MAHMUT AKPINAR | YORUM
İnsanlık tarihinde Anadolu yarımadası kadar göçe maruz kalmış, nüfus yapısı değişmiş ikinci bir coğrafya bulmak mümkün değildir. Anadolu, üç kıtanın birleştiği ve ticaret yollarının kesiştiği bir noktada yer alır. Orta kuşakta bulunması, ilk insanların yaşadığı, yerleşik hayata geçilen, tarımın ilk yapıldığı yerlerden biri olmasını sağlamıştır. Anadolu her dönemde cihangirlerin dikkatini çekmiş, güçlenen her devletin fethetmek istediği bir coğrafya olmuştur. Dolayısıyla, insanlık tarihi boyunca beşerî dokusu bu kadar çeşitlenen ve değişen başka bir coğrafya göstermek zordur.
Bu çeşitlilik, özellikle son 100-150 yılda yoğunlaşmıştır. Kafkaslardan Çerkezler, Gürcüler, Abazalar, Adigeler.. Rus işgalinden kaçan Müslümanlar; Balkanlar’dan kaybedilen topraklardan gelen Boşnaklar, Arnavutlar, Makedonlar, Pomaklar.. gibi pek çok Müslüman unsur Anadolu’ya akın etmiştir. Uzun tarihinde Anadolu’ya son göçen unsurlardan biri Türklerdir. Ermeniler, Kürtler, Süryaniler, Gürcüler, Nusayriler ve Rumlarla karşılaştırıldığında, Türkler bu coğrafyada oldukça yenidir.
Son dönemde göçmenlere karşı çok sert, ırkçılığa varan tepkilerin gelişmesi bu coğrafyanın özüne, ruhuna aykırıdır. Göçmenlere en çok itiraz eden kesimlerin başında Beyaz Türkler, seküler kesimler ve Kemalistler gelmektedir. Bu kesimlerin kökenlerine baktığınızda, çoğunun birkaç nesil önce Balkanlardan veya Kafkaslardan göç ettiğini görürsünüz. Yani Suriye, Irak ve Afganistan’dan gelen göçmenlere itiraz edenlerin çoğu biraz eski göçmenlerdir. Bu kesimler, “Biz zaten Osmanlı’nın Avrupa’da kalan unsurlarıydık, dolayısıyla ana yurda döndük.” diyebilirler. Ancak benzer argüman Suriyeliler ve Iraklılar için de geçerlidir. Balkanlar, Kafkaslar gibi Irak ve Suriye de Osmanlı’dan son dönemlerde kopmuştur; bu yönüyle Türkiye, Suriyeliler için de pekâlâ bir anayurt sayılabilir.
Türkiye’deki göçmenlere ilişkin yüksek kaygı ve öfke anlaşılabilir bir durum; zira bütün toplumlar yabancılara karşı tedirgin olur, itiraz eder, öfke duyarlar. Problemlerin başlıca müsebbibi göçmenler görülür. Popülist siyasetçiler de bu kartı istismar ederek aşırı sağ söylemlere başvurur ve göçmen düşmanlığı üzerinden oy devşirme yolunu tercih ederler. Maalesef bu sistem Türkiye’de de farklı çalışmıyor .
Türkiye’deki göçmen karşıtlığının iki farklı kaynaktan beslendiğini söyleyebiliriz.
Birincisi: ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın bu düşmanlığı tetiklemesidir. Enflasyon, işsizlikle yükseldikçe alım gücü düşen, işini kaybeden alt-orta kesimler bunun faturasını göçmenlere yükler ve göçmenleri problem görmeye başlar. Bazı verilere göre, son 10 yılda Türkiye’ye 13 milyon göçmenin geldiği ifade ediliyor; bu rakam abartılı olabilir, ama bu kadar kısa sürede bu kadar yoğun göçü hiçbir toplum ve devlet absorbe edemez. Ancak, bu tepkinin oluşmasında devletin ihmallerinin, sınırları açmasının, bir entegrasyon politikasının olmamasının, vatandaşlığı parayla satmasının ve sınırların kevgire çevrilmesinin büyük rolü olduğunu belirtmek gerekir.
