HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Bu ülkenin faşisti çok. Sosyalisti de İslâmcısı da, sağcısı da solcusu da, Türkçüsü de Kürtçüsü de. İşin garibi benzeri yaklaşımlar liberal geçineninde de var, demokratında da…
“Kürtçe sorununu çözdük” diyen bir iktidarın yayın organı Atv’de ekrana gelen bir kadın programında yaşananlar, malum kesimin Kürtçeye güncel bakışını ortaya koydu. Bilmece gibi konuşmayıp ayrıntılarını paylaşayım.
Atv’de aile dramlarını ekrana taşıyarak reyting yapan “Esra Erol’da” adlı programda 12 Aralık 2022 tarihinde Gülay Toma’nın dramı yansıtıldı. 21 yaşında ve iki çocuğu bulunan Gülay, 25 Kasım’da evden kaçıp kayıplara karışıyor.
Sonra Esra Erol’un ekibiyle temasa geçip yaşadıklarını anlatacağını söylüyor. 14 yaşında istemediği halde babasının zoruyla 25 bin TL başlık parası karşılığında biriyle evlendirilen Gülay, daha sonra programda anne babasıyla yüzleştiriliyor.
Kürt sorununun varlığını ısrarla reddedenler iyi izlesin. Daha nasıl anlatalım? pic.twitter.com/qV9J03t78C
— Salih Gergerlioğlu (@salihro) December 13, 2022
Yayın sırasında Gülay’ın annesi Besime, kızının yanına gidiyor ve kızına sarılıp Kürtçe sesleniyor. Anne Besime, “Çocukların var. Annesinin kuzusu. Canım kızım. Evine dön” anlamına gelen, “Kutkê te hene. Qurbana te me. Keçka mîn” diye sesleniyor.
Annenin Kürtçe konuştuğu anlaşılınca yayına çıkan ses reji tarafından kapatılıyor. Yayın 25 saniye sessiz bir şekilde sürüyor. Stüdyonun sesi açıldığında izleyiciler, Gülay Toma’nın “Fazla Türkçesi yok” dediğini duyuyor.
Gülay’ın konuşmasından sonra araya Esra Erol girip, “Ama ben anlayamıyorum ve söylemek istediklerini ifade edemiyorum” diyerek müdahalede bulundu. Anne Besime, kızıyla yeniden Kürtçe konuşmaya başlaması üzerine yayının sesi tekrar kısıldı.
‘TÜRK YURDUNDA TÜRKÇE KONUŞULUR’
Atv’nin Kürtçeyi sansürleme girişimi sosyal medyada yer aldıktan sonra tepkiler yükseldi. Kimi yaklaşıma göre, burası Türkiye idi ve Türk yurdunda Türkçenin dışında dil konuşulamazdı.
Televizyon kanalının tavrını onaylayanların gerekçeleri farklı farklı. Aşağılayıcı çirkin yaklaşımları aktarmak gibi bir düşüncem yok. Makul gibi görünenlerdeki tuhaflıklara değinmek gerektiğini düşünüyorum. Uzun yıllar aktif televizyon yayıncılığı yapmış biri olarak, bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Konuşmalarda küfür olma ihtimaline karşı rejinin böyle bir yola başvurduğunu söyleyebilmek mümkün. Nitekim, söz konusu programda sık sık bu tür ses kesme yoluna gidiliyor. Ancak söz konusu ses kesmelerde stüdyoda kıyametler kopmuş oluyor. Taraflar birbirlerine her türlü hakaret ve küfürlü sözleri savuruyor.
Anne Besime’nin sesinin kesildiği anlarda böyle bir ihtimale karşı tedbir alındığını savunmak söz konusu olamaz. Bunu diyebilmek için yönetmen koltuğunda oturan kişinin insan psikolojisini ve beden dilini hiç bilmemesi gerekiyor.
Her şeyi ile insan psikolojisini yönlendirme ve yönetme üzerine kurulu böyle bir programın perde arkasındaki tek isim olan yönetmene bunu yakıştırmak söz konusu olamaz. Programın izlenmelerine baktığınızda da insan psikolojisini çok iyi bildiği ve yönlendirdiği anlaşılıyor.
Tartışılan yayında bir kadın, günlerdir görmediği kızıyla televizyon programının stüdyosunda bir araya geliyor. Ağlayarak kızının yanına gidiyor. Onu kucaklıyor, sarılıyor, okşuyor. Böyle bir anda konuşmalar izleyiciye ulaşmasın diye yayının sesi kesiliyor.
Geriye sığınılacak bir mazeret kalıyor. O da RTÜK’ten ceza alma korkusu. Sarayın verdiği komutlarla oturup kalkan iktidarın üyelerini belirlediği RTÜK, muhalefete karşı canavar kesilirken, yandaş kanallara uysal bir kedi gibi davranıyor. İktidar kanalları, bu kuruluştan korkmak yerine sırtını buraya dayayıp cesaret alıyor.
Geriye tek ihtimal kalıyor. Kanal yönetiminin Kürtçeye olan tahammülsüzlüğü. Altını çizerek söylüyorum. İzleyicinin bilmediği dillerde yayın yapılmamasına karşı bir yaklaşım değil bu. Doğrudan Kürtçeye olan tavır.
📌#Skandal ‼
Esra Erol’da Bengisu kocasına “14 yaşındaki Suriyeli kız çocuğuna tecavüz ettin” dedi. Stüdyo ve Esra Erol duymamazlıktan geldi.
Lütfen rt yapın ve yayalım !@istanbul_EGM@adalet_bakanlik@atvcomtr@ErolEsra pic.twitter.com/jsnz6nEW6R— nurse 🌍 (@nursse_hemsire) December 8, 2022
Gayri ahlaki konuşmalar her gün bu kanaldaki kadın programlarında pespaye bir şekilde yer alıyor. Esra Erol’un programında, bir kadın kocasının 14 yaşındaki Suriyeli bir kıza tecavüz ettiğini haykırarak dile getirdi.
Bu ifşaata, ne program sunucusundan, ne kanaldan ses yükseldi. Hiçbir savcı da bu kişileri çağırıp, “Gelin bakalım bu 14 yaşındaki kıza tecavüz olayı nedir bir anlatın” demedi.
Aynı kanaldaki kadın programlarında farklı dillerde konuşan konuklar yer aldı. İki ay önce Müge Anlı’nın programında Japon gelin ekranda dakikalar boyu Japonca konuştu. Bir kişi de araya girip tercüme etti.
Esra Erol’un programında “tercüman yoktu” diye bir mazeret söz konusu olamaz. Anne Besime’nin konuşmasını kızı Gülay tercüme etmeye başlamıştı. Söz konusu programdaki yaklaşım, kanal yönetiminin Kürtçeye olan tavrını ortaya koymuş oldu.
Üstelik, “Ben anlayamıyorum” diyen Esra Erol da bir Kürt gelini. Kocası Ali Özbir, Kürt İdris lakaplı mafya babası İdris Özbir’in oğlu.
Karslı Kürt ailenin gelini olan Esra Erol, Kürtçeyi bilmeyebilir. Ancak, Türkiye’de yaşayıp konuşulan dilin Kürtçe olup olmadığını bilmemek mümkün değil. Hele bir de Kürt gelini olup da bu dile aşina olmamak akla yatkın görünmüyor.
Acılı bir annenin kızına yalvarması, Atv’nin yayın politikasına ters düşüyor.
Bunu “Devlet Kürtçe yayın yapıyor. Kürtçeye karşı tavır değil” diye açıklamak da mümkün değil. Birilerinin nazarında herkes bu ülkenin asli unsuru olabilir ama Kürtler bir türlü bu ülkenin asli unsuru olamıyor.
EN DÜZGÜN YAKLAŞIM BABACAN’DAN GELDİ
Atv’nin yaptığına farklı kesimlerden hayli tepkiler yükseldi. En yerinde tepkiyi DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan gösterdi. Kürt sorunu karşısında HDP taraf olduğu için, CHP de iç reflekslerden dolayı doğru mesajı veremez. AK Parti ise Kürt sorununun çözümünde treni çoktan kaçırdı. Babacan, mesajını Kürtçe verdi ve altına da yazdığının Türkçe karşılığını paylaştı.
“Ev nêrîna ku rencîde dike, em red dikin. Şerm e, guneh e, heyf e.
Biz bu rencide edici yaklaşımı reddediyoruz. Ayıptır, günahtır, yazıktır.”
Ev nêrîna ku rencîde dike, em red dikin. Şerm e, guneh e, heyf e.
Biz bu rencide edici yaklaşımı reddediyoruz. Ayıptır, günahtır, yazıktır. https://t.co/Dzldc8Oo1w
— Ali Babacan (@alibabacan) December 13, 2022
Bir annenin, evden kaçan kızını döndürmek için ağlayarak ana dilinde acısını dile getirip yalvarmasını doğal karşılamayanlar, birlikte yaşama kültürünü bırakın, insanlıktan nasibini bile almamış demektir.
Bu ülkede milyonlarca insan Kürtçe konuşuyor. Bugün bile Türkçeyi hiç bilmeyen ve ya çok az bilenlerin sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor.
Sen milyonlarca kişinin konuştuğu dili yok sayarsan, Meclis zabıtlarında (x) ile gösterip “anlaşılmayan bir dilde konuştu” notu düşersen, bu dili konuşan insanlar kendilerini bu ülkenin asli vatandaşı olarak görmez, göremez.
Türkiye’de Kürt diline hayat hakkı tanımama yaklaşımını savunanlar, daha dün Bulgaristan’da Todor Jivkov’un Türklere yaptığına onay vermek zorunda. Jivkov da tam bu yaklaşımla Bulgaristan’da Türkçeye karşı çıkıyordu.
Esra Erol’un tepkisi, söylenen sözleri anlamamasından kaynaklanmıyor. Anne Besime’nin vücut dili her şeyi anlatıyor zaten. Acılı kadından ağlarken bile Türkçe konuşmasını isteyenler, hangi ideolojiye sahip olurlarsa olsunlar insanlıktan nasibini alamamış olanlardır.
Bazi nuanslar vardir, önemlidir. Mesela bir ülke olur, demokrasi zaten kitabinda yazmaz ve su dilde agla der vesaire. Dogrudan der bunu cünkü demokratik bir sistemi yoktur zaten.
Yine bazi ülkeler vardir, dogrudan bir talebi yoktur, su dilde agla veya aglama demez, dolayli olarak bir dilde aglanmasini engeller, o dil yokmus gibi göstermeye calisir. Hani mesela Türk dizilerinde basörtülü insanlar yoktur hala ve hala, onun gibi. Bu ülkeler göstermelik de olsa demokratik ülkelerdir. Bunu yaptiran aslinda devletin belli bir kanunu degildir, korkudur, basini yakma endisesidir.
Iste bu gibi ülkelerin demokrasiye gercek manada dönememesinin önemli sebeplerinden biri de siyasilerin ve medyanin kullandigi dildir. Öyle bir dil kullanirlar ki, sanki demokratik sistemin hic bulunmadigi, bilinmedigi bir ülkede yasadiginizi sanirsiniz. Öyle pres yaparlar, öyle demagoji yaparlar, keserler, bicerler, bi kaliba koyarlar, bunu büyük bir hirsla, düsmanlikla yaparlar, nasi bazi ülkeler diplomasi tanimazsa bunlar da toplumlararasi diyalog tanimazlar. Hep kendi ragmina is yaparlar, ellerinde hep bir tas vardir, ve ister sinek olsun ister ayi, o tas hep büyüktür. Birbirlerinin basini yara yara zorla toplumu topluluklar haline sokarlar. Toplum olmak nedir bilmezler, bunu istemezler zaten.