YORUM | BÜLENT KORUCU | BulentKorucu@Tr724.com | @bulent_korucu
“Adıyaman Üniversitesi Fetö soruşturma komisyonu başkanı sanığa soruyor:
– Cemaat toplantılarına gitmişsin. Doğru mu?
– Evet gittim.
– Nasıl gittin?
-Arif götürdü.
-Arif kim?
-Yanınızda oturuyor.
-Arif bu adamı toplantılara sen mi götürdün?
-Başkanım, birlikte götürmüştük ya…”
Rektörlük, “Kişinin birkaç kere sohbete gitmiş olmasıyla fetöcü olduğunu söylemenin” yanlışlığını anlatan bir açıklamayla olayı doğruladı. Eğitim ve dayanışma odaklı bir sosyal hareketten terör örgütü çıkarmaya çalışmanın düşürdüğü komik durumlar bununla sınırlı değil. Belki de en masum çelişki Arif’in durumu. 15 Temmuz’un yönetim merkezi olduğu iddia edilen Akıncı Üssü’nü bombalayan beş pilotun tutuklandığını aylar sonra öğrendik. Mantığın en temel kuralı zıtların birlikte var olamayacağını söylüyor. Hizmet Hareketi’nin darbeci olduğunu ileri sürenlerin, darbenin önlenmesinde rol alanları da aynı gerekçeyle tutuklaması tuhaf değil mi? Sadece pilotlar değil, Akıncı’ya karadan operasyonu yöneten Korgeneral Yıldırım Güvenç de tutuklular arasında. 15 Temmuz’un ‘kahramanlarından’ Orgeneral Ümit Dündar da bu çelişkiyi TBMM Komisyonu’na izah edememişti.
Absürt ve çelişkili durumlar sivil alanda da aynı hızla sürüyor. Kayseri’de Boydak Ailesinin yargılandığı dava bunun örneği. Ailenin görünürdeki en büyük suçu(!) Melikşah Üniversitesini şehre kazandırmak. Onların ricasıyla konferans salonu yapan işadamı ise tanık. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elinden şilt aldığını anlatıyor mahkemede. Üniversite kuruluşu için kanun gerekiyor, o gün evet oyu veren vekiller de zan altında. Suçlamalardan biri de Fethullah Gülen’in kardeşinin cenazesi için Erzurum’a gitmek. Memduh Boydak itiraz ediyor: iyi de üç bakan (Binali Yıldırım, Faruk Çelik ve Recep Akdağ) namazda ön saftaydı. Fotoğraflar Memduh Bey’i doğruluyor. Hadi ayıkla pirincin taşını.
O çıldırtan yağmur suyundan sadece kamu otoritesini kullananlar içmemiş, herkes bir tuhaf. Benzer suçlamalarla yazar ve yöneticileri suçlanan Cumhuriyet Gazetesi, duruşma haberine ‘üç Boydak’ı oynadılar’ diye başlık koyuyor. Açın Sabah Gazetesini, onların yargılanmasıyla ilgili yayınlarına bakın, benzerlik mide bulandırıcı.
MUSTAFA AKAYDIN’IN SORUSU PANİKLETTİ
Bu kısır döngüyü kırmaya cesaret edecek, doğru soruları soracak birileri çıkmalı. CHP Milletvekili Mustafa Akaydın, pek çok insanın aklında geçirip üzerini örttüğü sordu. “Köprüde silahlı birileri var, neden polisi değil silahsız halkı üzerlerine gönderiyorsunuz?” dedi. Bu kadar makul ve doğru bir soru olabilir mi? Silahlı banka soyguncularının üzerine mahallenin berberini göndermiyorsunuz. Terör hücrelerini basarken camiye sabah namazına gelenlerden ekip kurmuyorsunuz. O halde köprüde niye bunu yapıyorsunuz?
TBMM araştırma komisyonundaki şu diyaloglar Akaydın’ın sorusunu daha anlamlı kılıyor. AKP Milletvekili Ravza Kavakçı Kan, İstanbul Valisine soruyor: “Allah’ın bir lütfu, insanlar hepsi bir yerde yığılmıyor, herkes farklı farklı yerlere gidiyor! Herkesin olması gereken yerde olduğunu görüyoruz.” Vali Vasip Şahin onu onaylıyor: “Genelde refleks olarak vatandaş, çok enteresan bir şekilde, sanki kendi aralarında daha önceden tatbikatını yapmış gibi bir inisiyatif içinde çeşitli noktalara birden müdahale etme noktasında harekete geçtiler.”
Komisyona bilgi veren İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın açıklamasına göre ise o gün, IŞİD operasyonu ve şehir genelinde uygulama maksatlı fazladan 6 bin polis görev başındaymış. Buna rağmen köprüdeki 30-40 asker için polis değil halk sürüldü ve en büyük sivil kaybı orada yaşandı.
Halkı köprüde askerin karşısına kim dikti?