AHMET KURUCAN | YORUM
Başlık bana ait değil. 58., 59. ve 60. AKP hükümetlerinde devlet bakanlığı da yapan ilahiyat fakültesinden hocam olan Mehmet S. Aydın’ın Zaman Gazetesi’nde yazmış olduğu bir yazının başlığı. “Ârun Aleyküm”, “Utanın!” demek. İşin aslı bu cümle ona da ait değil. Filistinli bir kızın sözü bu. 2000’li yılların ilk çeyreğinde dünya televizyon kanallarının pek çoğunda gösterilen bir haykırış. Şöyle diyordu o kızcağız: “Utanın, utanın, ayıp hepinize, yazıklar olsun!”
Aydın Hoca bu söz üzerine o dönemde İsrail-Filistin sorunu üzerinde kapsamlı ve uzun bir değerlendirme yazısı kaleme almıştı. O yazının sadece bir kısmını size aktarmak ve ardından bir soru sormak istiyorum. Soracağım soruyu şimdiden söyleyeyim; “Değişen ne?”
Aradan 25 yıl geçmiş ve upuzun çeyrek asır içinde gerçekten değişen ne diye soracağım sizlere. Cevaplamaya hazır olun ama önce şu satırları gelin hep beraber yeniden okuyalım.
“Ayıbın çoğu bize” diyerek başlıyor Hocam yazısının ikinci paragrafında. İlk paragrafta Filistinli o kız çocuğunun acısına, ıstırabına, serzenişine duyarsız kalan dünya liderlerine seslendikten sonra.
“Ayıbın çoğu bize; nüfusunun kahir ekseriyeti Müslüman olan ülkelerin bazı yönetici kadrolarına, aydınlarına. Onlar ki, yarım asırdır Filistinlinin yersizliği, yurtsuzluğu, mağduriyeti ve öfkesi üzerinden siyaset yapmayı marifet saydılar. Onlar ki, kendi insanların insan haklarını, demokrasiyi çok gördüler. Onları etrafından olup bitenleir görüp, anlayıp değerlendirip ona göre tutum takınan bireyler olmaktan mahrum ettiler. Sivil bilincin gelişmesini önlemek için her yola başvurdular. Onları dev adımlarla ilerleyen aleme zebun ettiler. Şu ya da bu dış güce yaşlanmayı “global siyaset”in parçası, hatta aktörü olmakla karıştırdılar. Yarım asrı aşan bir süredir onlardan kimi “evrensel Arap liderliği” hayali ile yaşadı, oysa milli birlik ve bütünlüğü sağladıklarını öne sürerek yönetimini üstlendikleri ülkelerinde dahi “fitne ve fesadı” (Kur’an’ın söylediği anlamda) stratejilerine ana malzeme yaptılar. Biri “Büyük Irak”ı, öteki “Büyük Suriye”yi, bir başkası Eski Kartaca’yı inşa etme hayalini, daha doğrusu “safsatası”nı çevresine yaymayı kahramanlık addetti. Mümbit topraklarında, cennet vadilerinden eltaf eltaf üretim yaparak insanlarını doyurmak, eğitmek, sağlıklı hale getirmek ve böylece insana layık bir hayata kavuşturmak yerine o toprakları genç insanların, dünyayı değiştirmeye soyunan “delikanlıların” talimgahına, atış poligonuna çevirdiler.”
İyi okumalı bu satırları. Her bir cümlesi üzerinde düşünmeli. Şuna inanıyorum, Hoca bugün böyle bir yazı yazsaydı yukarıdaki satırlarda güncellemeler yapardı. Mesela “bazı yönetici kadroları” yerine belki “bütün yönetici kadroları” derdi. Mesela “Safsata” dediği “Büyük Irak, Büyük Suriye, Eski Kartaca” tespitlerine ilavelerde bulunur, “Büyük Orta Doğu, Büyük Osmanlı İmparatorluğu, Halifelik” vb. şeyleri de ilave ederdi. Belki mevcut gelişmeler karşısında “safsata” tespiti yerine başka bir nitelendirmede bulunurdu.
Her neyse; ben soracağım dediğim soruya geçeyim: Ne değişti? Galata Köprüsü’ndeki binlerce kişinin Filistin’e destek yürüyüşü mü diyeceksiniz?
Yapmayın…
Hocanın yıllar önce bu cümlelerle anlattığı gerçeği bir kareye sıkıştıran ve ‘fotomontaj’ olduğu ileri sürülen fotoğrafı (yukarıda) görmediniz mi? Sosyal medyada gündem oldu… Köprünün üzerinde belki de samimi hislerle protesto yapan yığınlar, köprünün altındaki sularda İsrail’e ticaret yapan konteynırlarla dolu gemi.
Söz konusu fotoğrafın ‘fotomontaj’ olduğu iddiaları ağır basıyor… Doğrudur! Ancak bu durum, o fotoğrafın bir hakikati resmettiği gerçeğini değiştirmiyor.
Evet, düşünün, hislerden arınmış olarak bulduğunuz cevabınızı bana değil aklınıza, kalbinize ve vicdanınıza verin lütfen.
Gözyaşları Dinsin, Toplum Huzur Bulsun
Af, yalnızca hukuki bir düzenleme değil, toplumsal barışın ve huzurun yeniden tesisinde bir köprüdür. Her birey hata yapabilir; önemli olan, bu hatalardan ders çıkarma ve topluma yeniden kazandırma fırsatı sunmaktır. Affetmek, hem bireyler hem de toplum için iyileştirici bir adımdır.
Bugün bir kez daha genel af konusu gündemdedir. Bu süreçte siyasilerden topluma kadar herkesin sorumluluğu büyüktür. Siyasi liderlerin kullandığı dil, yapıcı ve uzlaştırıcı olmalı; din, dil, fikir ve siyasi farklılıklar bir engel değil, çözüm için bir zenginlik olarak görülmelidir. Hukukun ve toplumsal değerlerin korunması öncelikli olmalı, affın mağdurları unutulmamalıdır.
Af, sadece cezaevlerindeki bireyleri değil, onların ailelerini ve toplumu da etkiler. Gözyaşlarını dindiren, yaraları saran, umut ve barış getiren bir adım olarak düşünülmelidir. Affetmek, geçmişin yüklerinden kurtulup geleceğe umutla bakmayı sağlar.
Bu yüzden şimdi, toplumun huzur bulması ve gözyaşlarının dinmesi için harekete geçme vaktidir. Af, insanlık ve barış adına bir fırsattır. Yaz dostum, yaz; af çıksın, gözyaşı dinsin.