İkinci ama daha etkili göçmen düşmanlığı kaynağı beyaz Türkler ve Kemalistlerdir. Bu kesimler, Suriye, Afganistan ve Irak’tan gelen Müslüman unsurlara ve Araplara karşı nefret duymaktadır. Cumhuriyet, bir yönüyle Arap düşmanlığı ve Müslümanlığı inkâr üzerine kurulduğu; modernizmi ve batılılaşmayı öne çıkardığı için, Kemalistler Müslüman ülkelerden, doğudan gelen her şeye önyargı ile, hatta husumetle bakarlar. Bu nedenle Kemalist, ulusalcı kesim Suriyeliler, Afganlar ve Iraklılara karşı aşağılayıcı bir tutum sergilemektedir.
Oysa Kemalist kesimden en fazla ses çıkaranlara baktığınızda, pek çoğunun birkaç kuşak önce Anadolu’ya geldiğini görürüz. Kemalistlerin, beyaz Türklerin tavrı gelenlerin göçmen olmasından öte, Müslüman olmasıyla ilişkilidir. 28 Şubat gibi irtica histerisinin yükseldiği dönemlerde beyaz Türklerin ve Kemalistlerin öfkesi yerli ve dindar insanları hedefliyordu. Hatırlayın, bugün Suriyelilere “Ülkenize dönün!” diyenler, dindarlara da “Burası laik Türkiye! İran’a gidin, Suudi Arabistan’a gidin!” diyordu. Onu dedikleri zaman ülkede böylesi göçmen problemi yoktu ve kovmak istedikleri de göçmenler değildi.
Kemalist, seküler kesimdeki göçmen düşmanlığının altında yatan şey Kemalist eğitim sisteminin ürettiği çarpık yaklaşımdır. Aynı kesimler, Rus göçmenlere veya gayrimüslimlere, İngilizlerin Marmaris, Fethiye, Bodrum’da yer almalarına itirazlar etmezler. Oysa onlar da mülkler, araziler alıyor, Türkçe öğrenmiyor, kendi din ve kültürlerine göre yaşıyorlar.
Elbette kısa sürede milyonlarca göçmenin ülkeye girmesi büyük problemdir. Bununla başa çıkmak, çözüm üretmek kolay değildir. Ancak, öte yandan Türkiye’nin doğurganlık oranı keskin şekilde düşmüş, nüfus artış hızı azalmıştır. Türkiye uzak gelecekte değil, beşerî dinamizmini koruyabilmek için hemen göçe ihtiyaç duymaktadır. Ülkede evlenme yaşı yükselmiş, evlenme oranları düşmüş, boşanmalar artmıştır. Kadın başına düşen çocuk oranı 2023’de 1.51’dir (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2023-53708). Bu oran 2.1’in altına düşmeye başladığında nüfus, dinamik özelliğini kaybediyor, azalıyor ve yaşlanıyor demektir.
Mevcut verilere göre Türkiye kendini yenileyebilecek doğurganlık oranına sahip değil. Bu demektir ki Türkiye göçmenlere ihtiyaç duyuyor. Türkiye eğer göçmen alacaksa, nüfus dinamizmini koruyacaksa ülkenin dokusuna en uygun göçmenler Suriyeliler, Iraklılar ve Afganlardır. Bu insanlar birkaç nesil sonra ülke insanıyla rahatlıkla kaynaşabilirler. Zira temel dini ve kültürel kodlar aynıdır. Türkiye’nin en temel değerlerinden biri olan Mevlânâ Celalettin Rumi Afganistanlıdır. Irak ve Suriyelilerle Anadolu insanı pek çok yönüyle akrabadır.
