Amerika’da seçim yılı; Peki süreç nasıl işliyor? [AMERİKA GÜNLÜĞÜ]

AMERİKA GÜNLÜĞÜ | ADEM YAVUZ ARSLAN

Amerika için ‘sandık memleketi’ desek abartı olmaz.

‘Kasabanın Şerifi’nden Beyaz Saray’daki Başkana kadar hemen hemen her makam için seçim var ve bu seçimler hiç bitmiyor. Dahası seçim sistemi öyle enteresan ki Amerikalı seçmenin bile kafası karışıyor.

Bu yüzden bu haftasonu ‘Amerika Günlüğü’nde ABD seçim sistemine daha yakından bakıyoruz. Çünkü başkanlık seçimi yılındayız ve bu seçim tüm dünyayı ilgilendiriyor.

Öncelikle şunu hatırlatalım; ABD sisteminin temeli ‘denge denetleme’ mantığına dayanıyor. ABD Anayasası’nın mimarlarından James Madison’un dediği gibi ‘tüm güçlerin aynı elde toplanması tiranlığın tarifi’ olarak görülüyor.

Bu mantık seçim sisteminin de temelini oluşturuyor.

Şöyle anlatayım; Türkiye’de biz seçmenler istediğimiz kişiyi değil, parti liderinin uygun gördüğü adayı seçiyor ya da veto ediyoruz. Tabanın, sokağın değil Ankara’daki parti liderlerinin dediği oluyor. Bu yüzden vekiller de seçmeni değil parti liderini referans alıyor.

ABD de durum tam tersi.

Vekillerin, valilerin ve yerel yöneticilerin belirlenmesinde parti genel merkezlerinin yetkisi yok. Mesela Trump partisine rağmen adaylığı kapmış bir isim.

İsteyen herkes aday olabilir. Aday olmak için doğuştan ABD vatandaşı olmanız, 35 yaşını aşmanız ve son 14 yıldır ABD’de yaşıyor olmanız yetiyor. Aday adayları diğer aday adayları ile yarışa giriyorlar.

Bu hayli uzun bir süreç.

Yarış da lafta değil, kıran kırana geçiyor. Aday adayları ön seçimlere girmek zorunda ve her eyalette ayrı ayrı seçim yapılıyor. Ilk ön seçimler Iowa ve New Hampshire da yapılıyor ve bu iki eyalet Amerikan siyasetine yön veriyor dersek abartı olmaz.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⬇️

Ön seçimler Şubat başında start alıyor, haziran ayına kadar bitiyor.

Sonrasında partilerin büyük kurultayları yapılıyor. Aday adayları bu kongreye katılacak delegelerin çoğunluğunun oyunu almak zorunda. En fazla delegenin oyunu alan isim o partinin başkan adayı oluyor.

Tekraren söyleyeyim; kimin başkan olacağına başkentteki parti lideri değil seçmen karar veriyor.

Bu noktada bir parantez açalım; ön seçimlerin de kendine özgü bir sistematiği var. Haberlerden ‘Primary’ ve ‘Caucus’ olarak duyduğunuz ifade seçimin türünü tanımlıyor.

‘Primary’ de seçmenler sandığa gidiyor ve oy kullanıyor. Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar ağırlıklı primary yöntemiyle ön seçim yapıyor.

‘Caucus’ denen yöntemde ise seçmenler sandığa gitmek yerine kongrelerde toplanıyorlar. Partinin kimi aday yapacağı açık olarak tartışılıyor ve sonrasında açık oylama yapılıyor. Her iki partinin de tuhaf bir ‘Caucus’ uygulaması var. Hele hele Demokratların ‘caucus’ sistemi havuz problemi gibi.

Delege sistemi ise daha da karışık. Ben şahsen çözemedim. Ama sistemin özü seçmen tercihine saygı olduğu için kestirmeden ‘iyi bir şey’ olduğunu söyleyebilirim.

Seçimlerde bir de ‘süper Salı’ olayı var. Yani ‘Salı Sallanır’ durumu.

Özetle şöyle; ön seçim maratonunda 10 eyalet aynı gün ön seçime gidiyor. Genellikle Şubat sonu ya da Mart başına denk gelen bu seçim seçimin rengini az çok belli ediyor.

Bu arada bir parantez açıp Amerika’da seçimlerin neden haftasonu değil de Salı günü yapıldığını hatırlatalım.

ABD’nin kurucuları genellikle çiftçilikle uğraşıyormuş. Oy kullanma hakkı ise ilk dönemlerde sadece toprak sahiplerindeymiş. Cumartesi çiftçilerin ürünlerini pazara götürdüğü gün, Pazar günü ise kilise günü olduğu için seçim günü olarak tercih edilmemiş.

Pazartesi de Katolikler için ‘dolu’ olduğu için Salı gününde karar kılınmış. Seçim günleri resmi tatil olmuyor ancak işverenler çalışanlarına oy kullanma süresi kadar izin vermek zorunda.

Kasım ayında yapılması da hasat mevsimi ile ilgili.

Bir hatırlatma daha yapayım; ABD erken seçimin olmadığı bir ülke. Seçim tarihi Anayasa ile belirlenmiş ve bir şekilde Başkan ölürse, görevden alınır ya da istifa ederse yerine başkan yardımcısı geçiyor ve 4 yılı tamamlıyor. Her 4 yılda bir başkanlık seçimlerine denk gelmeyen yılda ise ara seçimler (midterm elections) yapılıyor.

Şimdi gelelim işin en karışık bölümüne.

ABD Başkanı sanılanın aksine doğrudan halk oyu ile seçilmiyor. Seçmen aslında ‘tek işi başkan seçmek olan’ bir meclisin delegelerini seçiyor.

Buna literatürde ‘Electoral College-(Seçiciler Meclisi) deniyor. Bu mecliste her eyalet 535 üyeli Amerikan Kongresi’ne yolladığı toplam üye kadar sandalyeye sahip.

Eğer delege sayısı fazla olan California ve Texas gibi büyük eyaletlerden 10 tanesini kazanırsanız geri kalan eyaletleri kaybetseniz de seçimi kazanabiliyorsunuz.

Bu arada seçici kurul uygulaması nedeniyle yarış iki büyük parti arasında geçiyor çünkü küçük partilerin bu rakama ulaşması mümkün değil. Dolayısıyla ittifaklar seçimden sonra değil seçimden önce yapılıyor. Bir başka ifadeyle başkanlık sistemi iki partili yapıyı mecbur kılıyor.

Amerikan partilerinin sembolleri ise hayli ilginç.

Demokrat Parti’nin sembolü eşek, Cumhuriyetçilerin ise fil. Demokratların rengi mavi, Cumhuriyetçilerin rengi ise kırmızı.

Eyaletler bu yüzden ‘kırmızı eyaletler-mavi eyaletler’ diye anılıyor.

Bir de ‘swing state-değişken eyaletler’ var ki bu eyaletler iki parti arasında gidip gelenleri temsil ediyor.Seçimin kaderini de aslında bu değişken eyaletler belirliyor.

Mesela Florida ve Pensilvanya gibi değişken eyaletleri kazanmak bir düzine eyaleti kazanmaktan daha önemli. Ülke genelinde en çok oyu almak başkan olmak için yetmiyor, electoral college’da daha çok sandalye kazanmak gerekiyor.

Peki ama kim nereye seçiliyor?

ABD Kongresi iki kanatlı. Temsilciler Meclisi 435 üyeli ve her eyalet nüfusu oranında milletvekili gönderiyor. Mesela California’nın 53 vekili var. Alaska’nın ise sadece bir vekili var. Temsilciler Meclisi seçimleri 2 yılda bir yapılıyor ama burada da ilginç bir matematik hesabı var. Çoğunluğu alan meclis başkanını ve komite başkanlarını seçiyor ki şu an yaşadığımız azil sürecinin en kritik kararlarını bu isimler aldılar.

Kongre’nin ikinci ayağı ise Senato.

Senato’da 100 üye var ve Temsilciler Meclisi’nin aksine burada nüfus yoğunluğunun etkisi yok. Her eyaletin iki senatör seçme hakkı var. Senatörler 6 yıllığına seçiliyor ama her iki yılda Senato’nun üçte biri için seçim yapılıyor. Böylece her dönem başkentte tecrübeli senatörler oluyor. Senato’da çoğunluğa sahip olan parti hayati kararlara imza atabiliyor. Mesela şu anda Senato’da Cumhuriyetçiler çoğunlukta ve Başkan Trump’ın görevden alınmasını engelleyecek çoğunluğa sahipler.

Girişte de dediğim gibi Amerika bir seçim ülkesi denebilir.

Sadece senatörleri, milletvekillerini değil, eyalet meclislerinin üyelerini, valileri, emniyet müdürlerini hatta yereldeki okul kurullarını bile seçimle belirliyorlar. O yüzden her yerde broşür dagıtıp oy isteyen bir aday görebilirsiniz. Karmaşık matematik hesaplarının ise temel bir mantığı var; seçmen tercihinin en efektif şekilde meclislere yansıması.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin