YORUM | EBUBEKİR IŞIK
2018 yılı Avrupa Birliği adına son derece çetrefilli bir yıl oldu. Bir tarafta sınırları dışında oluşan gelişmeler, diğer tarafta birliğin içerisinde daha da kök tutmaya başlayan problemler, Avrupa Birliği projesinin bir yönü ile ‘fetret dönemi’ diyebileceğimiz bir zaman dilimini yaşamasına sebep oldu ve bu durumun bir süre daha devam edeceğini öngörmek son derece mümkün. Bu problemlerin mahiyeti ve etki alanı ne olursa olsun, 2019 yılında da AB’nin gerek siyasi gerek ekonomik ve gerekse de güvenlik kaygılarını şekillendirmeye devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Brexit – Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık arasında devam eden müzakerelerin son viraja girdiği şu günlerde, Birleşik Krallık’ın 29 Mart 2019 Cuma günü İngiltere saati ile gece 11:00’de AB’den ayrılması beklenilmekte. Brüksel ve Theresa May hükümeti arasında varılan bu anlaşmanın Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından onaylanıp onaylanmayacağı hala bir muamma olarak varlığını sürdürmekle beraber, gerek Brüksel gerekse de Londra artık bu süreci nihayete erdirmek noktasında kararlı görünüyor. Çok sansasyonel bir durum olmazsa Birleşik Krallık AB’den Mart 2019 itibari ile ayrılmış olacak ve bu durum özellikle AB için daha önce test edilmemiş bir sürecin başlamasına sebep olacak. Birleşik Krallık AB’nin en etkili askeri gücü, ikinci büyük ekonomisi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak AB’den ayrılacak olması, AB için gerek Birliğin iç işleyişinde gerekse de AB’nin uluslararası ilişkiler ve güvenlik konularındaki etkinliğini çok ciddi anlamda etkileyebileceği beklenilebilir. Özellikle, İngiltere’nin AB’den ayrılmasından sonra serbest dolaşım ilkesi ile ilintili ilişki alanlarının hangi düzeyde ve nasıl etkileneceğine dair birçok araştırma olsa da, bu durumun reel olarak insanların hayatını nasıl etkileyeceği hala önemli bir soru işareti olarak Brüksel ve Londra’daki karar alıcıların masasında durmakta.
Göçmen Sorunu – 2011 Suriye iç savaşı ile başlayan ve siyasal etkileri dikkate alındığında Avrupa Birliği’nin en büyük sorunları arasında yer aldığını ifade edebileceğimiz göçmen sorunu 2019 yılında da varlığını ve etki alanını daha da genişleterek devam edeceğe benziyor. Suriyeli göçmenlerin yoğun bir şekilde Avrupa’ya akın ettiği 2015 yılının yaz aylarında özellikle bu problemin üye ülkeler nezdindeki ekonomik ve sosyal etkileri konuşulurken, son üç yılda göçmen problemi toksik etkilerini arttırarak, Avrupa siyasetinde AB’yi destekleyen merkez partiler ve bu partilere karşı kendilerini konumlayan ve aynı zamanda AB projesine eleştirel yaklaşan sağ-populist söylemlere sahip başka bir siyasal gerçekliğin oluşmasına sebep oldu. Bu yönüyle Avrupa’ya gelen göçmenler Avrupa siyasetinde bir kırılmaya sebep olarak, Avrupa Birliği siyasetini göçmenler meselesi üzerinden daha da kutuplaştırmış oldu. Suriye’de düşük yoğunlukta da olsa savaşın devam etmesi, Afrika’nın kuzeyinden binlerce mültecinin Avrupa’ya gelmeye çalışmalarının devam etmesinin yanı sıra, göçmenler meselesi üzerinden siyasal etki alanlarını genişleten sağ söylemlere sahip Avrupa’da ki bazı siyasal partilerin bu meseleyi bitirmek istememelerini düşündüğümüzde, bu sorunun 2019 yılında da AB’nin en önemli problemlerinden biri olacağını şimdiden öngörebiliriz.
Siber Güvenlik – Özellikle, Rusya’nın son ABD seçimlerine iddia edilen. siber müdahalesi ve kimi Amerikalı ve Avrupalı uzmanlara göre bu müdahelenin Donald Trump’ı ABD’nın 44. başkanı yapması, Avrupa’da düşük yoğunlukla devam eden siber güvenlik tartışmalarının da bir anda tekrar alevlenmesine sebep oldu. Diğer taraftan Almanya’da geçen yıl yapılan federal seçimlerden önce Rusya’nın Almanya genel seçimlerine siber bir müdahalede bulunarak sonuçlara etki etmek istediği ve bu kaygının en üst düzeyde Alman yetkililer tarafından dile getirilmesi, Avrupa Birliği kurumları ve liderlerinin bu meseleyi artık bir öncelik olarak görmesi sonucunu doğurdu. Bundan bir kaç ay önce İngiltere’nin ve hemen ardından Hollanda’nın Rusya aleyhine ifade ettikleri beyanatlar ve Moskova merkezli bir siber saldırı altında olduklarını ifade etmeleri de bardağı taşıran son damla oldu. Avrupa Birliği Dış ilişkiler Servisi altında yeni bir birim hayata geçirilerek (East StratCom TaskForce), büyümekte olan siber tehditler ile mücadele etmenin ilk adımlarından birisi atılmış oldu. Siber güvenlik meselesi tabii ki Rusya ile sınırlı değil. AB benzer kaygıları Çin içinde taşımakta. Bu bağlamdan hareketle, bir çok Avrupa’lı siber güvenlik uzmanı AB’nin Huawei gibi şirketleri daha da yakından izlemesi gerektiği noktasında tavsiyelerde bulunmakta. Bu sebeple, siber güvenlik meselesi 2019 yılında da AB’nin özellikle Rusya ve Çin ile olan münasebetlerinde Brüksel’in en önemli gündem maddesi olacağını rahatlıkla belirtebiliriz.
Radikalizm ve terörizmle mücadele – Özellikle, IŞID ve El-Kaide gibi terör örgütlerinin sosyal medya mecralarını iyi kullanarak, Avrupa’da yaşayan ve toplumun dışına itilmiş Müslüman kesimleri radikalize etmesi, bu yolla Belçika, Hollanda, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi bir çok AB üyesi ülkeden genç Müslümanı saflarına katması, gerek üye ülkelerde gerekse de AB nezdinde büyük bir kaygı oluşturdu Bu bağlamda, Paris, Londra, Brüksel ve Strazburg terör olaylarında eksikliği hissedilen en önemli husus AB üye ülkeleri arasında istihbarat paylaşımına dayalı ortak bir eylemin olmamasıydı. Bu kaygının giderek büyümesine rağmen, bu ülkelerin egemenlik haklarını ve ulusal güvenlik yetkilerini daha üst bir otorite kurarak kısmen bu yeni kurulacak birime devredecek olması, bugüne değin bu önemli konuda çok fazla yol alınamaması sonucunu doğurdu. Uluslararası istihbarat paylaşımına dayalı bir uluslar-üstü kurumun henüz AB kurumsal yapısının bir parçası olamaması, AB’nin radikalizm ve terör ile mücadelesinin etkinliğini kısıtladığı ve kısıtlayacağı ve bu durumun olumsuz etkilerinin 2019 yılında da devam edeceğini şimdiden ifade edebiliriz.
İran ve Ukrayna – ABD’nin İran Nükleer Anlaşmasından çekilmesi ve bununla da yetinmeyerek 4 Aralık 2018’de İran’a karşı yeni bir ambargo kararını yürürlüğe sokması, AB-ABD ilişkilerini İkinci Dünya Savaşı’ndan bu tarafa hiç görülmediği kadar germiş durumda. Özellikle, AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin Iran Nükleer Anlaşması’ndan AB’nin çekilmeyeceğini defaatle ifade etmesi ve İran ile Avrupa’lı firmaların yaptığı ticareti etkilelememesi için ABD’nin ambargo kararının etrafından dolaşarak yeni bir ticari ödeme yöntemi (Special Purpose Vehicle) ortaya atması, Atlantik Okyanusu’nun iki tarafında bulunan ve Trans-Atlantic ilişkilerin mimarı olan AB ve ABD arasında oluşan çatlağın büyüyerek devam etmesine neden oldu.
Diğer taraftan, Rusya’nın Kırım’ı işgali işe başlayan Ukrayna müdahalesi ve AB’nin bu duruma gerekli hassasiyeti gösterememiş olması, Moskova’nın elini daha da güçlendirmişe benziyor. Geçen ay Azov denizinde Rus Hava Kuvvetleri ve Ukrayna donanması arasında yaşanan gerilim, ve bu gerilimin bazı NATO üyesi ülkeler üzerinden AB’ye sıçrama ihtimali, Ukrayna meselesini AB için açık bir yara haline getirmiş durumda. Ukrayna’da yaklaşmakta olan seçimler ve Putin yanlısı adayların Moskova tarafından desteklenmesi, AB’nin Ukrayna ile alakalı kaygılarının artarak devam etmesi neticesi doğurdu. 2019 yılını dikkate aldığımızda, gerek İran ile alakalı devam eden riskler gerekse de Ukrayna ile ilgili kaygıların AB’nin gündeminden düşmeyeceği hatta dış politika tercihlerinde listenin en üst sıralarında yer alacağını ifade edebiliriz.