Anne baba hakkı ve imanla ölmek

YORUM | CEMİL TOKPINAR

Dinimiz anne babaya saygı göstermek, haklarını gözetmek, onları incitmemek, mutlu ve rahat ettirmeye çalışmak konusuna çok önem vermiştir. Konuyla ilgili ayet ve hadislerden anladığımıza göre, onlara itaat edip rızalarını kazanmak dünya ve ahiret saadetimizi etkiliyor. Onlara isyan ise büyük günahlardan sayılıyor.

Anne baba hakkının önemini anlamak için aktaracağımız Asr-ı Saadette yaşanan çok ibretli bir olayda ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.) önemli mesajlar veriliyor.

Sahabe efendilerimizden Abdullah bin Ebî Evfâ’nın (r.a.) anlattığına göre, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) huzurunda bulundukları bir sırada birisi gelerek:

– Yâ Resûlallah, ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine, ‘Lâilâheillâllah, de’ dendiği halde bunu söyleyemiyor, dedi.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

– Namaz kılar mıydı, diye sordu. Adam:

– Evet, dedi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.) gencin yanına gitmek için kalktı. Sahabeler de onunla birlikte kalktılar. Resûl-i Ekrem gencin yanına girdi ve ona:

– Lâ ilâhe illâllah, de, buyurdu. Genç şu cevabı verdi:

– Söyleyemiyorum. Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

– Niçin, diye sorunca, gelen adam:

– Annesine âsi idi, dedi.

Resûl-i Ekrem, annesinin sağ olduğunu öğrenince onu çağırttı ve aralarında şu konuşma geçti:

– Bak şurada büyük bir ateş (olsa) ve ‘Oğluna şefaat edersen onu bu ateşte yakmayız; fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız.’ deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?

– Onun şefaatçisi ben olurdum.

– O halde ondan razı olduğuna, Allah-u Teâlâ’yı ve beni şahit göster.

– Allah’ım! Seni ve Resûl-i Ekrem’i şahit tutuyorum. Oğlumdan razı oldum (hakkımı ona helâl ettim) dedi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hasta gence:

– Lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerikeleh ve eşhedü enne Muhamme-den abdühû ve resûlüh, de, diye buyurdu. Hasta genç hemen şehâdet getirdi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

– Allah’a hamd olsun ki, benim vasıtam ile bu genci Cehennem ateşinden kurtardı, dedi. (Hadisi Taberânî ve özet olarak Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir.)

Bu hadisten hem namaz kılmanın hem de anne baba hakkının çok önemli olduğunu anlıyoruz. Namazla ilgili mesajını daha önceki yazılarımızda işlediğimiz için anne baba hakkıyla ilgili mesajları üzerinde duralım.

Hadiste apaçık geçtiğine göre, delikanlının neredeyse imansız kabre girmesine sebep olacak olan günahı, annesini razı edememesidir. Demek ki kişinin anne babasının hoşnutluğunu kazanması veya kaybetmesi ahirete imanlı gitmesini etkileyebiliyor.

Ancak anne ve babasına isyan eden kimselerin mutlaka imansız gideceğini söyleyemeyiz. Çünkü tövbe edebilirler, yaptıkları diğer iyilikler veya aldıkları dualar olumlu etki yapabilir. Fakat son nefeste imanla gitmek konusunda anne babanın hakkını helal etmemesi çok önemli bir risktir.

Bu yüzden bir taraftan çocuklar eğer sonsuz olan ahiret hayatını önemsiyorlarsa anne baba hakkına dikkat etmelidir, diğer taraftan da evlatlarına olağanüstü şefkat taşıyan anne babalar ciğerparelerine hakkını haram etmekten kaçınmalıdır.

Burada anne ve babaya itaati emreden âyet ve hadislerden birkaçını paylaşalım.

Rabbimiz, Kur’an-ı Kerimde meâlen şöyle buyurur:

“Rabbin şunu da emretti: Ondan başkasına ibâdet etmeyin; anne ve babaya da iyilikte bulunun. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf’ bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: ‘Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.” (İsrâ: 23-24)

Bu ayette “öf” demek bile yasaklandığına göre, onları dille veya elle incitmek, yapması gereken bir vazifeyi ihmal etmek, isteklerini yerine getirmemek doğru olabilir mi?

