BABACANLAR | BEKİR SALİM
Bir yanık âşık… Destan şairi… Adanalı Ferrahî…
Asıl adı Mehmet Ali ve asıl memleketi Siirt’in Eruh ilçesi… Ama biz onu Adanalı olarak tanıdık ve Ferrahî olarak bildik, sevdik…
Ciğerleri kebap olmuş bir dert erbabı…
Çocuk yaşta babadan öksüz, anneden yetim kalmış. Yıllarca köylerde beslemelik ve çobanlık yaparak hayatını kazanırken okuma yazmayı kendi gayretleriyle öğrenip eline geçen her kitabı, özellikle şiir kitaplarını adeta yemiş, yutmuş. Ünlü âşıklardan hemen hepsinin kitaplarını okuyup ezberlediği söylenir.
Annesinin adı Emine’dir. Allah’ın hikmeti, on iki yaşında rüyasında gördüğü ve “bir pîrin bade içirdiği” maşukasının adı da Emine’dir. Tabi, ayrı bir boyutta tanıyıp âşık olduğu bu Emine’ye kavuşmanın imkanı yoktur. Yanında marabalık ettiği ağanın kızının adı da Emine olunca, “var bu işte bir iş” deyip, cesaretini toplayarak ağadan kızını ister. Sonuç hüsrandır… Aradan bir zaman geçer, ama Ferrahi’nin Emine aşkı hiç geçmez; akrabalarından bir kızla evlenir. Ondan olan kızının adını da Emine koyar… Şiirlerinde Emine isminin çok sık geçmesi aşkının ne kadar derin olduğuna da bir işarettir.
Ferrahî’nin 1955 li yıllara kadar yazdığı şiirlerini not ettiği defteri olan “Mahzun Çocuk” adlı şiir defteri maalesef kaybolmuştur. Daha sonra, yazdığı şiirlerden ve okuduğu türkülerden de anlaşılacağı üzere çok ince ruhlu bir insandır Ferrahî… Bu yüzdendir, çok genç yaşta ince hastalığa, vereme yakalanmıştır. Verem hastalığını bulaşıcı ve öldürücü olduğu o yıllarda başta dayısı ve akrabaları olmak üzere herkes yanından uzaklaştırmış, Ferrahî de köyü terketmek zorunda kalmıştır.
Kızıyla iyi bir ikili oluşturan Ferrahî, bir dönem destan şairliği yapar ve üçüncü hamur kâğıtlara teksir edilmiş destanları sokak sokak dolaşıp satarak geçimini temin eder. Bir ara saz evi açar, saz kursları verir. Bazı türküleri çok söylenmeye başlanınca bir zaman da radyoların aranan konuklarından olur.
Yaptığı programlarda okuduğu ”Elâ gözlü nazlı yari”, ”Ah neyleyim gönül senin elinden” ve ”Hasta gönlüm divânedir durmuyor” türküleri inanılmaz ölçüde sevilir.
Benim de çok sonraları jüri üyesi olarak bulunduğum Konya Âşıklar Bayramı’nın ikincisinde, 1967 yılında, kendisinin çalıp kızı Emine Ergat’ın okuduğu “Elâ gözlü nazlı yâri” türküsüyle, türkü dalında birinci olarak Mihri Hatun, 1968’de ise yine kızıyla beraber türkü dalında Köroğlu birincilik ödülünü almıştır.
Hakkında sayısız master ve doktora tezi yazılmıştır. Ama, en kapsamlı kitap, hiç şüphesiz, benim de aziz dostum, büyük folklör insanı Halil Atılgan tarafından yazılan kitaptır.
Acısını hep içinde yaşayan Ferrahî nihayet gırtlak kanserine yakalanmış ve otuz beş yaşında bizi öksüz bırakmıştır. Allah rahmet eylesin…
Elâ gözlü nazlı yâri,
Görem dedim göremedim.
Boş kalmıştır kavil yeri,
Varam dedim varamadım.
Gönlümün gülü nerede,
Engeller durmaz arada,
Emine’yle ben murada,
Erem dedim eremedim.
Şeker kaymak tatlı dili,
Kınalamış nazik eli,
Koynundaki gonca gülü,
Derem dedim deremedim.
Şahinim yok çıkam ava,
Ne yaptımsa aldım hava,
Kuşlar gibi ben bir yuva,
Kuram dedim kuramadım.
Gel derdini bana anlat,
Ben kimlere edem minnet,
Dediler ki bağın cennet,
Girem dedim giremedim.
Mehmet Ali asıl adım,
Ferrahi’yi pirle kodum,
Gurbet elden dönem dedim,
Duram dedim duramadım.
Arzu da yaktı Kamber’i,
N’olur biraz gelsin beri,
Feleğin çelik çemberi,
Kıram dedim kıramadım.
Nazlı yari getirip de,
Yanı yana oturup da,
Kollarıma yatırıp da,
Saram dedim saramadım.
Uzak bir menzile vardım,
Hem ağladım hemi durdum,
Karışık bir rüya gördüm,
Yoram dedim yoramadım.
Yükün aldı yine kervan,
Gönül sen de boşa kıvran,
Emine’yle dem-i devran,
Sürem dedim süremedim.
Benim en sevdiğim türküsü “Ah neyleyim gönül senin elinden” türküsüdür ki, verem olduğu anlaşılıp en yakınları tarafından bile terkedildiği, köyden kovulduğu günlerde söylenmiştir. Şimdi de bizim akrabalarımız da bize böyle aynı muameleyi layık görünce ve dahi köyümüzden, vatanımızdan kovulunca, içimden geldi ve söyledim, sizinle de paylaşmak istedim:
Ah neyleyim gönül gönül senin elinden,
Her zaman ağlarım gülemem gayri.
Ben bıktım usandım elin dilinden,
Terk ettim sılayı gelemem gayrı.
Gönül ben sırrına eremedim ki,
Gonca gonca güller deremedim ki,
Kaybeyledim dostu göremedim ki,
Aylar yıllar geçse bilemem gayri.
Ey Ferrahi yandım yar ateşine,
Neler gelir gariplerin başına,
Ağlayarak gelme mezar taşıma,
Uyanıp da sana gülemem gayri.
Bazen gerçekler hep saklı kalır hayatta,İnsan bir gerçeği biliyorsa açıklamalı
1970 yıllarda Teyzemin beyi anlatırdı
Ah neyleyim gönül senin elinden türküsünü n sözlerini şiir olarak yazmış1950 li yıllar sanırımFerrahi destan satarmış o yıllar osmaniye sokaklarında
Abdullah ilkutluyla karşılaşıyorTeyzemin beyi Ferrahiye bu parçayı veriyor .
Abdullah ilkutlu çok güzel şiirler yazan genç delikanlıymış o zaman.
İkisininde mekanı cennet olsun.