Avrupa, ABD’siz güvenlik arayışında…

MAHMUT AKPINAR | YORUM

Dünyanın en büyük askeri gücüne ve ekonomisine sahip Amerika Birleşik Devletleri, nispi güç kaybı yaşasa da global arenada hâlâ en etkili aktör. Ancak dünyadaki ABD patronajının kökleri sanıldığı kadar eski değil. ABD, 1776’da bağımsızlığını kazanmasına rağmen, uluslararası arenada belirleyici güç hâline gelmesi 20. yüzyılın ortalarına denk gelir. 1917’de I. Dünya Savaşı’na dâhil olarak Avrupa’nın kaderini belirlemiş, ancak esas yükselişini II. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştirmiştir.

Nazilerin Avrupa’yı işgali karşısında uzun süre izole bir politika benimseyen ABD, Churchill’in ısrarlı çağrıları ve Japonya’nın Pearl Harbor saldırısı sonucunda savaşa dâhil oldu. Amerikan sanayisi ve askeri gücü, savaşın sonucunu belirledi. Almanya ve Japonya’nın yenilgisiyle ABD, sadece bir savaş galibi değil, aynı zamanda küresel sistemin yeni patronu olarak ortaya çıktı.

Soğuk Savaş boyunca Sovyetler Birliği’yle rekabet etti, 1991’de Sovyetlerin dağılmasıyla tek kutuplu dünya düzeni oluştu. Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezi, Batı demokrasisinin ve liberal ekonominin kalıcı zaferini ilan ediyordu. Ancak tarih, her zaman olduğu gibi, bu kesin hükmü kısa sürede çürüttü.

ABD’nin mutlak hâkimiyetini sorgulayan ilk ciddi gelişme, Rusya’nın yeniden yükselişi oldu. Vladimir Putin yönetiminde Rusya, eski Sovyet mirasını canlandırmaya ve revizyonist politikalar izlemeye başladı. Bunun yanı sıra Çin, ekonomik ve askeri olarak ABD’ye meydan okuyacak seviyeye geldi. Hindistan da küresel güç yarışına katıldı. ABD’nin artık rakipsiz olmadığı bu yeni dünyada, Avrupa ise uzun süredir ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında rehavete kapılmış durumdaydı.

Avrupa’nın güvenlik yanılgısı

II. Dünya Savaşı’ndan sonra NATO’nun kuruluşuyla birlikte, Avrupa güvenliğini büyük ölçüde ABD’ye emanet etti. Zira NATO’nun askeri gücünün ve giderlerinin büyük kısmını ABD sağlıyordu. Avrupa ülkeleri ise savunma harcamalarını azaltarak sosyal refahı artırmaya odaklandı. Bu süreçte Avrupa’nın eski büyük güçleri İngiltere, Fransa gibi ülkelerin orduları dahi sembolik hale geldi. ABD’nin liderliğindeki NATO güvenlik düzeni, 75 yıl boyunca Avrupa’yı korudu. Bu dönemde Avrupa büyük ordular beslemekten vazgeçti, hem askeri harcamaları, hem de asker sayısını sürekli düşürdü.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte küçük ve teknolojik orduların savunma için yeterli olabileceği fikri büyük yara aldı. Teknoloji tek başına savaşamıyordu, cephede vuruşacak askerlerin sayısının ve ordunun büyüklüğünün hala önemli olduğu görüldü.

Avrupa ülkeleri Ukrayna-Rusya Savaşı sonrası ordularını güçlendirmek için bazı adımlar atarken Trump’ın tekrar başkan olmasıyla ve izlediği yeni politikalarla daha büyük bir şok yaşadılar. Putin Rusya’sının yayılmacı politikaları, Avrupa’yı tehdit ederken, ABD Ukrayna’ya tam destek veriyordu.

ABD askeri desteği Avrupa için kritik bir güvenlik sigortasıydı. Ancak Donald Trump’ın NATO’yu “gereksiz” bir yük olarak görmesi, Avrupa’nın kendi savunması için yeterince harcama yapmadığını defalarca dile getirmesi, NATO’daki taahhütlerini azaltması, Avrupa ülkelerini Avrupa’nın güvenliği noktasında ciddi endişelendirdi.   .

Trump’ın daha önce NATO’dan çıkmayı bile gündeme getirmesi ve Putin’e yakın duruşu, Rusya ile müttefikmiş gibi davranması Avrupa’nın ABD’ye olan güvenini sarsıyor. Avrupa’nın endişesi, ABD’nin tamamen içe dönmesi ve NATO şemsiyesini geri çekmesi. Çünkü Avrupa, onlarca yıl boyunca güvenlik harcamalarını azaltarak sosyal refaha yöneldi ve bugün birçok Avrupa ülkesi, büyük çaplı bir savaşı göğüsleyebilecek askeri güce, orduya, teçhizata, mühimmata sahip değil.

Trump’ın NATO’nun Avrupa’ya sağladığı güvenlik garantisini ortadan kaldırma ihtimali, Avrupalı liderleri alarma geçirdi. Bu nedenle, Fransa ve Almanya öncülüğünde, NATO’dan bağımsız bir Avrupa savunma gücü oluşturma fikri tekrar gündeme geldi. Hatta Paris’te Avrupa’nın savunma stratejisini masaya yatıran acil bir toplantı düzenlendi.

Yeniden silahlanma

ABD’nin güvenlik şemsiyesinin kalkma ihtimali karşısında Avrupa hızla yeni tedbirler almaya başladı:

  • Savunma bütçeleri artırılıyor: Almanya, II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden ordu kuruyor ve askeri harcamalarını hızla yükseltiyor. Fransa, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri de savunma bütçelerini artırıyor.
  • Zorunlu askerlik geri geliyor: Rusya tehdidinin diğer Avrupa ülkelerine de yayılma riskinin olması, Ukrayna’nın cephede savaşacak asker bulmakta zorlanması nedeniyle Avrupa ülkeleri zorunlu askerliği geri getirmeyi, orduları büyütmeyi tartışıyor.
  • ABD’siz bir Avrupa savunma modeli: NATO’yu domine eden ABD’nin Trump sonrası Avrupa Savunmasına destek vermekten kaçınması, dahası Avrupa için en önemli güvenlik tehdidi olan Putin Rusya’sına “müttefik” gibi yaklaşması Avrupalı liderleri NATO’dan ayrı askeri oluşumlar aramaya, bir Avrupa Gücü oluşturmaya sevk etti.  

Ancak savunma sanayisi birkaç yılda geliştirilebilecek bir alan değil. Orduların yeniden güçlendirilmesi, eğitilmesi, donatılması on yıllar alacaktır.

Öte yandan Avrupa’nın silahlanmaya başlaması, refah devletinden, sosyal devletten, eğitim ve sağlık gibi temel harcamalarda kesintiye gitmesini gerektirecektir. Son 70 yılda sosyal yardımlara, eğitime ve sağlık sistemine ayrılan devasa bütçelerin, artık silahlanmaya, orduya yönelmesi kaçınılmaz görünüyor.

ABD’nin NATO’dan çekilme ihtimali, Avrupa’yı sadece askerî açıdan değil, toplumsal açıdan da zor durumda bırakacaktır. Refah seviyesinin düşmesi, yaşam şartlarının ağırlaşması Avrupa’da aşırı sağın daha yükselmesine neden olabilir. Göçmen karşıtı ve milliyetçi partiler zaten yükselişte. Savunma harcamalarının artmasıyla ekonomik sıkıntılar ağırlaşırsa, bu grupların iktidara gelme ihtimali daha da artacaktır.

Bu noktada Rusya ve Çin’in, Avrupa’daki sosyal huzursuzlukları kendi lehlerine kullanmaya çalışması bekleniyor. Kremlin’in Trol ordularıyla Avrupa’daki aşırı sağcı ve milliyetçi hareketleri körüklediği biliniyor. Avrupa ülkeleri askeri tehditler kadar dıştan gelecek manipülatif yönlendirmelerle, psikolojik harekât unsurlarıyla da mücadele etmek zorunda. Kırılgan bir ekonomi, işsizlik ve refahtaki düşüş, sosyal huzursuzluklar askeri ve/veya asimetrik saldırılara davetiye çıkaracaktır.

NATO korumasının azalması ve ortadan kalkma ihtimalinin doğması Avrupa’nın, güvenlik noktasında Türkiye’yi yeniden değerlendirmeye almasına sebep oldu. Türkiye’nin stratejik konumu, kalabalık ve nispeten güçlü ordusu Avrupa için yeniden önemli hâle geldi ve bu durum Erdoğan yönetiminin elini güçlendirebilir

Sonuç olarak, Avrupa’nın 1945’ten beri sürdürdüğü “sosyal refah ve güvenlik” dengesi bozuluyor. Avrupa, ABD’nin güvenlik garantisinin kalkacağını farz ederek, askerî açıdan yeniden yapılanmak zorunda. Önümüzdeki yıllarda Avrupa, artan savunma harcamaları, azalan sosyal refah, yükselen milliyetçilik ve iç siyasi çalkantılarla mücadele etmek zorunda kalacak. ABD’nin gölgesinde geçen 75 yılın ardından Avrupa, kendi güvenliğini sağlamak zorunda olduğu yeni bir döneme giriyor. Bu geçiş süreci sancılı olacak ve küresel dengeleri derinden etkileyecek.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin