SEÇİM ANALİZİ | ADEM YAVUZ ARSLAN, WASHINGTON
Dünyanın nefesini tutup izlediği ABD Başkanlık seçimlerinde Çarşamba akşamı itibariyle kesin sonuçlar alınabilmiş değil.
O yüzden bu yazıda, başkanın kim olacağı, Senato ve Temsilciler Meclisi’nde sandalyelerin nasıl dağılacağına değil sandıktan çıkan büyük resme odaklanacağız.
Çünkü sandıktan çıkan ilk sonuçlar meselenin Trump’ın seçilip seçilmemesinin çok ötesinde olduğunu gösteriyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Analize geçmeden kısa bir özet yapmakta fayda var.
Aslında her şey beklendiği gibi gelişti. İlk günden bu yana Covid-19’u önemsemeyen, bilim adamlarının uyarılarına kulak tıkayan Başkan Trump seçmenlerine de sandığa gidip oy kullanmaları çağrısında bulunuyordu.
Buna karşılık Demokrat seçmenler ise hem Covid-19 hem de seçimin hayati önemde olması nedeniyle oyunu ya erken kullandı ya da mektupla oy kullandı.
Doğal olarak seçim akşamı sandıklar açıldığında Cumhuriyetçilerin oyunun yüksek çıkması, mektupla kullanılan oyların gelmesiyle bu farkın kapanması ve Demokratların öne geçmesi bekleniyordu.
Salı akşamı sandıklar kapandıktan sonra her şey beklendiği gibi gelişti.
Trump sadece garanti eyaletler değil salıncak eyaletlerde de hayli hızlı giriş yaptı. Öyle ki Biden’ın kesin alacağı varsayılan yerlerde bile Trump önde oldu.
Bu durum Cumhuriyetçilerde coşku uyandırırken Demokratlarda ciddi bir bozgun havası estirdi. Trump gece yarısı basın toplantısı düzenleyip seçimi kazandıklarını ilan etti.
Biden ekibi ise bu açıklamaya tepki gösterip “Son sandık sayılıncaya kadar bekleyin” çağrısı yaptı.
Aslında beklenen bir durumdu ancak Trump’ın beklenenden çok oy alması, Demokratlara destek vermesi beklenen yerlerde bile öne çıkması dünyayı şaşkına çevirdi.
Ancak Çarşamba sabahına geçildiğinde — yine beklendiği gibi — Demokratlar arayı kapattı ve kritik eyaletlerin bazılarında öne geçti.
Benim bu yazıyı yazdığım saatlerde Biden’in kazanma ihtimali daha da güçlenmişti. Senato’da kıran kırana bir yarış olurken Temsilciler Meclisi’nde Demokratlar çoğunluğu korudu.
Gelelim sonuçların analizine.
Öncelikle şunun altını çizmek lazım ki bu seçimin kaybedeni Demokratlar. Trump’ın kendi taraftarlarını bile bıktıran politikaları, Covid-19 salgını ve ekonomik durgunluğa rağmen beklenen oy patlamasını yapamadılar.
Bir başka ifadeyle pandemi olmasa Trump ezip geçecekmiş.
Diğer ve bence en önemli sonuç ise şu: Trump gelip geçici bir heves değilmiş. 2016 seçimlerinin kendine özgü şartları içinde Trump’ın bir yol kazası olduğu varsayılıyordu.
Ancak dün akşam çıkan sonuçlarla Trump klasik popülist bir politikacıdan daha fazlası olduğunu ispatlamış oldu.
Amerika’da Cumhuriyetçiler için ‘kırmızı’ Demokratlar için ‘mavi’ renk kullanılır ve seçimin sonucuna göre ‘mavi dalga’ ya da ‘kırmızı dalga’ tasviri yapılır.
Seçim sonuçlarında bu iki alternatif dışında ‘beyaz dalga’ diye bir dalga var ve sanılandan çok daha güçlü.
Trump’ın Latin Amerika kökenlilerin oylarını alması da ayrı bir sosyolojik vakıa olarak çalışılmalı.
Düşünsenize her konuşmasında farklı renkteki Amerikalılara hakaret eden, göçmenleri tekme tokat ülkeden atan Trump, Latin Amerika göçmenlerinin oyunu almayı başardı. İnanılması zor ama Trump’ın “Biden gelirse ülke sosyalist olacak” söylemi Florida’da yaşayan Latinoların tercihini belirledi.
En önemli sonuç ise şu: Trump’ın söylemlerinde ete kemiğe bürünen yabancı düşmanlığı, beyazların üstünlüğü ve popülist yaklaşımların ülkenin her yerinde destek bulduğu ispatlanmış oldu.
Sandığa yansıyan sonuçların ‘büyük resmi’ ise Amerika’nın ortadan ikiye bölünmüş olduğu.
Sonuç itibariyle Trump dönemi resmen bitmiş olsa bile yüzleşilmesi gereken Trumpizm sorunu var.
Eğer Biden ekibi demokrasi, insan hakları, din ve ifade özgürlüğü gibi konularda ciddi bir restorasyon sürecine giremezse yükselen ‘beyaz dalga’ bir sonraki seçimlerde daha güçlü bir aday ile kalıcı hale gelebilir.