Bir anda 13 milyon insanın kontrolsüz şekilde ülkeye girmesinin hesabını siyasi partiler, halk, aydınlar ve medya, sınır kontrolünü sağlamayan, vatandaşlık satan, göçmenleri Batı’ya karşı bir koz haline getiren iktidara sormalıdır. Ancak savaştan canını zor kurtarmış, türlü zulümler yaşamış göçmenlere karşı ırkçılık yapmak, onları dışlamak, hele yüzyıl önce aynı ülkenin vatandaşı olduğumuz, aynı dini paylaştığımız ve akrabalığımız olan insanlara faşizan söylemler geliştirmek bize yakışmaz. İnsanlık tarihi boyunca göçlerle beslenmiş, her türlü etnik, dini, kültürel, genetik zenginliğe ev sahipliği yapmış Anadolu insanının göçmen düşmanlığı yapması ironiktir.
Rahatsız edici bir yazı. Şiddetli itiraz etme hissini bende doğurdu.
Bir ülkeye kısa bir zaman diliminde milyonlarca göçmenin gelmesi ağır bir sorundur. Bu soruna yol açan, buna engel olmayan, süreci yönetemeyen idarecilerin bunda vebali vardır. Türkiye’de, yazıda 13 milyon yabancıdan bahsedilmiş, bu kadar göçmen olması ve bu sayının artmaya devam etmesi çözüm bulunması ve yönetilmesi gereken bir durumdur.
Nüfus artış hızının düşmesi, nüfusun yenilenme ihtiyacı vs Türkiye’de ki durumu izah etmeye yetmiyor! Ülkenin göç ihtiyacı varsa eğer yılda kaç göçmen alınmalı, nasıl alınmalı, 13 milyon göçmen gelmiş zaten, bu yeterli değil mi! Göç daha devam etmeli mi! Eğer Türkiye kendi iradesi ve kontrolü ile göçmen alacaksa kaynak ülkeler neresi olmalı, şartlar ne olmalı!
Yazıda “ülkenin dokusuna en uygun göçmenler Suriyeliler, Iraklılar ve Afganlardır.” denilmiş. Bu görüşe katılmıyorum. Ülkemin daha çok Ortadoğuya ihtiyacı olduğunu da düşünmüyorum. İslam coğrafyası benzeri güzellemelere katılmıyorum, bu durum hamasi söylemlerle izah edilemiyor. Zaten hiçte öyle görünmüyor. Türkiye dahil o coğrafyanın çok ağır ahlaki, beşeri sorunları olduğunu düşünüyorum. Bu sorunların çözümü onları daha da bir araya getirip, karıştırmak olmamalı.
Yazıda “Irak ve Suriye de Osmanlı’dan son dönemlerde kopmuştur; bu yönüyle Türkiye, Suriyeliler için de pekâlâ bir anayurt sayılabilir” denilmiş. Hayır, sayılamaz! İddia doğru değil çünkü. Irak ve Suriyeden gelen insanların “bizde Osmanlı tebasıyız, anavatanımıza döndük” demelerini beklemiyorum. Zaten böyle bir şeyi işitmedim. Bu ülke halklarının Türkiye’yi ve anadoluyu anayurt olarak gördükleri vaki değil. Böyle bir anavatan arayışı içerisinde olduklarına hiç bir kaynakta rastlamadım, okumadım, duymadım. Rumelinde bulunan müslüman ahalinin Türkiye’ye bakışı ile Ortadoğu insanının bakışı aynı değildir! Realiteyi zorlamaya gerek yok. Birazcık sosyoloji, birazcık hakikat lütfen!
Zaten aynı ülkede yaşıyorduk! Geçmiş zaman, geçmişte kalmış! Ülke adı aynı olsa da, o zamanda birbirinden farklı ve uzak coğrafyalar değil miydi? Kaldı ki hepimiz bulunduğumuz zamanın insanıyız. Köprünün altından çok sular aktı, bir çok şey değişti. Değişmedi gibi mi yapalım. Aynı kültür denilmiş, aynı kültür mü kaldı? Ülkenin bundan sonra nasıl bir kültüre ihtiyacı var! Gelen göçmenlerin beraberinde islam kültürü ve ahlakını getirdikleri konusunda hem fikir miyiz!
İsviçre farklı etnik grupların barış ve uyum içinde yaşamasının çok güzel bir örneği. Avrupa bile son döneme kadar hoşgörü, kültürel zenginlik, ortak yaşama kültürü gibi değerleri sürdürmekte zorlanıyor. Şahsen geleceğin Avrupa’da bile ağır sorunlara gebe olduğunu düşünüyorum. Bizim ülkemiz ve ortadoğu da durum nasıl peki. Etnik ve meshepsel farklılık tarih boyunca boğazlaşma ve kargaşalık nedeni olmamış mı! Türkiye’yi gelecekte sahi ne bekliyor?
Bir kaç senedir bir Avrupa ülkesinde, göçmen olarak yaşamak zorunda kaldığımı belirterek daha fazla uzatmayım. Sonuç olarak mülk Allahındır. Allah’ta mülkü, dilediğine verir.
Çok gerçekçi bir yazı olmuş. Aslında beyaz Türklerin kopardıkları gürültünün temelinde Müslüman karşıtlığı var. Göçmenlerin hepsini ülkeyi işgal eden yobaz kitleler olarak görüyorlar. Bir milyon insana para karşılığı vatandaşlık verilmiş buna hiç ses çıkarmıyorlar. Dolayısıyla konu vatanseverlik falan değil. Bir youtube kanalında uzun süredir Türkiye’de yaşayan bir Rus, kuzeyli olanlara çok iyi davranıyorlar, kuzeyli olanlara ırkçılık yapmıyorlar demişti. Bu ülkede her zaman Diyarbakırlı, Karslı, Erzurumlu, Urfalı bir ”kuzeyliden”daha fazla ırkçılığa maruz kaldı.(Sünni ve Türk birisi olarak yazıyorum). Mahmut Bey, yav Diyarbakırlıyı ikinci sınıf vatandaş olarak gören kafa bu kafa. Suriyeden geleni hiç hazmedebilir mi? Allah bu insanları yerlerinden yurtlarından edenlerin belasını versin. Çoluk çocuk yollara düşmüşler başlarını sokacak bir yuva, bir dilim ekmek için. Allah şu çocukların yüzü suyu hürmetine bu zalim tiranlardan bütün insanlığı kurtarsın. Keşke Türkiye’de adam akıllı bir eğitim düzeni olsa. Bu çocuklar içinde ne parlak zekalar vardır. Potansiyeli olan ne dehalar vardır. Zalim Tiranlara öfke duymak yerine bu mazlumlara ses yükseltmek işin en kolayı. Tabiki onlar sahipsiz değil. Vardır elbet kimsesizlerin de bir kimsesi. Şüphesiz O bunların halini görüyor. Bütün bu göç hareketlerinin bir plan dahilinde yapıldığına inanıyorum. karşılıklı olarak halklar, toplumlar arasında huzursuzluğu artırmak isteyen kötü ünsanlar var dünyada. Sizin de dediğiniz gibi kitlesel göçlerle baş edebilmek her devlet için çok zor bir konu. Bir mazlumun ahını almaktan Allah bizi muhafaza eylesin. Herkes kendi imtihanını veriyor. Avrupa’da göçmenlere yönelik tepkinin Türkiye’den daha fazla olması da normal. Avrupa Müslümanları integre(kısmen asimile) edemeyeceğinin farkında. Bu durumu kabüllenmeleri çok zor olacak