M. NEDİM HAZAR | YORUM
Müslümanlıkta “İki cami arasında beynamaz” diye bir deyim vardır bilirsiniz. Felsefi karşılığı arafta kalmış olmak olsa gerek. Aslında Türkçe’de böyle pek çok deyim var. Şahsen ben en çok, “Ne tas düşsün, ne hamam çınlasın” deyimini çok beğenirim.
Ama şunlar da var mesela…
Ne köy olur ne kasaba. Ne kızı verir ne dünürü küstürür. Ne sakala minnet ne bıyığa. Ne sen sor ne ben söyleyeyim. Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü. Ne şiş yansın ne kebap. Ne tadı var ne tuzu. Ne üstte var ne başta. Ne yârden geçer ne serden. Ne dağda bağım var ne çakaldan davam (var). Ne darı ekerim ne serçeden şikâyet ederim. Ne değirmende yat ne korkulu rüya gör. Ne deliye söyle ne de söylet. Ne derin suya gir ne Hızır’ı çağır. Ne dilenecek hâli var ne zekât verecek malı (var). Ne döv ne dövül ne söv ne sövül. Ne düğün görmüş oynamış ne ölü görmüş ağlamış. Ne gir ıslan ne çık titre. Ne gör muhanneti ne iç suyundan. Ne han görmüş hanedan ne öğüt almış anadan. Ne kızı verir ne dünürü gücendirir. Ne kör pazara varsın ne pazar körsüz kalsın. Ne mezarlıkta uyu ne korkulu düş gör…
Öyle böyle değil bu tür deyimlerin binlerce olduğu söylenir ama yazımızın konusu bu değil.
Netflix’in son dini filmi Meryem (orijinali Mary) “Ne İsa’ya ne Musa’ya” sözüne tabiri caizse “Cuk” oturuyor. Evet film Protoevangelium of James adlı apokrif metninden ilham alarak yola çıkıyor ama, daha en başında “Hikâyemi bildiğinizi düşünebilirsiniz. Ama emin olun, bilmiyorsunuz.” ifadesiyle gnostik sapmaların olacağını da müjdeliyor gibi. En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim ki, Netflix’in Meryem’i ne Katolik Hıristiyan çevreleri memnun ve tatmin etti ne de sinemacıları. Hani konuya tarafsız olarak bakabilecek olan bizler için tam bir “iki cami arasında beynamaz” gibi kalmış bir yapım.
Aslında Hristiyanlık inanışları içerisinde Katolikler görece olarak Hz. Meryem’i normal bir pozisyona oturturlar. Katolik kilisesinin öğretilerinde bu konu önemli vurgulanır. İsterseniz doğrudan araya başvuralım ve bakalım Katolik inancına göre Meryem kimdir?
Meryem ve Azizler
Katolikler, ibadetin yalnızca Tanrı’ya yapılması gerektiğine inanırlar. Ancak Katolikler Meryem’e hürmet ederler:”Katolikler olarak, ibadetin yalnızca Tanrı’ya yapılması gerektiğine inanırız. Ancak Meryem’e de hürmet ederiz. Başka bir deyişle, “Kutsal Annemizi büyük bir hürmet ve bağlılıkla onurlandırırız çünkü o Tanrı’nın Annesidir. Meryem, Mesih’e duyulan mükemmel sevgi ve itaatin modelidir. Tanrı Meryem’i günahtan korumuş ve Meryem Kutsal Ruh’un gücüyle Rabbimize gebe kalarak Mesih’i dünyamıza getirmiştir. Biz Katolikler, Enkarnasyonu (bir varlığın (genellikle bir ruhun) bedensel bir forma bürünerek fiziksel dünyada varlık göstermesi) mümkün kılan Tanrı’ya “evet” dediği için lütuf dolu, Tanrı’nın Annesi ve bizim Annemiz olan Kutsal Bakire Meryem’i onurlandırmaktan başka bir şey yapamayız. Enkarnasyon olmasaydı kurtuluşumuz da olmazdı. Meryem, Tanrı’nın iradesine tam teslimiyetin en güzel modelidir.
Evet, Katolikler Meryem’i Mesih’e eşit olarak görmezler, aksine Mesih’le olan ilişkisi nedeniyle Meryem’e saygı gösterirler. Katolik Kilisesi İlmihali durumu şöyle açıklar: “Meryem’in Kilisedeki rolü Mesih’le olan birliğinden ayrılamaz ve doğrudan ondan kaynaklanır. Katolikler olarak, Tanrı’nın yaşamlarımız için yaptığı kutsallık çağrısına Meryem’in yaptığı şekilde yanıt verebilmek için dua ediyoruz.”
Rahibe Theresa, Meryem’in Mesih’e olan bağlılığını örnek almak için dua etmiştir: “Meryem, İsa’nın Annesi, bana yüreğini öyle güzel, öyle saf, öyle tertemiz, öyle sevgi ve alçakgönüllülükle dolu ver ki…. İsa’yı Yaşam Ekmeği olarak kabul edebileyim, O’nu senin sevdiğin gibi sevebileyim ve O’na hizmet ettiğin gibi hizmet edebileyim.” (BKNZ)
Bu ansiklopedik yaklaşımdan sonra isterseniz doktriner olarak Katolizm ve Meryem mevzusuna bir bakışta bulunalım.
Katolik anlayışındaki Meryem, özellikle İncil’deki anlatılarda yer alan bir figür. Meryem, Nazareth’ten genç bir kadın olarak tanıtılır; nişanlısı Yusuf ile mütevazı bir yaşam sürmektedir. Meryem’in en önemli anlarından biri, Luka İncil’inin (1:26-38) verdiği Annunçiasyon’da, Cebrail’in Meryem’e, Kutsal Ruh aracılığıyla bir çocuk doğuracağını müjdelediği andır. Bu an, Katolik teolojisi açısından, Tanrı’nın insanlıkla birleştiği yani İncarnation (İsa’nın Tanrı ve insan olarak doğuşu) sürecinin başlangıcıdır.
Meryem’in cevabı büyük bir alçakgönüllülük ve itaatle gelir: “Rabbin kuluyum, bana dediğin gibi olsun” (Luka 1:38).
Meryem’in “evet” demesi, Tanrı’nın planına olan güvenini ve iş birliğini simgeler. Bu “fiat” (evet) anı, insanın Tanrı’nın isteğiyle tamamen iş birliği yapma anlamında en yüksek biçimidir.
“Tanrı’nın Annesi” (Yunanca Theotokos) unvanı, Meryem’in Katolik inancındaki en önemli unsurlarından biri. Bu unvan, 431 yılında Efes Konsili’nde resmen onaylanmış ve İsa’nın hem tam Tanrı hem de tam insan olduğu kabulüyle Meryem’in Tanrı’nın Oğlu’nu dünyaya getiren anne olduğu vurgulanmış. Bu doktrin, Tanrı ve insanın birliğini gösterirken, Meryem’in Tanrı’nın annesi olarak sahip olduğu kutsallığı ortaya koyuyor.
Meryem’in annelik rolü, sadece İsa’ya olan fiziksel bakımıyla sınırlı değil. O, aynı zamanda tüm Hristiyanların ruhsal annesi olarak kabul ediliyor. Meryem’in bu ruhsal annelik rolü, Kilise’nin tüm üyeleri için bir model oluşturuyor ve Tanrı’nın isteğine tamamen teslim olmuş bir insanın nasıl yaşaması gerektiği konusunda rehberlik ediyor.
Katolik inancında Meryem’in “Herkülün Arınması” (1854 yılında Papa IX. Pius tarafından ilan edilen doktrin) doktrini önemli bir yer tutuyor. Bu doktrin, Meryem’in, annesinin rahminde oluştuğu andan itibaren, orijinal günahtan arındırılmış olduğu inancını ifade etmekte. Bu, Meryem’in kurtuluşa ihtiyaç duymadığı anlamına gelmez, ancak Tanrı’nın lütfu ile o, Tanrı’nın Oğlu’nu doğuracak kadar saf bir kap olarak hazırlanmıştır.
Herkülün Arınması doktrini, Meryem’in benzersiz kutsallığını ve Tanrı’ya sadık kalma noktasındaki rolünü göstermekte. Bu, Tanrı’nın merhametiyle verilen bir armağandır ve Meryem, tüm inananlar için bir erdem modelidir.
Bir başka önemli doktrin ise Meryem’in Göğe Yükselmesi’dir. Bu doktrin, Meryem’in, dünya hayatının sonunda, bedeninin ve ruhunun birlikte göğe alındığını kabul eder. 1950 yılında Papa XII. Pius tarafından dogmatik olarak kabul edilen bu öğreti, Katolik inancında Tanrı’nın ölümü ve günahı yenecek olan İsa’nın zaferinin bir simgesi olarak görülüyor.
Meryem’in Göğe Yükselmesi, Hristiyanlar için bir umut kaynağıdır; çünkü bu, Tanrı’nın ödüllendirdiği, imanla yaşayan bir hayatın nihai ödülüdür.
Katolik teolojisinde Meryem bazen “Co-Redemptrix” (Kurtuluş Ortakçısı) ve “Her Şeyin Lütuf Dağıtıcısı” olarak adlandırılır. Bu unvanlar, Meryem’in Kurtuluş’a olan katkısını ifade etmekte. Kurtarıcı yalnızca İsa’dır, fakat Meryem’in Tanrı’nın planına olan “evet” demesi, Kurtarıcı’nın dünyaya gelmesini mümkün kılmakla kalmaz, aynı zamanda Meryem’in İsa’nın acılarına katılarak kurtuluşun planına ortak olduğu inancını taşır.
Meryem’in Lütuf Dağıtıcısı rolü, Meryem’in, Tanrı’nın Oğlu’nu dünyaya getirmesi ve tüm inananların dualarına aracılık etmesiyle ilgili. Katolikler, Meryem’in annelik rolü aracılığıyla, İsa’ya olan dua ve yakarışlarını ona iletebilirler.
Katolik geleneklerinde Meryem, her Hristiyan için erdemin en yüksek örneği olarak kabul ediliyor. Hayatı, iman, alçakgönüllülük, itaat, hayırseverlik ve saflıkla dolu. Meryem, Tanrı’nın isteğine tam bir teslimiyetle yaşar ve her erdemi bir model olarak sunar.
Meryem’in sarsılmaz imanı, Luka’da (1:46-55) yer alan Magnificat’ında görülür. Bu şarkıda Meryem, Tanrı’nın büyüklüğünü kabul eder ve O’nun merhametini ve adaletini yüceltir. Onun imanını, tüm inananlar için bir model olarak görmek mümkündür.
Meryem ayrıca derin bir saflığa sahiptir hem manevi hem de bedensel olarak. Onun sürekli bakireliği, evlilik yaşamını reddetmek değil, Tanrı’nın planına tam bir adanmışlık olarak görülüyor. Meryem’in sürekli bakireliği, Katolik inancında Tanrı’ya tam bir teslimiyetin sembolü.
Bu kısmı çok uzatmadan filmimin hikayesine bir bakalım mı?
Netflix, “Mary” filmiyle, Meryem Ana’nın hayatına yönelik yeni bir perspektif sundu olarak kabul ediliyor. Yönetmen D.J. Caruso ve senarist Timothy Michael Hayes” Yakup’un Protoevanjelyonu” başta olmak üzere çeşitli erken Hristiyan kaynaklarından yararlanarak, Meryem’in yaşamını sinematik bir dille aktarmış.
Filmin ana teması, Meryem’in genç bir kadın olarak, ilahi bir çağrıya nasıl cevap verdiği ve bu çağrıyla nasıl barışık hale geldiği üzerine kurulu. Filmde, Meryem’in babası Yoakim ve annesi Hanna, Meryem’i Tanrı’ya adamış yaşlı bir çift olarak karşımıza çıkıyor. Daha çocuk yaşta Kudüs’teki Tapınak’a gönderilen Meryem, burada giderek ruhani bir olgunluğa erişir.
Meryem’in hayatına Erzmelek (Başmelek) Cebrail sık sık müdahil oluyor. Geleneksel tasvirlerin aksine, Cebrail filmde mavi cübbeli ve kanatsız olarak tasvir edilmekte. Bu yönüyle Efendimiz’e görünmek için Cebrail’in (AS) Hz. Dıhye (RA) kılığına bürünmesine çok benziyor. Cebrail, Meryem’in ilahi kaderi konusunda onu cesaretlendirirken, zaman zaman Şeytan’ın da müdahalelerine karşı onu koruyor.
Meryem, Yusuf ile de ilk kez Cebrail’in arabuluculuğuyla tanışıyor. Geleneksel anlatıların aksine, filmde Yusuf ve Meryem yaklaşık 20 yaşında. Meryem, Yusuf ile evliliğinin yanı sıra, peygamberlik yeteneğine sahip Anna’nın da rehberliğiyle, ilahi çağrısını yerine getirmeye çalışıyorlar.
Filmin en önemli sahnelerinden biri, Meryem’in Tapınak’ta Başrahip Bava Ben Buta karşısında, “Ben bir söze adandım” sözleriyle kendi kaderi hakkındaki kararlılığını ortaya koyması. Yapımcılara göre bu sahne, Meryem’in giderek güçlenen imanını ve ilahi planın bir parçası olmayı kabullenmesini yansıtıyor.
Yapım, Meryem’in insani yanlarını da öne çıkarmakta. Genç ve güçlü bir kadın olarak betimlenen Meryem, zaman zaman korkularla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Ancak Cebrail’in rehberliği ve Anna’nın desteğiyle, ilahi planı gerçekleştirmeye kararlı.
Filmin bazı sahnelerinde, Meryem’in yoksullara yardım ederken gösterdiği şefkat ve merhamet de vurgulanıyor. Bu sahneler, onun Kilise’deki “Acılar Annesi” rolüne gönderme yapıyor gibi.
Sonuç olarak, “Mary” filmi, Meryem Ana’nın hayatına dair yeni bir bakış açısı sunuyor sunmasına ama bunu yaparken zaman zaman serbest davranırken zaman zaman da didaktizmin itici sularında boğuluyor.
Filmin gösterime girmesinden sonra başta Kilise olmak üzere klasik Hristiyan topluluk tepki gösterdi ki, yapımcılar bunu bekliyorlardı. Şahsen, entelektüel Katoliklerin olaya nasıl baktığını merak ettim ve yaptığım okumalardan şöyle bir özet çıkardım:
Katolik yazarlar, filmin teolojik açıdan bazı cesur adımlar attığını kabul ediyor. Ancak, Katolik izleyiciler arasında Mary filmi, ilahi hikâyeyi daha insani ve modern bir çerçevede ele aldığı için hem övgü hem de eleştiri aldı. Film, Meryem Ana’nın “Tanrı’nın planını kabul eden bir kadın” kimliğine vurgu yaparak onun hikâyesini yeni bir nesil için canlandırmaya çalışıyor.
Filmin yaklaşımı, Meryem’in dini bir ikon olmaktan ziyade her genç kadının bağ kurabileceği bir figür olarak ele alınması bakımından önemli. Bu nedenle, Katolikler Mary filmini, kutsal ve insani unsurların bir karışımı olarak görüyor ve bu karışımın ne kadar başarılı olduğu konusunda farklı görüşler ifade ediyor.
Mary filmi, yalnızca dört kanonik İncil’e değil, aynı zamanda ikinci yüzyılda yazıldığı düşünülen ve Kilise tarafından ilahi ilhamlı olarak kabul edilmeyen Yakup’un Protoevangeliumu metnine dayanıyor. Bu metin, Meryem’in yaşamıyla ilgili ayrıntılara odaklanarak, onun anne rahmine düşmesinden önceki mucizevi olaylara ve çocukluğunda Tanrı’ya adanmasına kadar pek çok unsuru içeriyor.
Yönetmen D.J. Caruso ve senarist Timothy Michael Hayes, bu metni temel alarak yeni karakterler ve alt hikâyeler eklemiş. Örneğin, filmde Cebrail başmelek, Protoevangelium’da belirtilmeyen bir şekilde Meryem’in yaşamında sürekli bir rehber olarak yer alıyor ve hatta Şeytan ile doğrudan karşı karşıya geliyor. Caruso, bu özgün yaklaşımını, “Meryem’in hikâyesini genç nesiller için daha anlaşılır ve erişilebilir kılmak” amacıyla yaptığını belirtiyor.
Filmin en dikkat çeken yönlerinden biri, Meryem’i hem ilahi bir planın parçası hem de genç bir kadın olarak göstermesi. Noa Cohen tarafından canlandırılan Meryem, tanrısal görevini kabul ederken insan olmanın getirdiği karmaşıklıklarla da yüzleşiyor. Cohen, rolü hakkında şunları söylüyor:
“Bu film, Meryem’i sadece ilahi bir planın aracı olarak değil, yaşamın zorluklarını aşmaya çalışan genç bir kadın olarak gösteriyor.”
Filmde Meryem’in çocukluk ve gençlik yıllarına vurgu yapılırken, onun özgüvenini ve direncini geliştirdiği bir yolculuk anlatılıyor. Meryem’in Tanrı’ya olan adanmışlığı, kelebekler gibi görsel sembollerle zenginleştirilmiş. Bu detaylar, filmin Katolik teolojinin ötesine geçerek Meryem’in insani yönlerine dikkat çekme çabasını yansıtıyor.
Caruso’nun filmi, Katolik yazarlar tarafından “Meryem’in hikâyesini genç izleyicilere daha yakın hale getirme” girişimi olarak görülüyor. Yönetmen, Meryem’in genç kadınlara bir rol model olabileceğine inanıyor ve şöyle diyor: “Meryem, genç izleyiciler için bir arkadaş gibi hissettirilebilir. Onlar, ‘Bu kişi benimle konuşabilir, bana ilham verebilir,’ diye düşünebilir.”
Bu bakış açısı, bazı Katolik eleştirmenler tarafından takdir edilse de filmdeki kreatif özgürlükler ve kurgusal detaylar eleştiriliyor. Özellikle Meryem ve Yusuf’un yaşlarının değiştirildiği sahneler, geleneksel Katolik izleyiciler arasında tartışma oluşturdu.
Filmin bazı yönleri, Katolik dünyasında karışık tepkilere neden oldu. Örneğin, sosyal medyada Yusuf ve Meryem’in “Filistinli” olarak tanıtıldığı iddialarına dayanan eleştiriler, filmin tarihi doğruluğunu sorgulayan tepkilere yol açtı. Yönetmen Caruso bu suçlamalara şöyle cevap verdi: “O dönemin belgelerine göre Yusuf ve Meryem’in Yahudi olduğunu kanıtlayan çok açık kaynaklar var. Bu tür yanlış anlamaları kontrol edemezsiniz.”
Caruso, oyuncu Noa Cohen’i bölgenin tarihine uygun bir seçim olarak gördüğünü belirtirken, bu kararın otantik bir Meryem Ana tasviri sunma çabası olduğunu dile getirdi. Ancak filmle ilgili tartışmalar, sosyal medya üzerinden yayılan yanlış bilgilerle birleşince Cohen’in basın röportajlarından geri çekilmesine neden oldu.
