PROF. DR. EFE ÇAMAN | YORUM
Bugün sizlere Türkiye’de herkesin malumu olan sosyokültürel ve politik sorunları çok eski bir sosyal bilim terminolojisini araçsallaştırarak açıklamaya çalışmak istiyorum: anomi.
Önce anomi kavramı hakkında bazı temel bilgileri paylaşayım. Bilenlerin bilgileri tazelenmiş olsun, bilmeyenler de kavram hakkında bilinmesi gereken en temel esasları öğrenmiş olsun. Emile Durkheim tarafından sosyal bilim literatürüne kazandırılmış bir kavram. Durkheim, Fransız bir kuramcı ve sosyolojinin kurucuları arasında önemli bir isim. Emile Durkheim 1858 yılında doğdu ve 1917 yılında, henüz 59 yaşındayken öldü. Benim kendisiyle tanışıklığım 1992 yılında Münih Ludwig Maximilians Universitesi’nin Konradstrasse’deki Sosyoloji Enstitüsü’nde aldığım Sosyoloji Kuramları dersine kadar uzanır. Yirmili yaşların başında olduğunu bu yazıyı yazarken anımsamam ve şu anki yaşımdan tam 6 sene sonra Durkheim’ın öldüğü yaşta olacak olmam cidden tuhaf bir his. Onu sosyal teorinin diğer önemli isimleriyle, mesela Comte’la beraber öğrenirken, özellikle metodolojisi ve yerleştirdiği temel kavramlarla hatırlıyorum.
Bu kavramlardan birisi, bu yazının konusu olan anomi kavramıydı. Durkheim, bu kavramı ünlü ‘İntihar’ eserinde ele alır ve kullanır. Durkheim’a göre intihar olgusu sosyaldir ve sosyal bir bağlamda açıklanmalıdır. Yani intiharı psikolojik faktörlerle açıklamak eksik olur. Mutlaka sosyal bağlamını da analize dâhil etmek gerekir. Eğer intihar sosyal bir bağlamda incelenecekse, o halde intiharın hangi sosyal ortamlarda daha fazla ortaya çıktığını ampirik olarak ele almak ve izah etmek gerekiyor. İşte anomi bu bağlamda geliştiriliyor ve devreye sokuluyor.
Durkheim’a göre anomide en temel olgu, çöküştür. Toplumları ayakta tutan, insan davranışlarına yön veren değerler, kurallar, normlar, standartlardır. Bir sosyal sistem anomi haline gelirse, daha önce insanların geniş bir bölümünün üzerinde mutabık olduğu ortak değerler ve anlamlar görecelileşmeye ve eriyip yok olmaya başlar. Bu değerlerin, kuralların, normların, standartların sonsuza kadar değişmeyeceği anlamına gelmez. Bilakis, değişim kaçınılmazdır ve tüm bunlar sürekli bir devinim halindedir. Ancak bazen öyle durumlar olur ki, mevcut değerler, kurallar, normlar ve standartlar yok olurken, yerlerine ya yeni tatmin edici ve işlevsel olanları geçmez ya da geçenleri aşağıdır. Diğer bir ifadeyle eskilerinin üstlendiği toplumu bir arada tutma ve yön verme işlevini karşılayamaz.
Eski değerler, kurallar, normlar ve standartlar çöktüğünde eğer yerlerine onlarla en azından aynı güçte başkaları geçemezse, böyle bir ortam toplumdaki bireyler için ve toplumun sosyal bir arada durma kabiliyeti bakımından çok olumsuz sonuçları beraberinde getirir. Böyle bir toplumda insanların toplumsal bağlamda uzun erimli amaçları olmaz, bireylerde boşluğa düşme duygusu ortaya çıkar, duygusal boşluk ve yabancılaşma salgın halini alır ve bir kanser gibi toplumu içten içe çürütür. Durkheim böylesi bir ortamın toplumda intihar oranlarını yükselttiğini tespit eder.
İnsanı mental anlamda istikrarlı tutan faktörlerin başında neyin iyi olduğunu, neyin değerli olduğunu, neyin olumlu olduğunu bilmesi gelmekte. Bu, maddi olarak hayatta kalmaktan sonra belki de en önemli gerekliliklerden biri. Yaşamın anlamı olmazsa, insanlar hayvan gibi salt varoluşsal fizikselliklere odaklanır. Yemek, uyku, cinsellik gibi en temel ihtiyaçlar uğruna bir döngü başlar ve bu etik, empati, biz duygusu, merhamet gibi değerlerin yerini alır. Toplum, doğanın kopyası gibi, güçlünün ayakta kaldığı bir dirsek savaşına indirgenir. Özellikle ahlakın çürümesi ve deformasyonu, anominin koşullarını hazırlayan en temel faktördür denebilir. Böyle bir çürümede hukuk gibi toplumun formel birlikteliğine hizmet eden bir işlevin de zamanla tümden yok olması kaçınılmaz olur.
Anomi, diğer bir ifadeyle, en sade ve özet biçimde kuralsızlık halidir. Kuralsızlık, kuralsız bir sokak kavgasıyla kurallandırılmış bir boks karşılaşması hali gibidir. Kurallandırılmamış kavgada sizi koruyacak tek şey bireysel kaba kuvvettir ve bu, takdir edersiniz ki sürekli bir durum değildir. Mutlaka ya sizden daha güçlü biri çıkar ve sizi ezer ya da zamanla, doğal sebeplerle yaşlanıp kuvvetten düşer, kuralsızlıkta var olamayacak durum gelene kadar sonsuz bir güvensizlik duygusu içinde debelenerek “suyun üzerinde” kalmaya çalışırsınız.
Oysa kurallandırılmış sosyal ortamlarda moral ilkeler, kurallar ve kaideler, normlar ve standartlar vardır. Bunlar size güven verir. Ortak ahlaki değerler, doğru-yanlış skalanızı oluşturur ve bu, toplumun geniş kesimlerince paylaşıldığından, belli bir ahenk oluşur.
Anomik toplumla kurallı toplum arasındaki farklar, geceyle gündüz kadar nettir.
Yukarıda sade bir şekilde özetlemeye çalıştığım tablo, Türkiye konusunda kanımca önemli bir kullanım ve uygulama olanağı sunuyor.
Son yaşanan Narin kız olayında sürecin yönetimi ve olayın patolojisi başta olmak üzere, birçok feci denebilecek sosyal çöküntü emaresi, gözlerimizin önünde duruyor. Nepotizm (eş-dost-akrabaların kayırılması), kleptokrasi (hırsızlığın norm haline geldiği bir sosyal ve siyasal sistem), narko devlet (uyuşturucu ticaretinin alenen devlet eliyle yapılır hale gelmesi durumu) gibi makro kokuşmuşlukların yanında, mesela mağdurlara çifte standart uygulayan muhalefet, mikro kutuplaşma, zenofobi ve ırkçılık, fiziksel şiddet sarmalının bir çığ gibi büyümesi – bu tür sayamayacağımız kadar fazla olay Türkiye’de ana karakteristik özellik haline gelmedi mi?
Fiziksel şiddet uygulayanlar, katiller, gaspçılar, mafya üyeleri vs. işledikleri suçlardan sonra ya bir yaptırıma uğramıyor ya da kısa bir süre hapis yattıktan sonra serbest bırakılıyor. Öte yandan düşünce suçluları yıllarca demir parmaklıkların ardında kalıyor. Toplum bu durumu kabullenmiş ve kanıksamış biçimde, rejimi gayet doğal kabul ediyor.
Sorunlar bunca girift ve patolojik bir şekilde tezahür ediyor ama bazıları hala her şeyi politik temelde açıklamaya gayret ediyor. Yani diğer bir deyişle, ‘Erdoğan gitsin her şey bir şekilde normale döner’ beklentisi var. Bu nedenle çürümeyi görmüyorlar, en azından onun büyüklüğünün farkında değiller. Ben, bu tanı eksikliğinin, tedavi konusunda büyük gecikmelere neden olduğu kanısındayım. Ülke zaman kaybediyor ve anominin etkisiyle, direnç ve düzelme talebi azalıyor.
Bireysel intihar vakaları ve inzivaya çekilme trendleri yanında, ülkeden göçüp gitme eğilimleri zaten malumunuz. Aynı şekilde, milyoner kaçışı dediğimiz sermaye çıkışı da, havuz problemleri gibi, her gün meydanda olan ve ülkeye kan kaybettiren bir başka bedel. Fakat bundan çok daha tehlikeli bir şey var. Ben, anominin neden olduğu en ciddi sonucun, kolektif intihar olduğunu düşünüyorum. Artık çok geniş kitleler, ‘benden sonra tufan’ moduna girmiş, ülkeye ne olacağı falan umurlarında bile değil. Bu sistemin kuralsızlığını ve normsuzluğunu bir tür fırsat olarak görüyor, kuralsızlığın kurallarıyla hareket ederek ahlakı ve hukuku tümüyle terk ediyorlar. Anomi geometrik oranda yayılıyor. İyilerse daha fazla küsüp kabuklarına çekiliyor.
Bu analizi ileriki günlerde devam ettirmeyi düşünüyorum.