gibi görünüyor. Bu anlamda Türkiye’ye gelen göçmenler doğru bir integrasyon politikası ile çok daha hızlı topluma karışabilirler. Sonuçta aynı coğrafyanın insanlarıyız. Hepimiz biraz karayız. İnsanların Ortadoğu isminden bu kadar rahatsız olmasını hiç anlamıyorum. Ortadoğu kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış cennet gibi bir coğrafyadır. Yok bu insanlar Osmanlıya şunu yaptı yok bu insanlar Osmanlıya bunu yaptı. Acaba gerçekten bu insanlar mı yaptı? Bugün İslam ülkelerinin başında bulunan liderler ne kadar o ülkeleri temsil ediyor. Örneğin Tayyip’in yaptıklarını herkes onaylıyor mu? Esed’in yaptıklarını herkes onaylıyor mu? Saddamın yaptıklarını herkes onaylıyor mu? Zaten bu bu rezil adamların bu tiranların yüzünden en başta bu ülkelerin insanları perişan oldu, oluyor. Şunu da demeden geçemeyeceğim. Rumelide bulunanlar 100 yıl önce Türkiye’ye geldiklerinde bu memleketin en güzel yerlerine(Ege Bölgesi bence dünyanın en güzel yerlerinden biridir.) yerleştirilmişler. Devletin her türlü nimetinden sonuna kadar istifade etmişler. Bunun sonucunda doğal olarak en milliyetçi en vatansever en bayraksever en devletsever olmuşlar. Balkan göçmenlerini dışlamıyorum. Ama kardeşim yaptığınız çok ayıp. Sen gelmeden bu ülkede Diyarbakırlı vardı Erzurumlu vardı niye kendini üstün görüyorsun.
Türk tarihini sadece İslamiyet sonrası tarih olarak kabul edince, “Türkler bu coğrafyada oldukça yenidir” gibi ucube bir cümleyi kullanmak seninde hakkındır sayın Akpınar.
Sayın Akpınar aşağıdaki linkte bulunan videoyu sizin yazınızda bahsettiğiniz şekilde bir düşmanlık videosu olarak ele alabilir miyiz?
https://x.com/turkistanhaber_/status/1807497217147814288?s=61&t=vIdkSBm8Rwbl4KrczYudKA
Asla bir akademisyene yakismayan, lise kompozisyon düzeyinde bir yazı malesef🤷♀️🤷♀️🤷♀️🤷♀️🤷♀️
Yazar, Suriye, Irak, Afganistanlılar bu ülkenin dokusuna daha uygundur, birkaç nesil sonra ülke insanıyla rahatlıkla kaynaşabilirler diyor. Doğru. Ama bunun devamı da var.
Acaba yazar bu söyleminin Avrupa´daki aşırı sağcı, ırkçı, Müslüman düşmanı çevrelerin argümanları ile paralellik arzettiğinin farkında mı? Onlar da Müslümanlar bizim kültürümüze uyum sağlayamıyor, bu ülkelerden göçün önü alınsın demiyor mu? Hatta geri gönderme rüyası görenler yok mu?
Avrupa´nın bu kesimleri ile aynı paralellikte düşünmek doğru mu sizce?
Müslüman ülkelerden gelen göçmenler birkaç nesil sonra ülkenin kültürel dokusuna uyum sağlasa ne olur? Bugünkü AKP tabanına birkaç milyon daha eklenmiş olur, o kadar. Ama bu taban o ulvi değerleri ile başkasına hayatı cehennem etmedi mi? Hizmet insanını oradan kovanları bastacı etmedi mi? Bu insanların değerlerini mi savunuyoruz, ülkenin geleceğini, kurtuluşunu orada mı görüyoruz?
Yoksa önümüzdeki asıl mesele laik, seküler değer ve normlarda buluşmak ve onları yerleştirmek değil mi?
Ama insan her şeye rağmen hala dini-muhafazakar-kırsal değerlerden medet umunca demek böyle yazılar yazabiliyor.