Katolikler açısından durum böyle.
Peki biz ne düşünüyoruz.
Buyurun Netflix’in Mary filminin analizi.
Netflix’in kutsal hikaye anlatımındaki son girişimi olan, D.J. Caruso’nun yönettiği “Mary”, tarihin en saygın figürlerinden birine yeni bir bakış açısı getirmeye çalışıyor. İsa’nın annesine odaklanan ve doğum hikayesi öncesi ve sırasındaki olayları anlatan film hem bir olgunlaşma hikayesi hem de ruhani bir gerilim olma iddiasında, ancak her iki alanda da tam anlamıyla başarıya ulaşmakta zorlanıyor.
Başrol oyuncusu Noa Cohen ve Kral Herod rolündeki usta aktör Anthony Hopkins’in varlığı, filmin yapım değerleri ve performanslar açısından yüksek beklentiler oluştururken, Cohen, Mary’ye hem kırılgan hem de kararlı bir portre çizerek gençlik enerjisi katarken, Hopkins zaman zaman teatral ve didaktik sınırlara yaklaşsa da, paranoyak hükümdar rolünde akılda kalıcı bir performans sergiliyor.
Film, tarihi ve kutsal metinlerle yaratıcı özgürlükler alarak, Mary’nin erken dönem yaşamını anlatan apokrif bir metin olan Yakup’un Proto-İncili gibi çeşitli kaynaklardan yararlanıyor. Bu seçim, Mary’nin hikayesinin daha önce anlatılmamış yönlerini keşfetme imkanı sağlarken, bazen hem dini alimleri hem de inançlı izleyicileri zorlayabilecek tartışmalı yorumlamalara yol açmış.
Filmin en çarpıcı yönlerinden biri görsel sunumu. Fas’ta anamorfik geniş ekran lenslerle çekilen film, hikâyenin görkemli kapsamına hizmet eden etkileyici bir sinematografi sunuyor. At ve araba kullanımı gibi dönem uyumsuzlukları olsa da yapım tasarımı antik dünyayı başarıyla canlandırıyor.
Timothy Michael Hayes’in yazdığı senaryo, samimi karakter incelemesinden aksiyon-macera gerilim türüne kadar birden fazla türü dengelemeye çalışıyor. Bu iddialı yaklaşım bazen filmin temel mesajına karşı işleyerek, daha geleneksel bir kutsal anlatı bekleyen izleyiciler için rahatsız edici olabilecek tonal tutarsızlıklar oluşturuyor. Senaryo açısından film çok şey olmaya çalışırken neredeyse hiçbir şey olamamak gibi tem bir handikaba sahip!
Filmin Mary’nin yolculuğunu ele alış biçimi, özellikle onun insani yönüne vurgu yapması açısından dikkat çekici. Hikaye, onu sadece dini adanmışlığın bir simgesi olarak sunmak yerine, olağanüstü bir kaderin karşısında duran genç bir kadının mücadelelerini, korkularını ve kararlılığını araştırıyor. Bu yaklaşım farklı dini topluluklardan hem övgü hem de eleştiri aldı.
Ido Tako’nun canlandırdığı Yusuf ile Mary arasındaki ilişki önemli bir yer tutuyor ve ortaklıklarını karşılıklı destek ve anlayış üzerine kurulu olarak sunuyor. Bu yorum, katı anlamda kutsal metinlere uygun olmasa da hikayeyi modern izleyiciler için daha erişilebilir kılan duygusal bir derinlik katıyor.
Cebrail (Dudley O’Shaughnessy) ve Lucifer’in (Eamon Farren) görünümleri gibi doğaüstü unsurlar, değişen başarı dereceleriyle ele alınıyor. Görsel açıdan etkileyici olsa da bu sahneler bazen dini hikaye anlatımından çok çağdaş fantezi filmlerine yakın düşmesi de filmin en ciddi sorunlarından biri.
Öte yandan filmin hem inanç temelli bir anlatı hem de bir aksiyon gerilimi olarak kendini sunma çabası. Genel izleyici için ilgi çekici olabilecek kovalamaca sahneleri ve dramatik kaçışların dahil edilmesi, kaynak malzemenin ruhani doğasıyla çelişkili görünebilir.
Özellikle Yahudi gelenekleri ve birinci yüzyıl Filistin’indeki yaşamın tasviri konusunda filmin tarihi doğruluğu bilim insanları tarafından sorgulandı. Bazı eleştirmenler, filmin Yahudi karakterlerin ve dini uygulamaların temsilinde zaman zaman sorunlu stereotiplere düştüğünü belirtiyor.
Refah teolojisi öğretileriyle tanınan yönetici yapımcı Joel Osteen’in etkisi, eleştirmenler arasında tartışma konusu olmuş. Bazıları onun katılımının filmin teolojik perspektifini etkilediğini düşünüyor, ancak bu etkinin boyutu tartışmalı kalıyor.
Müzik ve ses tasarımı, antik dönem ortamı ile modern hikaye anlatım teknikleri arasında köprü kurarak filmin atmosferine önemli katkıda bulunuyor. Bu teknik unsurlar hem samimi anları hem de büyük ölçekli sahneleri etkili bir şekilde destekliyor.
Filmin temposu, düşünceli karakter anları ile daha dinamik aksiyon sahneleri arasında değişiyor. Bu yaklaşım daha geniş bir izleyici kitlesine hitap edebilse de bazen anlatılan hikayenin ruhani ağırlığını zayıflatıyor.
Evet, Kral Herod’un sarayı ve İsa’nın doğumunu çevreleyen politik entrikalar anlatıya tarihsel bir boyut katıyor, ancak bazı eleştirmenler bu unsurların zaman zaman merkezi ruhani hikayeyi gölgelediğini savunuyor.
Film, mucizevi olayların ele alınışında inanç ve gösteri arasında dikkatli bir denge kurmaya çabalamış. Bazı doğaüstü unsurlar modern özel efektlerle gösterilirken, diğerleri daha incelikli ve ölçülü bir şekilde ele alınıyor.
Yan karakterleri canlandıran oyuncular, ana karakterlerin etrafında inandırıcı bir dünya inşa etmeye yardımcı olan sağlam performanslar sergiliyor. Özellikle Mary’nin ebeveynlerini canlandıran oyuncular, basit arka plan rollerine derinlik katıyor.
Mısır’a kaçışa odaklanan film finali, çeşitli anlatı ipliklerini bir araya getiren dramatik bir son sunuyor sunmasına, ancak bazıları bunu ruhani odaktan çok aksiyon yönelimli bulabilir.
Açıkçası ben de filmin iddialı hedeflerine ulaşıp ulaşmadığı konusunda ikiye bölünmüş eleştirmenlerle aynı durumdayım. Hem iyi bilinen bir hikayeye getirdiği taze yaklaşımı övmek hem de dini otantikliği eğlence değeri uğruna feda ettiğini düşünüyorum.
Teknik açıdan bakıldığında, “Mary” yüksek yapım değerleri ve görsel detaylara güçlü bir dikkat ile tartışmasız başarılı bir yapım. Ancak dindar izleyicilerden eğlence arayan casual izleyicilere kadar çoklu hedef kitlelere hitap etme çabası, biraz dengesiz bir deneyimle sonuçlanıyor.
Hasılı kelam; zamansız bir hikayenin çağdaş bir yorumu olarak “Mary”, dini anlatıları modern izleyicilere getirmenin hem olanaklarını hem de zorluklarını temsil ediyor. Herkesin beklentilerini karşılayamasa da bu kadim hikayenin günümüz izleyicileri için hala ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.