da olsa, TC Anayasası tarafından kabul edildiği üzere, yasa ve yargı önünde masumiyetlerini kanıtladılar.

Oysa hukukun temel ilkelerinden masumiyet karinesine göre savcılık makamı suçu kanıtlamak zorundadır. Hakkında iddia olan ve suçlanan vatandaş, suçsuzluğunu (masumiyetini) ispatlamak zorunda değildir. İddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Türkiye Vedat Hoca gibi binlerce evladının bu hakkını ellerinden aldı ve anayasa suçu işledi. Bu suç er geç tescil edilecekti, bu AİHM kararıyla bu gerçekleşti. Tıpkı bundan önceki AİHM mahkemesi kararları gibi!

Ne var ki Türkiye bu kararların gereğini yerine getirmiyor. Bunu yine kendi anayasasına ve yasal müktesebatına uymayarak yapıyor. Kendi varlık nedeni olan anayasaya uymadığında bir devlet kendi meşruiyetini ortadan kaldırır. Ve bu devletin vatandaşlarına da bu devlete karşı sivil itaatsizlik başta olmak üzere, meşru demokratik yollarla direnme hakkı doğar. AİHM Mahkemesi’nin Vedat Demir Kararı olarak niteleyebileceğimiz bu karar, emsal nitelik arz eder ve tüm kamu görevlileri bakımından bir içtihat yolu açar. Kaçışları yok: Suç işlediler ve bu suçun altında kalmaya mahkûmlar. Artık bunu salt bir etik önerme olarak ifade etmiyoruz. Suçlulukları Avrupa’daki en üst insan hakları yargı makamı tarafından da tescil edildi.

Vedat Hoca ve benim gibi binlerce akademisyen, üniversite yönetimleri ve meslektaşları tarafından fişlendi, kara listelere alındı. Utanç verici bir şeydir bu Türkiye akademisi için! Dahası, Cem Küçük gibi küçük ama mide bulandıran sözde gazeteci tetikçiler tarafından Vedat Hoca ve bazı başka meslektaşlar “gammazlandı”. Gammaz, olan bir durumun ifşasıdır. Oysa dediğim gibi, Vedat Hoca da diğer akademisyen arkadaşlarımız da esasen kendi görevlerini yapmışlar, demokrasiyi savunmuşlar, hak ihlallerine karşı çıkmışlar ve toplumlarını uyarmışlardı. Şimdi bu üniversite rejimleri ve tetikçi, şahsiyetsizler bakalım ne yanıt verecekler!

Kolayına kaçarak güçlüden yana tavır alıp insanları töhmet altında bırakan bu alçaklar, elbette tarih önünde hak ettikleri notu aldılar, alacaklar. Türkiye’de henüz düzelme emaresi yok, ama hukuksuzluk sonsuza kadar sürmeyecek. Ve AİHM kararları başta olmak üzere, gerçekler ve hukuk bu rejimin ve mümessillerinin yüzlerine çarpılacak. Altın çamura bulansa da altındır. Vedat Hoca’nın alnı ak. Tarihin doğru tarafında yer aldı, namussuzluklara ve haksızlıklara karşı çıktı. Başına gelenlerin tek nedeni budur. Oysa sussa ve onaylasa bugün bakan yardımcısı veya rektördü. Ne var ki bu rejimden paye almaktansa onun mağduru olmak ama dik durmak çok daha onurludur. O doğru olanı yaptı ve tarih onu bu şekilde anacak.

Ben Vedat Hoca ve onun nezdinde tüm KHK’lı akademisyenlere bu kararın hayırlı olmasını diliyorum. Yok daha uzun ama yılmak ve pes etmek yok!

Dayanışma ile!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin