YORUM | MAHMUT AKPINAR
Türkiye’de iki milyona yakın insana “terör”den soruşturma açılmış. Aileleriyle 5-6 milyona, akrabalarıyla düşünürseniz 10 milyona tekabül eder.
“Adalet ve kalkınma getireceğim, AB standartlarında demokrasi inşa edeceğim” diye yola çıkan AKP milyonlarca insana zulmetti. “Yolsuzlukla yoksullukla ve yasaklarla mücadele edeceğim” diye başladı, ama yüzyılın yolsuzluklarına imza attı. Yasaklarda, zorbalıkta ve muhaliflere kurulan baskıda Tek Parti dönemine erişti. Adaletsizliğin, hukuksuzluğun ve yolsuzluğun doğal sonucu olan yoksulluk ise dalga dalga yayılıyor, her geçen gün derinleşiyor.
Bu zulüm sürecinde insanlar işlerinden atıldılar. Mallarına, mülklerine çöküldü. Kurulu düzenleri bozuldu, çevreleri değişti. Bazıları özgür ülkelere göç etme imkanı buldu. Ama zulme uğrayan insanların kahir ekseriyeti Türkiye’nin boğucu ve bunaltıcı atmosferinde yaşamaya çalışıyor. Günlerini kaygı ve endişe içinde geçiriyor. Kutuplaştırılmış bir ülkede husumet dolu, ham insanların kaba davranışlarına maruz kalıyorlar.
Süreçte herkes farklı seviyelerde sıkıntılar, kayıplar yaşadı, hala yaşıyor. Türkiye’de kalanıyla, yurt dışına göçeniyle insanlar hayatlarını yeniden kurmak, sıfırdan başlamak durumunda kaldılar. Gençler için bu zor değil. Onlar yeni bir başlangıç için gerekli enerjiye ve ümide sahipler. Kayıp yılları, yitirdikleri nispi olarak çok olmadığı için, üzüntüleri de ileri yaşta olanlarınki kadar derin, sarsıcı olmayabiliyor.
Kırkından, ellisinden sonra her şeyini yitirip hayata en dipten ve yeniden başlamak zorunda olanların işi zor. Göçtüğümüz ülkelerde veya Türkiye’de eski işlerimizi yapamıyoruz. Türkiye’de hak ettiğimiz, emek verdiğimiz işimizi yaptırmıyorlar. KHK denilen ucubeyle insanları ademe mahkum ettiler. Yurt dışında ise yapageldiğimiz işlere devam için dil engeli yanında çok fazla prosedür var.
Hak mücadelesine devam edeceğiz, ama ayakta ve hayatta kalmak, ailemize bakmak, iaşemizi temin etmek durumundayız. Pek çoğumuz yeni alanlar, meslekler seçmek, yeni işler edinmek mecburiyetinde kaldık. Yeni bir hayat kurmak, bazen yeni bir ev kurmak durumundayız. Dağılmış ailelerimizi toparlamak, yeniden çevre edinmek durumundayız. Yurt dışında yaşayanlar ayrıca o ülkenin dilini, coğrafyasını, kültürünü tanımak, iklimine alışmak zorunda.
Yaşı ileri olduğu halde canla başla mücadele eden, hayata yeniden başlayan ve tutunmak için didinen azimli insanlar görüyorum. Ama bunun yanında daha kırklarında olduğu halde yeni bir başlangıca cesaret edemeyen, kendini atalete salan, içe kapanan, bedbinlik içinde arkadaşlara da rastlıyorum. Oysa nefes alıp verdiğimiz, elimiz ayağımız tuttuğu sürece imtihanımız devam ediyor, hayatımızdan ve amellerimizden sorumluyuz. Hz Peygamber bir hadisi şerifinde “kıyametin kopacağını bilseniz dahi fidan dikin” diyor. Yani kendinizi ölüme yakın hissetseniz dahi yeni başlangıçlar yapın, geleceğe dair yatırımlar yapın, adımlar atın, kendinizi salmayın diyor. Üstad Bediüzzaman “atalet, rehavet hayattan çok ademe yakındır” diyor. Ataletten uzak durmayı, say’e ve gayrete devam etmeyi teşvik ediyor. Divanı Harbi Örfi adlı eserinde başlıca toplumsal hastalıklarımızdan bahsederken cehalet ve sui ahlak yanında ataletten bahsediyor. Nurlarda: “Rahat zahmette olduğu gibi zahmet dahi rahattadır” diyerek, boş durmanın, atıl kalmanın, üretmemenin, düşünmemenin insanı huzursuz edeceğini, rahatsız edeceğini yazıyor.
Yeni dönemde ve yeni dünyada hepimiz dağılmış düzenlerimizi yeniden kurmak, yeni dostlar edinmek, yeni işler başarmak durumundayız. Bunun kolay olmadığı çok açık. Mümkünse ve istiyorsak eski tecrübelerimizi, birikimlerimizi yeni döneme/hayata aktaracak işlere yönelmek en iyisi. Ama bu bazen mümkün olmayabiliyor. Hiç tecrübe etmediğimiz, bilmediğimiz işlere başlamak zorunda kalabiliyoruz. Batı dünyasında 50-60 yaşından sonra kariyer çizgisini değiştiren çok kimse var ve bundan gocunmuyorlar. Aksine bunu bir challenge, yenilenme olarak görüyorlar. Kariyer çizgisini değiştiren insanlara modern dünyada imrenerek bakılıyor. Farklı alanlara hakim hikmet ve tecrübe sahibi kimseler olarak görülüyorlar.
Bir deprem yaşadık, düzenimiz, evlerimiz yıkıldı. İşimizi, dostlarımızı, çevremizi kaybettik. Ama yaşadığımız sürece dimdik durmak, gayret etmek zorundayız. Çok harika işler yapmamız, büyük başarılara imza atmamız gerekmiyor. Lakin kendimizi salmadan çabalamak, hayata yeniden tutunmak durumundayız. En azından gönüllü işlere yönelebilir, sanatla, şiirle, edebiyatla meşgul olabiliriz.
Atalet, eylemsizlik, hedefsizlik hayattan çok ademe, yokluğa yakındır ve insanı adım adım öldürür, ruhunu çürütür. Çok zorluklar yaşadık belki ama atalete teslim olmayalım. O sadece bedeni değil ruhu, ümidi, iştiyakı, heyecanı yavaş yavaş öldüren bir virüs. Ondan uzak durmayı başarmalıyız.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
.. Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
M. Akif Ersoy