Yine şu âyet meâli de meselenin ne derece ehemmiyetli olduğunu göstermektedir:

“Biz insana anne ve babasına iyilik etmesini emrettik. Annesi onu zaaftan zaafa düşerek taşıdı. Sütten kesilmesi de iki yıl sürdü. Bana, anne ve babana şükret; dönüşün ancak Banadır, dedik.” (Lokman: 14)

Rabbimizin, “Bana, anne ve babana şükret” ifadesinden anlıyoruz ki, Cenab-ı Hak çocuğun anne ve babasına itaatini çok önemsemektedir. Çünkü şükretmeyi, aynı cümlede kendisiyle birlikte anne baba için de kullanmıştır.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.), anne ve babaya isyan etmeyi, en büyük günahlardan biri olarak saymıştır.

Yüce Nebî (s.a.v.), “Anne ve babası, yanında ihtiyarladığı halde onları râzı ederek Cennete giremeyen kimsenin burnu yere sürtülsün” (Tirmizî, Daavât: 100) buyurmuştur.

Demek ki onlara itaatin mükâfatı cennet, isyanın cezası ise cehennemdir.

Birisi, Peygamberimize (a.s.m.) gelerek, “kime iyilik edeceğini” sormuştu. O da, “Annene, sonra annene, sonra annene, sonra babana, daha sonra da sırasıyla yakınlarına” demiştir.

“Anne babaya itaat nafile ibadetten daha hayırlıdır.” (Müslim, Sıla: 2) “Babanın duası kabul makamına ulaşır.” (İbn-i Mâce, Kitâbüdduâ: 1) meâlindeki hadisler de çok önemli ve ibretlidir.

Anne ve babanın her vesileyle gönlünü almak, kırmışsak kapılarında köle olup yalvarmak, ellerini öpmek gerekiyor. Eğer vefat etmişlerse Allah’tan af dileyip, onlar adına bol bol sadaka vermeli, Kur’an okumalı, dua etmeli ve iyilik yapmalıyız.

Ebedî îman dâvâsını kaybetmenin yanında, anne ve babamızı kırmaya vesile olan ufak tefek şeylerin hiçbir değeri olamaz.

Tarih boyunca birçok maneviyat büyüğünün annelerine itaatte çok gayretli ve hassas oldukları için dua aldıklarını ve yüceldiklerini görürüz. Bu hususta Veysel Karanî ve Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri çok güzel örnektir.

HZ. MUSA’NIN (A.S.) CENNETTEKİ KOMŞUSU

Hatta anne duası sıradan insanları bile yüceltir. Bu hususta şu kıssa çok ibretlidir:

Hz. Musa Aleyhisselâm bir gün “Ya Rabbi, cennette benim komşum kim olacak, bana bildir de gidip onunla görüşeyim” dedi. Ona şöyle vahyedildi:

“Falan beldeye git! Çarşının başındaki kasap dükkânının sahibi senin komşundur.”

Musa Aleyhisselâm adamı buldu. Kasap, Musa Aleyhisselâmı tanımıyordu. Onu dükkânında oturttu, işi bitince evine götürdü, ona ikrâmda bulundu.

Musa Aleyhisselâm, dikkatle ev sahibini takip ediyordu. Pişirilen yemeğin bir kısmını misafirin önüne koydu. Geriye kalan kısmını da zembilde asılı olan yaşlı bir kadına yedirdi. Döndüğünde misafirin yemediğini görünce sordu:

“Niçin yemediniz?”

O da, “Sen bana zembildeki sırrı söylemedikçe, bir lokma bile almam!” diye cevap verdi.

Ev sahibi, “Madem çok merak ediyorsun anlatayım” dedi. “Zembildeki yaşlı kadın benim annemdir. İyice takatten düştü. Evde ona bakacak başka kimsem de yoktur. İşe gittiğimde herhangi bir hayvanın kendisine zarar vermemesi için onu zembile koyuyorum. Her gün gelip, iki öğün yemek yediriyorum. Diğer hizmetlerini de görüyorum.

Musa Aleyhisselâm meseleyi anlamıştı, yalnız merak ettiği bir şey vardı. Yemek yerken yaşlı kadının dudakları kıpırdıyordu. Oğluna sordu:

“Annen ne diyordu, sen de neye âmin diyordun?”

“Annem, her hizmet edişimde, ‘Allah seni Cennette Musâ Aleyhisselâma komşu eylesin’ diye dua eder. Ben hiç ihtimâl vermediğim halde, bu güzel duaya âmin derim. Ben kim oluyorum ki, o büyük peygambere komşu olayım.”

O zamana kadar kim olduğunu saklayan misafir kendini tanıttı:

“Ben Musa’yım. Beni Allahü Teâla gönderdi. Bana cennette komşu olacağının müjdesini vermek için geldim. Sana müjdeler olsun.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin