[MEHMET DİNÇ, STRAZBURG]
Temel insan hakları sorunu sadece Kıta Avrupa’sının değil, başta otokrasi veya tek adam rejimi ile yönetilen ülkeler olmak üzere tüm dünyanın sorunu. Batı dünyası, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu gibi kurumları ve iç hukuk sisteminde oluşturduğu koruyucu önlemlerle insan hakları sorununu çözmeye çalışıyor. Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren ve 47 ülkede 820 Milyon insana ulaşan İnsan Hakları Komiserliği, bu alandaki en etkin ve önemli kurumların başında geliyor.
Avrupa İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks yıllardır süregelen kötüye gidişi işaret ederek 2016 yılını ‘insan hakları adına kritik dönüm noktası’ olarak tanımladı. Komiser, başta Türkiye olmak üzere, Ukrayna ve Fransa’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden benzeri görülmemiş şekilde sapmalar yaşadığının altını çizdi. Temel insan hakları konusunda, devletler taahhüt ettiği ve altına imzalarını attıkları anlaşmalara sadık kalmıyorlar. Diğer uluslararası insan hakları savunucularının rapor ve görüşlerine de bakınca son yılların insanlık adına enkazla dolu olduğunu görüyoruz.
Devletler, kendi vatandaşlarının haklarını gasp ediyor
İnsan hakları sorunu, yani insanların haksızlığa uğraması, ayrımcılığa tabi tutulması, aşağılanması gibi sorunlar genellikle devletlerin kendi vatandaşlarına reva gördükleri insanlık dışı uygulamalar. Uluslararası kurumlar, insan hakları anlaşmalarıyla, bireyleri kendi devlet veya hükümetlerinden korumaya çalışıyor. AİHM’e gelmiş yüzbinlerce dava dosyası bu duruma verilebilecek en güzel örnek. Bireyler haksızlığa uğradığı için kendi devletlerini uluslar üstü bir kuruma şikâyet ederek haklarını aramak zorunda kalıyorlar.
2016 insan hakları adına kritik dönüm noktası oldu
İnsan hakları komiseri Nils Muižnieks; 2016’da Avrupa’da insan hakları adına kritik dönüm noktası olduğu görüşünde, bu görüşünü bazı örneklerle destekliyor. Sığınma haklarının engellenmesi, İngiltere’nin Brexit referandumu, Türkiye’deki darbe girişiminin ardından insan hakları durumunun tamamen bozulması, Polonya’da hukukun üstünlüğü ilkesinin kaybolması ve Donald Trump’ın başkan seçilmesini bunlardan birkaçı.
‘Bu şekilde devam ederse Avrupa’da insan haklarının çöküşünü izleriz’
Bu durumdan daha büyük sorun ise Konseye üye devletlerin, altına imza attıkları anlaşmalara uymamaları ve itibarsızlaştırmaları. Örneğin, Rusya’nın AİHM kararlarını nihai karar olarak tanımaması, Türkiye’nin raporlara karşı “tanımıyoruz” gibi sert çıkışları, idam tartışmaları, insan haklarının sigortası olan kurumları sarsıyor. Komiser Muižnieks de bu konudaki endişelerini “Eğer bu tip uygulamalar devam eder ve yaygınlaşırsa Avrupa’da insan haklarının çöküşü yaşanır ve kaoslara yol açabilir” uyarısıyla dile getiriyor. “Bu sistemi sallamak veya yıpratmak isteyenler doğru adım atmıyorlar. Avrupa insan hakları evini düzene sokmak ve korumak için kapsamlı adımların atılması gerek” dedi.
Terörle mücadele ederken, insan hakları çizgisinden ayrılmayın
Komiser, terörle mücadele ederken, ülkelerin OHAL ilan edip bunu ‘olağan rejim’ hâline getirmelerinin önüne geçilmesini istedi. Örneğin Türkiye’de 3. defa OHAL uzatıldı, Meclis çalışmadan KHK’larla devlet yönetiliyor. Korkunç tarafı ise, iktidar, KHK sopasıyla muhalif gördüğü tüm kesimleri sindiriyor. “Terörle mücadele bir koşu değil, maratondur” diyen Muižnieks güvenlik sağlanırken demokrasinin kaybedilmemesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve Parlamenter Meclisi’nin, insan hakları savunucuları ve medyanın durumuna özellikle dikkat etmesi gerektiğini vurguladı.
Amnesty: 2016 sefalet ve korku yılı
Uluslararası Af örgütü (Amnesty) ve İnsan hakları izleme örgütü (HRW) gibi örgütler tüm dünya, insan hakları adına mücadele verirken bir yandan da farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Uluslararası Af örgütü 2016’yi “sefalet ve korku yılı” olarak adlandırdı. Af örgütü, dünyada nefret söyleminin arttığını, Ortadoğu’da Irak ve Suriye’nin kan gölüne döndüğünü, bunun neticesinde ortaya çıkan mültecilere ise hükümetlerin sırtını döndüklerine raporda yer verdi.
Af örgütü Türkiye raporunda ise, 100 bine yakın insanın işten atılması, kapatılan kurumlar ve nefret söylemlerinden bahsediyor. Türkiye hapishanelerindeki işkence ve tecavüzler insanlık suçlarının en aşağılık kademelerini oluşturuyor. Türkiye, 90’lı yıllarda kalan işkence suçlarıyla, “muhafazakâr parti” AKP eliyle tekrar hatırlamak zorunda kaldı.
HRW: “Türkiye son neslin en ağır krizinde”
İnsan hakları izleme örgütü ise “Türkiye son neslin en ağır krizinde” yorumunu yapmıştı. Bu açıklamalar komiserin, Avrupa’da insan haklarının çöküşünden endişe etmesinde ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarıyor.
Bu örgütlerin Türkiye raporları utanılacak cinsten. Bir iktidarın kendi vatandaşına nasıl bu kadar zulüm edebildiğine inanmak güç. HRW, Türkiye’de yargı bağımsızlığından, ifade hürriyetine, Güneydoğuda yaşanan zulümlerden Gülen hareketi başta olmak üzere toplum üzerindeki baskılara kadar her türlü hukuksuzluğa raporunda yer vermiş.
Güneydoğuda aylarca ilan edilen, ardından 15 Temmuz’la birlikte ülke geneline yayılan OHAL şartları, aylardır korku havası estiriyor. Hapishanelerde ve karakollarda en ağır işkence ve insanlık suçları işleniyor. 2016’nın Türkiye tarihi sayfaları, kara lekelerle doldu. Sadece Türkiye değil, insanlık tarihi en karanlık dönemlerini yaşıyor. Ve ne yazık ki bu insanlık suçları, devletler kendi vatandaşlarına reva gördüğü için yaşanıyor. Ya da bir zümrenin doymak bilmeyen hırs ve nefretlerinden dolayı, insanlar zulüm altında yaşıyor.