Ana Sayfa Manşet Astronomi, fıkıh ve sorunlarımız

Astronomi, fıkıh ve sorunlarımız

Konuk Yazar | Ahmet Uysal

Üç aylara girilmesi ile birlikte, Recep ayı hangi gün başlıyor, Ramazan ne zaman gibi tartışmalar da tekrar başladı. Bu tartışmalar, din-bilim ilişkisi, fıkıh anlayışımız ve gündemdeki başka bir kısım meseleler hakkında çok önemli bilgiler sunduğu için dikkatle incelenmeye değer. Öncelikle problemin ne olduğunu bir örnekle kısaca ele alalım:

2016 senesinde İslam dünyasının çoğunluğu Ramazan bayramını 29 Haziran Çarşamba günü kutlarken, Türkiye ve fıkhi konularda Türkiye’yi takip eden Bosna Hersek ve Kosova gibi ülkeler 28 Haziran Salı gününden bayrama başladılar. Bu ayrılık elbette sadece Ramazan bayramına has bir durum değil. Genel olarak hicri takvime esas olan kameri ayların başlangıcının belirlenmesi konusunda İslam dünyasında farklı görüşler mevcut. Burada, herhangi bir görüşü savunmadan sadece neden farklı görüşler olduğunu kısaca açıklamaya çalışacağım. Ancak daha önce, ayrılıkların sebebinin ne olmadığını üzerine basa basa söylemek gerekiyor. Ayrılıkların sebebi kesinlikle İslam dünyasının astronomideki yetersizliği değil! Evet İslam dünyası aya adam gönderemedi, uzay yarışının herhangi bir yerinde değil ve bilim dünyasındaki yeri içler acısı; ancak ayın konumunu çok büyük bir hassasiyetle belirleyecek bilgi ve teknolojisi var Allah’a şükür (olmasa da açıp Google’dan bakabiliriz). Hatta bin sene önce de vardı. Ayın, dünyanın ve güneşin konumlarının herhangi bir anda nasıl olduğu konusunda (hemen hemen) kimse ihtilaf halinde değil. Kameri ayların başlangıcıyla ilgili yaşanan tartışmaların sebebi temel olarak içtihat farklılıkları ve siyasi sebepler denebilir ancak bence en önemlisi ve kimsenin üzerinde durmadığı mesele: İletişim.

1400 senelik İslam tarihinin ilk 200 senesinde Müslümanların yaşadığı coğrafya Endenozya’dan İspanya’ya kadar uzanmıştı. Biraz iddialı bir laf olabilir ama o zamandan beri geçen 1200 senede bütün dünya Müslümanlarının 100’den fazla defa Ramazan ayına veya Ramazan bayramına aynı gün başladıklarını zannetmiyorum. Zira hicri takvimde bir ayın başlangıcını belirleyen hilalin, o kadar geniş coğrafyada aynı gün görünmeye başlaması çok sıradışı durumlar dışında pek mümkün değil. Mevsimin yaz ve kış olmasına göre kimi zaman Fas, kimi zaman da Endonezya Ramazan’a erken başlamıştır. Hatta en az yüzde 20 civarında bir zaman (yaklaşık 240 Ramazan yapar) dünya üzerinde üç farklı günde Ramazan’a başlandığını da iddia edebilirim. Üstelik bu tahminlerimde havanın bulutlu olması gibi etkenleri de gözardı edip, ayı görebilecek herkesin gördüğünü varsayıyorum. Bunun detaylarını moonsighting.com adresindeki ayın görünebilirliği haritalarını kullanarak inceleyebilirsiniz. Güneş yılı ile Ay yılı arasındaki fark yaklaşık 10 gün olduğu için Ramazan 33 senede bir güneş takviminde aynı zamana denk gelir. O yüzden 33 yıllık bir periyodu incelemek yukardaki istatistikleri doğrulamak için yeterli.

Peki ta ilk günlerinden beri İslam dünyası hiç aynı anda bayram yapmadıysa bugün neden bu dert ediliyor? Ya da eskiden neden problem olmuyordu? Cevap basit: Çünkü telefon, televizyon ve internet yoktu. Kimse birbirinin ne zaman bayram yaptığını bilmiyordu. Bildiği zamanlarda da dert etmiyordu. Mesela dedelerimizin zamanında hac kafilesinin köye dönüşüyle Arabistan’dan farklı bir günde Kurban Bayramının kutlandığı anlaşılır ve bu pek de önemli bir problem olarak görülmezmiş.

ZAMAN, HER İNSAN İÇİN AYNI MI?

Bu noktada tartışmaların en temelinde olması gereken ama pek konuşulmayan bir soruyla başlayalım: Allah indinde Ramazan ayı mutlak bir anda başlayıp mutlak bir anda mı bitmektedir ve insanlar bu anı hatasız olarak tespit etmekle mi mükelleftir? Bu fıkıh alimlerinin cevaplaması gereken bir soru. Ancak ben bir fizikçi olarak ve yukarıda yaptığım hesabın pratik sonuçlarını düşünerek bu sorunun ilk kısmına “Allah bilir” ve ikinci kısmına da “kesinlikle hayır” diyorum.

Öncelikle biz ölümlü insanlar açısından zaten mutlak zaman yoktur. Einstein’ın izafiyet teorisini gözardı etsek bile dünyanın şeklinden dolayı dünya üzerindeki Müslümanların 24 saat dilimine dağıldığını biliyoruz. Birimiz sabah namazı kılarken diğerimiz yatsı kılıyor ve bunu hiç dert etmiyoruz. Mesela bir hadisi şerifte, “Rabbimiz her gece, gecenin son üçte birinde dünya semasına iner ve şöyle buyurur: ‘Bana dua edene icabet ederim, benden isteyene veririm, benden bağışlanmayı dileyeni bağışlarım.” Bu hadiste kastedilen zamanla ilgili bir kavga yaşandığına hiç şahit olmadım.

O yüzden Allah indinde mutlak bir zamanda Ramazan ayı başlıyor, cehennem kapıları kapanıyor cennet kapıları açılıyor olabilir, bunu Allah bilir ama biz fani insanların bu zamanı tüm dünyada aynı anda doğru olacak şekilde tespit etmesi mümkün değil. Dinde ‘teklif-i ma la yutak’ olmadığına göre böyle bir zorunluluğumuzun da olmaması gerekir. Üstelik İslam dünyası tarihin hiçbir döneminde aynı gün oruç tutmaya başlayamamışsa ve bu durum Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın ayı görünce oruca başlama emrine harfiyyen uydukları halde olmuşsa bu konuda mutlakiyetçi yaklaşımları bırakmamızda fayda olacağını düşünüyorum.

ÇÖZÜLEBİLİR BİR MESELE

Peki ne yapılması lazım? Fiziksel gerçekleri doğru olarak anladıktan sonra fıkıh alimlerinin çağın gereklerini de göz önünde bulundurarak içtihatta bulunmaları gerekiyor; ve mümkünse bunu kavga etmeden, varolan farklılıkları bir renklilik olarak görerek yapmaları çok faydalı olur. Açıkçası, bu çok orijinal bir fikir de değil. 27-30 Kasım 1978 tarihlerinde 19 Müslüman ülkenin katılımı ile toplanan Rü’yeti Hilal Konferansı tam da bu amaca yönelikmiş. Sonuç bildirgesini okuduğunuzda da, meselenin tamamen hallolduğu hissine kapılabilirsiniz. Ama durum hiç de öyle değil. Özellikle meselenin “İslam dünyasının lideri” olma tartışmalarına malzeme yapılıp güç gösterisine dönüştürülmesi işi iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Bayramı bütün Müslümanların aynı gün kutlamasının birçok faydası olabilir. Mesela ABD’de Müslümanlar bayramın hangi gün olduğu üzerinde bir anlaşmaya varabilirse, okullarda Ramazan ve Kurban bayramlarının resmi tatil olması için ciddi girişimlerde bulunulabilir. Günümüzde zaten birçok eyalette öğrenciler kendileri talepte bulunursa bayram için izinli sayılıyor. Ama resmi okul takviminde bu tatillerin yayınlanması için ortak bir gün üzerinde anlaşılması lazım.

Bu elbette sadece pratik bir uygulama. Daha önemlisi, bu konu çoğunluğun içine sinecek bir şekilde çözüme ulaştırılırsa kafamız daha rahat bir şekilde, ihlas ve uhuvvetle mübarek zaman dilimlerini değerlendirebileceğiz. Bu mesele “İslam dünyası”nın belki de en çözülebilir meselesidir. Bu yüzden önemsiyorum ve daha ayrıştırıcı meseleleri de çözmeye yarayacak zihni araçları bu örnek üzerinden geliştirebileceğimizi umuyorum.

1 YORUM